İÇİNDEKİLER JOSEF STALİN'İN YÜZÜNCÜ DOCUM YILDÖNÜMÜNE . .5 . ST ALİN'LE KARŞlLAŞMALARIMIN ANILARI : İLK KARŞlLAŞMA 1 Temmuz...
İÇİNDEKİLER
JOSEF STALİN'İN YÜZÜNCÜ DOCUM YILDÖNÜMÜNE . .5 .
ST ALİN'LE KARŞlLAŞMALARIMIN ANILARI :
İLK KARŞlLAŞMA 1 Temmuz 1947 .. .33
İKİNCİ KARŞlLAŞMA 1 Mart- Nisan 1949...57
ÜÇÜNCÜ KARŞlLAŞMA 1 Kasım 1949 . . .83
DÖRDÜNCÜ KARŞlLAŞMA 1 Ocak 1950....108
BEŞİNCİ KARŞlLAŞMA 1 Nisan 1951 ..... 134
JOSEF STALiN'İN
YÜZÜNCÜ DOGUM YILDÖNÜMÜNE
İçinde Içinde bulundugumuz 1979 yilinin 21 Aralik'i Josef Stalin'in yüzüncü dogum günü olacak. Rus proletaryasinin, uluslararasi proletarya'nin bu ünlü yöneticisi, Arnavutluk halkinin sadik dostu, özgürlük, bagimsizlik, demokrasi ve sosyalizm için mücadele veren tüm ezilmis dünya halklannin bu sevgili dostu, yüz yil önce dogmustu.
Stalin'in tüm yasami Rus kapitalizmine, dünya kapitalizmine, emperyalizme, dünya gericiliginin ve sermayesinin hizmetinde çalisan antimarksist ve antileninist akimlara karsi çetin ve sürekli bir mücadeleyle kendini gösterir. Stalin, Lenin ve arkadaslarinin yönetimi altinda, Büyük Sosyalist Ekim Devrimi'nin hazirlayicilanndan ve yöneticilerinden ve Bolsevik Partisinin bükülmez mili tanlarindan biriydi.
Lenin'in ölümünden sonra, Stalin, Sovyetler Birligi'nde sosyalizmin savunulmasi ve zaferi için otuz yil boyunca mücadeleyi yönetti. Onun eserine ve kisiligine karsi duyulan sevgi, saygi ve baglilik dünya proletaryasinin ve dünya halklannin gönlünde de büyük bir yer tutar; ViiadiinIr Iliç Lenin'in bu sadik izleyicisi, seçkin ve kararli silah arkadasina karsi dünya gericiliginin ve kapitalist burjuvazinin sinirsiz düsmanligi da bunu açik:ar zaten.
Ciddi mücadelesi, savunma ilkeleriyle, Marks, Engels, Lenin'in düsüncelerinin gelistirmesi ve sürekli uygulamasiyla Stalin, Marksizm- Leninizm'in büyük klasikleri arasinda yer almistir. O, göze batan yetenegi ve açik görüslülügü sayesinde, burjuvazi ve gericiligin büyük Sosyalist Ekim Devrimi'nin zaferini engellemek için ellerinden gelen herseyi yaptiklan zor bir zamanda ne yapilacagini bildi.
Rus proletaryasinin amaçlarini gerçeklestirmek için asmak zorunda oldugu zorluklar bir hayli fazlaydi, çünkü o zamanlar hala Rusya'da ve dünyada kapitalizm egemendi. Ama o zamandan sonra, kapitalizm kendi kuyusunun kazicisini yaratmis ve proletaryayi, bu en devrimci sinifi, devrimi yönetmeye çagirmisti. Bu sinif tarihi görevini, düsmana karsi amansiz bir mücadelede, basariyla yerine getirmeliydi, bu mücadele sayesinde bu sinifin istedigi özgürlükleri ve haklari elde etmeli ve siyasal iktidari ele geçirmeliydi. Ancak bu yolla proletarya, sömürgen, baskici kapitalist burjuvaziden ekonomik ve siyasal iktidari koparabilir ve yeni dünyayi kurabilirdi.
Marks ve Engels, bilimsel sosyalizmin ve devrimin proleter bilimini yarattilar. Birinci Enternasyonal adiyla taninan Uluslararasi Isçiler Birligi'ni kurdular. Bu ilk uluslararasi isçi örgütünün temel ilkeleri, olusturulan Manifestosunda belirtilmistir. Bu Manifesto, proletaryaya üretim araçlarinin özel mülkiyetinin ortadan kaldirilis yolunu belirlemis, devrim yoluyla iktidarin ele geçirilmesi için proletarya partisinin yaratilisini kabul etmis ve çesitli ülkelerde, çesitli "kuramsal" sekillerde kendini gösteren oportünizme ve kapitalizme karsi proletaryanin yürütmek zorunda oldugu mücadeleyi belirlemistir.
Büyük ölçüde Karl Marks ve Friedrich Engels'in eserlerine dayanarak onlari end er, bir ustalikla savunan Viladimir Iliç Lenin, onlarin eserlerinin bu dahi devam ettiricisi, revizyonist, oportünist ve öteki dönek akimlara karsi mücadeleyi gelistirdi. Hainler, Birinci Enternasyonal'in büyük bayragini bir yana iterek, açiktan açiga Komünist Parti'si Manifestosunun "tüm ülkelerin proleterleri, birlesin!)) buyruguna tecavüz ettiler. Marksizmin bu hainleri emperyalist savasin hesaplarina karsi çikacaklari yerde, bunu onayladilar.
Lenin, marksizmin gelismesi ve savunulmasi için temel eserler yazdi. Sosyalist ve komünist toplumun kurulmasi üzerinde Marks ve Engels'in düsüncelerini Özellikle zenginlestirdi. Tarihin materyalist gelisimini yasadigi çagdaki ülkesinin kosullarini gözönünde tutarak Bolsevik Partisinin kurulusu ve saglamlastinlmasi
için mücadele etti. Çarligin ve ordusu'nun kokustugu bir sirada, Vladimir Iliç ve öteki bolsevikler ,disarda oldugu gibi Rusya' da da yogun devrimci bir mücadele pahasina, büyük Sosyalist Proleter Devrimi'ni hazirladi ve baslattilar.
Lenin'in devrimin utkusu için daliice plani gerçeklesti. Eski dünyayi sarsan ve insanlik tarihinde sömürünün ve baskinin ortadan kalktigi yeni bir yol açan Büyük Devrim'in basarisindan sonra, Lenin ilk Sosyalist Devletin kurulusu için mücadele etti. Yaninda da onun sadik meslekdasi Josef Visarionoviç Stalin mücadele etti ve çalisti.
Burjuvazinin Marks, Engels ve Lenin'in düsüncelerine, onlarin isçi sinifinin ve halklarin yararina dogru, kararli ve bükülmez eylemlerine karsi direnemeyeceklerini anliyoruz. Gerçekten de, hiç tereddüt etmeden,
vahsice, inatla, hiç durmadan, burjuvazi onlarin düsüncelerine karsi çesitli silahlarla· saldirip durdu.
Ama Rus proletaryasinin karsi konulmaz ve örgütlü gücü, dünya proletaryasiyla birlesmis bu güç, kapitalizmin ve gerici dünya burjuvazisinin örgütlü vahsi düsmanligina karsi direndi. Bu çatisma, ülkenin disinda oldugu gibi, Rusya'nin içinde de çetin bir sinif mücadelesinin ifadesiydi. Öyle bir mücadele ki, tüm bu süre boyunca, müdahale güçleriyle, Çarligin kalintilariyla ve Rus gericiligiyle çatismalarla somutlasti. Bu düsmanIara acimasizca vurulmasi gerekiyordu.
Iste Bolsevik Partiyi bu sinif mücadelesi sürecinde çeliklestinnek, Proletarya Diktatörlügü Devletini düzene koymak ve devrimin temel sorunu olarak, sosyalist ekonominin temellerini atmak gerekiyordu. O halde yasamin tüm alanlarinda kökten, kesin düzeltmeler yapmak gerekti, ama yeni bir yolda, yeni bir anlayisla ve yeni bir amaca uzanarak felsefe, ekonomi- politik ve bilimsel sosyalizm kurami konusunda Marks'in teorisini, Çarlik Rusya'sinin somut kosullarinda yaratici bir tarzda uygulamak gerekiyordu.
Tüm bu amaçlar, en ileri ve en devrimci sinif olarak, yoksul ve orta halli köylülerle birliktelige dayanarak proletaryanin yönetiminde gerçeklestirilmek zorundaydi. Yeni iktidar yaratildiktan sonra, Çarlik ve Avru
pa yabanci sermayesinin boyundurugundan kurtanlmis halklarin ekonomik ve kültürel yasamini daha iyiye götürmek için kahramanca, büyük bir mücadele yürütmek gerekiyordu. Bu devasa mücadelede Stalin sarsilmaz bir sekilde Lenin'in yaninda yer aldi ve ilk sirada savasti.
Sovyetler Birligi'nde, yeni iktidarin siyasal olarak saglamlastigi, tüm dallarda endüstrinin gelistigi, kolboz tariminin büyüdügü ve yeni sosyalist kültürün gelistigi ölçüde dis düsmanlarin ve iç gericiligin direnisi de daha azginlasiyordu.
Stalin, Lenin'in ölüm merasiminde, onun ögretilerine sadik kalacagina, önerilerini yerine getirecegine, Bolsevik Partisi'nin birligini güçlendirecegine, proletarya diktatörlügünü hep koruyacagina ve çeliklestirecegine, isçi sinifinin köylülerle birligini sikica güçlendirecegine, sonuna kadar proleter enternasyonalizmin ilkelerine sadik kalacagina, ilk sosyalist devleti, iç burjuva ve toprak agalarinin düsman tuzakli amaçlarina karsi, öte yandan dis emperyalist düsmanlara karsi, korumaya ve dünyanin altida birinde sosyalizmi kurmak için sonuna kadar mücadele edecegine yemin etti.
Josef Stalin sözünü tuttu. Bolsevik Partisi'nin basinda, Sovyetler Birligi'nde sosyalizmin kurulusunu yönetmeyi, büyük Rus proleter ülkesinden ve Sovyetler Birligi'nin tüm halklarindan dünya devrimine devasa bir destek saglamayi bildi. Kendisinin Marks'in, Engels'in ve Lenin'in, onlara layik bir takipçisi oldugunu gösterdi ve parlak bir sekilde, dikkate deger, açik görüslü ve kararli . bir Marksist- Leninist oldugunu kamtladi.
Sovyetler Birligi'nin iç düsmanlari, troçkistler, buharinciler, zinovievistler ve baskalari, usaklan olduklari dis kapitalistlere sikica bagliydilar. Bunlarin arasinda bazilari, Bolsevik Parti saflarinda kalmis, kaleyi içten fethetmek istemisler, Stalin'in yönettigi bu partinin Marksist - Leninist dogru çizgisinden saptirmak istemisler, bazilari ise Devlet'te, fakat bu saflarin disinda kalmislardi. Bunlar açiktan açiga ya da el altindan sosyalizmin kurulusunu sabote ediyor, komplolar kuruyorlardi. Bu kosullar altinda Stalin, tereddüt etmeden, partiyi oportünist, ve emperyalist burjuvazinin baskisi karsisinda döneklerden ve Marksizm - Leninizm' e yabanci tüm görüslerden temizlemek için, Lenin'in temel ögütlerinden birisini ciddiyede uyguladi. Stalin'in, Bolsevik Partisi'nin basinda Buharincilere, Troçkistlere karsi yürüttügü mücadele Lenin'in mücadelesinin dogrudan dogruya bir uzantisidir. Bu mücadele ilkelere derinligine uygundur, kurtaricidir ve bu mücadele olmadan da ne sosyalizmi kurmak, ne de onu savunmak mümkündü.
Josef Stalin zaferierin ancak çabalarla, özverilerle, zorluklarla ve yüksek mücadele ile elde edilebilecegini ve savunulabilecegini biliyordu. O, kazanilan zaferlerden sonra, ne, hiç bir zaman temeli olmayan bir iyimserlik göstermis, ne de asilmasi gereken zorluklar karsisinda bir kötümserlige kaptirmistir kendini. Tersine, Stalin, yargilarinda, kararlarinda, eylemlerinde çok dengeli ve ölçülü bir kisilik olarak kendini göstermistir. Büyük bir insan olarak partinin ve halkin kalbini kazanmis, onlarin güçlerini birlestirmis, militanlari savasta çeliklestirmis, onlari siyasal ve ideolojik olarak, büyük bir eseri, tarihte bir örnegi daha olmayan bir eseri gerçeklestirmek için, yetistirmistir.
Ekonominin ve kültürün gelismesi için bes yillik Stalin planlari, dünyadaki ilk sosyalist ülkeyi büyük bir sosyalist güç haline getirdi. Lenin'in, sosyalist endüstrilesmede önceligi agir endüstriye taniyan temel ilkesinin isiginda, Bolsevik Parti, basinda Stalin'le birlikte, ülkeyi çok büyük güçlü bir üretim araçlari üretimi endüstrisi ile, devasa bir mekanik yapimlar endüstrisi ile donatti, bu endüstri de tümü itibariyle ulusal ekonominin ivedi bir atilim yapmasini garantilerneye yeterliydi, ayrica asilmaz bir savunmayi da sagliyordu. Stalin'in dedigi gibi sosyalist agir endüstri." Kölelestirici dis borç ve krediyle degil, iç güçlerle gerçeklestirilmistir". Stalin açikça belirtmisti ki, Sovyet Devleti, agir endüstrisini hazirlarken, kapitalist ülkelerin izledigi yolu izleyemezdi, yabancilardan borç bularak, ya da baska ülkeleri soyarak agir endüstrisini kuramazdi.
Sovyetler Birligi'nde tarimin kollektiflestirilmesinden sonra, sosyalist agir endüstrinin ürünü olan güçlü bir mekanik ekipmanla donanmis modern sosyalist tarim uygulamasina geçildi. Bu da hububat ve öteki belli basli tarim üiiinleri ve hayvancilik sorunlarini çözümlerneye yaradi. Lenin'in kollektmestirme planini daha derinlemesine hazirlayan Stalin'dir. Bu planin, sosyalizmin düsmanlarina, kulaklara, Buharinci hainlere, sadece düsman eylemlerden kaynaklanan sayisiz engellere karsi degil, ayni zamanda köylülerin deneyimsizliginden, bilinçlerine derinligine islemis olan özel mülkiyet duygusundan da kaynaklanan engellere karsi çetin bir mücadelede uygulanmasim da o yönetti.
Bu ekonomik ve kültürel büyüme Sovyetler Birligi'nde Proletarya Diktatörlügünün saglamlasmasina yardim etti. Bolsevik Parti'nin basinda Stalin, Sovyet Devletini ustalikla örgütlemeyi ve yönetmeyi bildi, Devletin islevini yetkinlestirdi, toplumun alt ve üst yapisini Marksist - Leninist yolda dis durumlan unutmadan, iç ekonomik gelismeyi siyasal durumlar tabaninda durmadan gelistirmeyi bildi; yani, yeni Proletarya Devleti'nin kurulusunun tekerlerine çomak sokmak için kapitalist burjuva devletlerinin yürüttügü asagilik entrikalara ve yirtici amaçlara karsi koyabildL
Dünya kapitalizmi Sovyetler Birligi'nde en tehlikeli düsmanini görüyordu. Distan onu yalniz birakmak için çaba harcarken, içten de haince komplolan, ispiyonlan, hainleri, sagcilan örgüdedi ve yüreklendirdi. Proletarya diktatörlügü bu tehlikeli düsmaniara acimasizca vurdu. Tüm hainler halka açik olarak yargilandilar. Suçluluklari o zaman da çürütülemez kanitlarla ve en inandirici bir biçimde kanitlandi. Troçkistlere, Buharincilere, Radeklere, Zinoviev, Kamenev, Piatkov ve Tukacevski'ye karsi devrimci yasalar temel alinarak Sovyetler Birligi'nde açilan davalar burjuva propagandasi için büyük bir gürültü kaynagi oldu. Burjuvazi, halklarinin yasimini savunan Sovyet iktidarinin, Bolsevik Partisinin ve Stalin'in hakli mücadelesine karsi, aleyhteki, suçlayici gürültüsünün sesini biraz daha yükseltti ve sistemli aleyhte propagandaya basladi. Oysa Sovyet iktidari yeni rejimi savunuyordu. Bu rejim isçilerin, köylülerin kani ve teri pahasina yapilmisti ve büyük Ekim Devrimi'ni ve Marksizm- Leninizimin katisiksizligini savunuyordu .
Dis düsmanlar, özellikle Joseph Stalin'e, Marks ve Lenin'in eserini devam ettiren bu insana, Sovyetler Birligi'nin bu yetenekli yöneticisine karsi ne karalar çalroadilar: Tiran'ligi, katilligi, zalimligi mi kalmadi... Bu kara çalmalann temel özelligi edepsizlikleridir. Hayir, Stalin bir tiran olmadi, bir despost da olmadi. O, ilkelere bagli, dogru, basit, nazik ve insanlara karsi, kadrolara ve yoldaslarina karsi ilgi dolu bir insandi. Partisinin, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birligi halklarinin ve tüm dünya proletaryasinin ona gösterdigi sevginin kaynagi da buradaydi iste. Henri Barbusse, Stalin hakkinda yazdigi kitapta ,onun için söyle yaziyordu: "Ü, S.S.C.B. isçisiyle, halkiyla, köylüsüyle ve aydiniyla iliski kurdu ve hep iliskide kaldi. Vatanlarini yüreklerinde tasiyan, ikiyüz milyondan daha fazla insanla, dünya ihtilalcileriyle de iliski kurdu." Daha sonra söyle diyordu : <<Bu açik, aydinlik adam basit bir insandir ... Bir çocuk gibi güler. Bir çok yönleriyle Stalin o olaganüstü V. Iliç'e benzer, ayni kurarn bilimi, ayni uygulama duyarliligi, ayni ciddiyet ... Baska hiçbir yerde olmadigi kadar ancak Stalin'de vardir, Lenin'in sözü ve düsüncesi. O, bugünün Lenin'idir."
Stalin'in, yasanan gerçege uygulanan ve orada idrak edilen tüm düsünceleri ve eserleri, kirmizi bir ip gibi ve tutarli bir sekilde Marksist- Leninist devrimci düsünceyle birbirini izler. Bu dikkate deger Marksist Leninist'in eserlerinde hiçbir ilke hatasina rastlanamaz. O eylemini proletaryanin, çalisan kitlelerin, devrimin, sosyalizmin, komünizmin, ulusal kurtulusun ve antiemperyalist çikarlari için yapar. Kuramsal ve siyasal düsüncelerinde seçrneci (eklektik) ve uygularnalarinda da tereddütlü degildi. Josep Stalin'in dostluguna güvenen her yönetici, halkinin ileri dogru gittigini görrnekten ernindi. Dolambaçli yollara basvuran kimse Stalin'in keskin yargisindan kurtulamazdi. Bu yargi Marksist Leninist kuramin büyük düsüncelerinden kaynak alirdi ve uyanik düsüncesinde, ari yüreginde kristalize olmustu. Tüm yasarni boyunca, düsmanlarin kiskirttigi firtina ve dalgalar arasinda bile sosyalizmin dogru yolunda ciddiyede durmasini bildi.
Stalin ne zaman ve hangi ölçüde uzlasmalardan vazgeçmek gerektigini biliyordu, yeter ki bu uzlasmalar
Marksist- Leninist ideolojiye zarar vermesinler, tersine devrime yarasinlar, sosyalizme, Sovyetler Birligi'ne ve Sovyetler Birligi'nin dostlarina yararli olsunlar.
Proletarya, Marksist - Leninist partiler, gerçek komünistler, ve dünyadaki ilerici tüm insanlar, Bolsevik Partisi'nin ve Stalin'in, Devlet'in ve yeni sosyalist toplumsal ve ekonomik rejimini savunmak için kurtarici eylemlerini gerekli, anlamli, dogru buluyorlardi. Stalin"in eseri dünya halklarinca ve proletaryasinca onanmisti, çünkü onlar, bunun, kendi üzerlerine agir bir sekilde çöken sömürüye ve baskiya karsi mücadele ettigini görüyorlardi. Stalin'e kara çalanlar, özellikle iskenceleri, kapitalist ülkelerde kitle halindeki kiyimlan örgütleyenler, açligin, yoksullugun, issizligin ve daha bir çok mutsuzlugun yaraticilariydilar. Iste bu yüzden de bu kararlara inanilmiyordu.
Milyonlarca proleter, tüm dünyada, grevlerde, kentlerin sokaklarinda, güçlü gösterilerde, kapitalistlerin
fabrikalannda saldirarak bu düsmaniara karsi direniyorlardi. Halklar sömürgecilere karsi demokratik özgürlük ve haklarini elde edebilmek için mücadele veriyordu. Bu ayni zamanda, Sovyetler Birligi'ne, Stalin'e bir uluslararasi dayanakti ve bu dayanak genç Sovyetler Devletini güçlendirmeye ve daha o zamanlardan büyük olan otoritesini genisletmeye basladi.
Kapitalizme karsi, dünyanin dört bir bucaginda dünya kapitalizmine karsi mücadele veren komünistler, burjuvazi ve Marksizm - Leninizm hainleri tarafindan Sovyetler Birligi ya da Stalin "ajani" olarak nitelendirilmeye baslandi. Ama komünistler serefli insanlardi, onlar hiç kimsenin ajani degillerdi, onlar yalniz Marks Engels, Lenin ve Stalin doktrininin sadik yandaslanydilar. Onlar Sovyetler Birligi'ni destekliyorlarsa, bu onun politikasinda, komünist düsüncelerin zafere ulasmasi için büyük bir dayanak bulduklan içindi. Mücadeleyi yürütmek için savas üstüne savas kazanmak için, izlenecek yolu belirlemek için, düsmanlari yenmek, ka-is pitalizmin iktidar boyundurugunu sarsmak ve yeni toplumsal, sosyalist rejimi yerlestirebilmek için izlenecek bir örnek gördükleri içindi.
Dünya kapitalizmi, çözülmekte olan eski rejim olarak, zayiflarken, Sovyetler Birliginde Sosyalizm, gelecegin yeni düzeni olarak utku kazaniyor ve dünya devriminin her zaman giderek güçlenen yeni bir destegi oluyordu. Bu kosullar altinda, kapitalizm, dünyaya sömürüden nasil kurtulanacagini gösteren büyük proleter Sosyalist Devlete ölümcül bir darbe indirmek için her türlü olanagi kullanmak zorundaydi, iste bunun için de kapitalistler Ikinci Dünya Savasini hazirladilar ve ilan ettiler. Kapitalistler, "Bolsevizme karsi savas", Sovyetler Birligi'ne karsi savas için, doguya yayilma düslerini gerçeklestirmek için Hitlercileri ayaklandirdilar, desteklediler, yüreklendirdiler ve silahlandirdilar. Sovyetler Birligi kendini tehdit eden tehlikeyi anladi. Stalin uyanikti, uluslararasi kapitalist burjuvazinin kendisine karsi yaptigi karalamalan biliyordu, bunun için büyüyen nazizme ve fasizme karsi mücadele veriyordu, kamuoyunu aldatmak ve Sovyetler Birligi'ne karsi saldirganlik planlanni gerçeklestirmek için Hitlerci besinci kolunun ve bu burjuvazinin dogal bir slogani oldugunu biliyordu.
1935 yili VII. Komintern Kongresi'nde fasizm, çagin somut kosullan içinde halklarin en büyük düsmani olarak nitelendirildi. Bu kongre, Stalin'in dogrudan insiyatifi üzerine, fasizme karsi uluslararasi birlesik cephe sözcügünü ortaya atmisti. Buna göre her ülkede, planlarin, fasist devletlerin saldirgan ve açgözlü giri
simlerinin içyüzünü ortaya çikarmak, dünyayi tehdit eden yeni emperyalist savasi önlemek için halklan bu planlara ve girisimiere karsi ayaklandirmak, gerekiyordu.
Asla ve hiçbir an Stalin, Sovyetler Birligi'ni tehdit eden tehlikeyi unutmadi. Her an, partinin gelecek mücadele için çeliklesmesi, Sovyet halklannin çelik bir Marksist - LleninIst birlik halinde birlesmesi için, Sovyet ekonomisinin yeni sosyalist yolda saglamlasmasi, Sovyetler Birligi'nin araç - gereç ve kadro olarak güçlenmesi, devrimci bir strateji ve taktikle donaninasi için ciddiyede çalisti ve çok açik buyruklar verdi. Stalin, bizzat yasamdan alinmis olaylarla, emperyalistlerin savas körükleyicileri olduklanni, emperyalizmin çapulcu savasiann tasiyicisi oldugunu isaret ediyor ve kanitliyor, ayrica insanlara uyanikligi asla elden birakmamalanni, her an Hitlerci nazilere ve Italyan fasistlere, Japon militaristlere, ayni zamanda da öteki dünya kapitalist güçlerine karsi hazirlikli olmalarini öneriyordu. Stalin'in sözü altin bir sözdü ve dünya halklari ve proleterler artik bu sözler üzerine yönetiliyordu.
Stalin, Bati Avrupa'nin büyük kapitalist ülkelerinin hükümetlerine, bu Hitlerci dalgaya karsi bir birlik kurmayi önerdi, ama bu hükümetler bu teklifi reddettiler ve hatta, Sovyetler Birligi ile olan eski anlasmalanna ihanet etmeye kadar gittiler. Böylelikle "Hitlercilerin", "Bolsevizmin tohumu"nun kökünü kaziyacagini umut ediyor, masa varken el yakmadan tehlikeden kurtulacaklarini umud ediyorlardi.
Bu ciddi agir, tehlikeli durum karsisinda ve sözümona demokrat batili hükümetleri fasizme karsi birlesik cephe anlasmasi yapmaya ikna edernemenin çaresizligi içinde, Stalin, Sovyetler Birligi'ne karsi savasi geciktirmenin daha yararli olacagina hükmederek, bunu gerçeklestirmenin yollarini aradi, böylelikle savunmasim güçlendirmek için zaman kazanacakti. Iste, Almanya ile saldirmazlik paktim bu amaçla imzaladi. Bu pakt geçici olarak tehlikeyi uzaklastirmak için bir geçici uzlasma görevi yapacakti, çünkü Stalin, Hitlercilerin saldirgan emellerinin farkindaydi ve buna karsi koymak için hazirliyor
du ülkeyi.
Bir Çok burjuva politikaci ve tarihci revizyonistler Hitlerci saldirganligin Sovyetler Birligi'ni hazirliksiz yakalayabilecegini söylüyor ve yaziyorlar; bunda da suçu Stalin'in üzerine atiyorlar! Oysa olaylar bu karayi da çürütüyor. Biliniyor ki, Hitler Almanyasi, saldirgan ülke olarak, saldirmazlik paktim alçakça ve korsanca tecavüz ederek, kendisinin ve müttefiklerinin sahip oldugu ve bir "yildirim - savasinda" kullanmak üzere hazir bulundurdugu 200 tümen gibi çok önemli bir sayisal üstünlüge sahip bulunuyorlardi. Ve bu, Hitler'in planina göre, Sovyetler Birligi'ni ik( ay gibi bir zamanda yerle bir edecekti!
Stalin'in tüm yasami Rus kapitalizmine, dünya kapitalizmine, emperyalizme, dünya gericiliginin ve sermayesinin hizmetinde çalisan antimarksist ve antileninist akimlara karsi çetin ve sürekli bir mücadeleyle kendini gösterir. Stalin, Lenin ve arkadaslarinin yönetimi altinda, Büyük Sosyalist Ekim Devrimi'nin hazirlayicilanndan ve yöneticilerinden ve Bolsevik Partisinin bükülmez mili tanlarindan biriydi.
Lenin'in ölümünden sonra, Stalin, Sovyetler Birligi'nde sosyalizmin savunulmasi ve zaferi için otuz yil boyunca mücadeleyi yönetti. Onun eserine ve kisiligine karsi duyulan sevgi, saygi ve baglilik dünya proletaryasinin ve dünya halklannin gönlünde de büyük bir yer tutar; ViiadiinIr Iliç Lenin'in bu sadik izleyicisi, seçkin ve kararli silah arkadasina karsi dünya gericiliginin ve kapitalist burjuvazinin sinirsiz düsmanligi da bunu açik:ar zaten.
Ciddi mücadelesi, savunma ilkeleriyle, Marks, Engels, Lenin'in düsüncelerinin gelistirmesi ve sürekli uygulamasiyla Stalin, Marksizm- Leninizm'in büyük klasikleri arasinda yer almistir. O, göze batan yetenegi ve açik görüslülügü sayesinde, burjuvazi ve gericiligin büyük Sosyalist Ekim Devrimi'nin zaferini engellemek için ellerinden gelen herseyi yaptiklan zor bir zamanda ne yapilacagini bildi.
Rus proletaryasinin amaçlarini gerçeklestirmek için asmak zorunda oldugu zorluklar bir hayli fazlaydi, çünkü o zamanlar hala Rusya'da ve dünyada kapitalizm egemendi. Ama o zamandan sonra, kapitalizm kendi kuyusunun kazicisini yaratmis ve proletaryayi, bu en devrimci sinifi, devrimi yönetmeye çagirmisti. Bu sinif tarihi görevini, düsmana karsi amansiz bir mücadelede, basariyla yerine getirmeliydi, bu mücadele sayesinde bu sinifin istedigi özgürlükleri ve haklari elde etmeli ve siyasal iktidari ele geçirmeliydi. Ancak bu yolla proletarya, sömürgen, baskici kapitalist burjuvaziden ekonomik ve siyasal iktidari koparabilir ve yeni dünyayi kurabilirdi.
Marks ve Engels, bilimsel sosyalizmin ve devrimin proleter bilimini yarattilar. Birinci Enternasyonal adiyla taninan Uluslararasi Isçiler Birligi'ni kurdular. Bu ilk uluslararasi isçi örgütünün temel ilkeleri, olusturulan Manifestosunda belirtilmistir. Bu Manifesto, proletaryaya üretim araçlarinin özel mülkiyetinin ortadan kaldirilis yolunu belirlemis, devrim yoluyla iktidarin ele geçirilmesi için proletarya partisinin yaratilisini kabul etmis ve çesitli ülkelerde, çesitli "kuramsal" sekillerde kendini gösteren oportünizme ve kapitalizme karsi proletaryanin yürütmek zorunda oldugu mücadeleyi belirlemistir.
Büyük ölçüde Karl Marks ve Friedrich Engels'in eserlerine dayanarak onlari end er, bir ustalikla savunan Viladimir Iliç Lenin, onlarin eserlerinin bu dahi devam ettiricisi, revizyonist, oportünist ve öteki dönek akimlara karsi mücadeleyi gelistirdi. Hainler, Birinci Enternasyonal'in büyük bayragini bir yana iterek, açiktan açiga Komünist Parti'si Manifestosunun "tüm ülkelerin proleterleri, birlesin!)) buyruguna tecavüz ettiler. Marksizmin bu hainleri emperyalist savasin hesaplarina karsi çikacaklari yerde, bunu onayladilar.
Lenin, marksizmin gelismesi ve savunulmasi için temel eserler yazdi. Sosyalist ve komünist toplumun kurulmasi üzerinde Marks ve Engels'in düsüncelerini Özellikle zenginlestirdi. Tarihin materyalist gelisimini yasadigi çagdaki ülkesinin kosullarini gözönünde tutarak Bolsevik Partisinin kurulusu ve saglamlastinlmasi
için mücadele etti. Çarligin ve ordusu'nun kokustugu bir sirada, Vladimir Iliç ve öteki bolsevikler ,disarda oldugu gibi Rusya' da da yogun devrimci bir mücadele pahasina, büyük Sosyalist Proleter Devrimi'ni hazirladi ve baslattilar.
Lenin'in devrimin utkusu için daliice plani gerçeklesti. Eski dünyayi sarsan ve insanlik tarihinde sömürünün ve baskinin ortadan kalktigi yeni bir yol açan Büyük Devrim'in basarisindan sonra, Lenin ilk Sosyalist Devletin kurulusu için mücadele etti. Yaninda da onun sadik meslekdasi Josef Visarionoviç Stalin mücadele etti ve çalisti.
Burjuvazinin Marks, Engels ve Lenin'in düsüncelerine, onlarin isçi sinifinin ve halklarin yararina dogru, kararli ve bükülmez eylemlerine karsi direnemeyeceklerini anliyoruz. Gerçekten de, hiç tereddüt etmeden,
vahsice, inatla, hiç durmadan, burjuvazi onlarin düsüncelerine karsi çesitli silahlarla· saldirip durdu.
Ama Rus proletaryasinin karsi konulmaz ve örgütlü gücü, dünya proletaryasiyla birlesmis bu güç, kapitalizmin ve gerici dünya burjuvazisinin örgütlü vahsi düsmanligina karsi direndi. Bu çatisma, ülkenin disinda oldugu gibi, Rusya'nin içinde de çetin bir sinif mücadelesinin ifadesiydi. Öyle bir mücadele ki, tüm bu süre boyunca, müdahale güçleriyle, Çarligin kalintilariyla ve Rus gericiligiyle çatismalarla somutlasti. Bu düsmanIara acimasizca vurulmasi gerekiyordu.
Iste Bolsevik Partiyi bu sinif mücadelesi sürecinde çeliklestinnek, Proletarya Diktatörlügü Devletini düzene koymak ve devrimin temel sorunu olarak, sosyalist ekonominin temellerini atmak gerekiyordu. O halde yasamin tüm alanlarinda kökten, kesin düzeltmeler yapmak gerekti, ama yeni bir yolda, yeni bir anlayisla ve yeni bir amaca uzanarak felsefe, ekonomi- politik ve bilimsel sosyalizm kurami konusunda Marks'in teorisini, Çarlik Rusya'sinin somut kosullarinda yaratici bir tarzda uygulamak gerekiyordu.
Tüm bu amaçlar, en ileri ve en devrimci sinif olarak, yoksul ve orta halli köylülerle birliktelige dayanarak proletaryanin yönetiminde gerçeklestirilmek zorundaydi. Yeni iktidar yaratildiktan sonra, Çarlik ve Avru
pa yabanci sermayesinin boyundurugundan kurtanlmis halklarin ekonomik ve kültürel yasamini daha iyiye götürmek için kahramanca, büyük bir mücadele yürütmek gerekiyordu. Bu devasa mücadelede Stalin sarsilmaz bir sekilde Lenin'in yaninda yer aldi ve ilk sirada savasti.
Sovyetler Birligi'nde, yeni iktidarin siyasal olarak saglamlastigi, tüm dallarda endüstrinin gelistigi, kolboz tariminin büyüdügü ve yeni sosyalist kültürün gelistigi ölçüde dis düsmanlarin ve iç gericiligin direnisi de daha azginlasiyordu.
Stalin, Lenin'in ölüm merasiminde, onun ögretilerine sadik kalacagina, önerilerini yerine getirecegine, Bolsevik Partisi'nin birligini güçlendirecegine, proletarya diktatörlügünü hep koruyacagina ve çeliklestirecegine, isçi sinifinin köylülerle birligini sikica güçlendirecegine, sonuna kadar proleter enternasyonalizmin ilkelerine sadik kalacagina, ilk sosyalist devleti, iç burjuva ve toprak agalarinin düsman tuzakli amaçlarina karsi, öte yandan dis emperyalist düsmanlara karsi, korumaya ve dünyanin altida birinde sosyalizmi kurmak için sonuna kadar mücadele edecegine yemin etti.
Josef Stalin sözünü tuttu. Bolsevik Partisi'nin basinda, Sovyetler Birligi'nde sosyalizmin kurulusunu yönetmeyi, büyük Rus proleter ülkesinden ve Sovyetler Birligi'nin tüm halklarindan dünya devrimine devasa bir destek saglamayi bildi. Kendisinin Marks'in, Engels'in ve Lenin'in, onlara layik bir takipçisi oldugunu gösterdi ve parlak bir sekilde, dikkate deger, açik görüslü ve kararli . bir Marksist- Leninist oldugunu kamtladi.
Sovyetler Birligi'nin iç düsmanlari, troçkistler, buharinciler, zinovievistler ve baskalari, usaklan olduklari dis kapitalistlere sikica bagliydilar. Bunlarin arasinda bazilari, Bolsevik Parti saflarinda kalmis, kaleyi içten fethetmek istemisler, Stalin'in yönettigi bu partinin Marksist - Leninist dogru çizgisinden saptirmak istemisler, bazilari ise Devlet'te, fakat bu saflarin disinda kalmislardi. Bunlar açiktan açiga ya da el altindan sosyalizmin kurulusunu sabote ediyor, komplolar kuruyorlardi. Bu kosullar altinda Stalin, tereddüt etmeden, partiyi oportünist, ve emperyalist burjuvazinin baskisi karsisinda döneklerden ve Marksizm - Leninizm' e yabanci tüm görüslerden temizlemek için, Lenin'in temel ögütlerinden birisini ciddiyede uyguladi. Stalin'in, Bolsevik Partisi'nin basinda Buharincilere, Troçkistlere karsi yürüttügü mücadele Lenin'in mücadelesinin dogrudan dogruya bir uzantisidir. Bu mücadele ilkelere derinligine uygundur, kurtaricidir ve bu mücadele olmadan da ne sosyalizmi kurmak, ne de onu savunmak mümkündü.
Josef Stalin zaferierin ancak çabalarla, özverilerle, zorluklarla ve yüksek mücadele ile elde edilebilecegini ve savunulabilecegini biliyordu. O, kazanilan zaferlerden sonra, ne, hiç bir zaman temeli olmayan bir iyimserlik göstermis, ne de asilmasi gereken zorluklar karsisinda bir kötümserlige kaptirmistir kendini. Tersine, Stalin, yargilarinda, kararlarinda, eylemlerinde çok dengeli ve ölçülü bir kisilik olarak kendini göstermistir. Büyük bir insan olarak partinin ve halkin kalbini kazanmis, onlarin güçlerini birlestirmis, militanlari savasta çeliklestirmis, onlari siyasal ve ideolojik olarak, büyük bir eseri, tarihte bir örnegi daha olmayan bir eseri gerçeklestirmek için, yetistirmistir.
Ekonominin ve kültürün gelismesi için bes yillik Stalin planlari, dünyadaki ilk sosyalist ülkeyi büyük bir sosyalist güç haline getirdi. Lenin'in, sosyalist endüstrilesmede önceligi agir endüstriye taniyan temel ilkesinin isiginda, Bolsevik Parti, basinda Stalin'le birlikte, ülkeyi çok büyük güçlü bir üretim araçlari üretimi endüstrisi ile, devasa bir mekanik yapimlar endüstrisi ile donatti, bu endüstri de tümü itibariyle ulusal ekonominin ivedi bir atilim yapmasini garantilerneye yeterliydi, ayrica asilmaz bir savunmayi da sagliyordu. Stalin'in dedigi gibi sosyalist agir endüstri." Kölelestirici dis borç ve krediyle degil, iç güçlerle gerçeklestirilmistir". Stalin açikça belirtmisti ki, Sovyet Devleti, agir endüstrisini hazirlarken, kapitalist ülkelerin izledigi yolu izleyemezdi, yabancilardan borç bularak, ya da baska ülkeleri soyarak agir endüstrisini kuramazdi.
Sovyetler Birligi'nde tarimin kollektiflestirilmesinden sonra, sosyalist agir endüstrinin ürünü olan güçlü bir mekanik ekipmanla donanmis modern sosyalist tarim uygulamasina geçildi. Bu da hububat ve öteki belli basli tarim üiiinleri ve hayvancilik sorunlarini çözümlerneye yaradi. Lenin'in kollektmestirme planini daha derinlemesine hazirlayan Stalin'dir. Bu planin, sosyalizmin düsmanlarina, kulaklara, Buharinci hainlere, sadece düsman eylemlerden kaynaklanan sayisiz engellere karsi degil, ayni zamanda köylülerin deneyimsizliginden, bilinçlerine derinligine islemis olan özel mülkiyet duygusundan da kaynaklanan engellere karsi çetin bir mücadelede uygulanmasim da o yönetti.
Bu ekonomik ve kültürel büyüme Sovyetler Birligi'nde Proletarya Diktatörlügünün saglamlasmasina yardim etti. Bolsevik Parti'nin basinda Stalin, Sovyet Devletini ustalikla örgütlemeyi ve yönetmeyi bildi, Devletin islevini yetkinlestirdi, toplumun alt ve üst yapisini Marksist - Leninist yolda dis durumlan unutmadan, iç ekonomik gelismeyi siyasal durumlar tabaninda durmadan gelistirmeyi bildi; yani, yeni Proletarya Devleti'nin kurulusunun tekerlerine çomak sokmak için kapitalist burjuva devletlerinin yürüttügü asagilik entrikalara ve yirtici amaçlara karsi koyabildL
Dünya kapitalizmi Sovyetler Birligi'nde en tehlikeli düsmanini görüyordu. Distan onu yalniz birakmak için çaba harcarken, içten de haince komplolan, ispiyonlan, hainleri, sagcilan örgüdedi ve yüreklendirdi. Proletarya diktatörlügü bu tehlikeli düsmaniara acimasizca vurdu. Tüm hainler halka açik olarak yargilandilar. Suçluluklari o zaman da çürütülemez kanitlarla ve en inandirici bir biçimde kanitlandi. Troçkistlere, Buharincilere, Radeklere, Zinoviev, Kamenev, Piatkov ve Tukacevski'ye karsi devrimci yasalar temel alinarak Sovyetler Birligi'nde açilan davalar burjuva propagandasi için büyük bir gürültü kaynagi oldu. Burjuvazi, halklarinin yasimini savunan Sovyet iktidarinin, Bolsevik Partisinin ve Stalin'in hakli mücadelesine karsi, aleyhteki, suçlayici gürültüsünün sesini biraz daha yükseltti ve sistemli aleyhte propagandaya basladi. Oysa Sovyet iktidari yeni rejimi savunuyordu. Bu rejim isçilerin, köylülerin kani ve teri pahasina yapilmisti ve büyük Ekim Devrimi'ni ve Marksizm- Leninizimin katisiksizligini savunuyordu .
Dis düsmanlar, özellikle Joseph Stalin'e, Marks ve Lenin'in eserini devam ettiren bu insana, Sovyetler Birligi'nin bu yetenekli yöneticisine karsi ne karalar çalroadilar: Tiran'ligi, katilligi, zalimligi mi kalmadi... Bu kara çalmalann temel özelligi edepsizlikleridir. Hayir, Stalin bir tiran olmadi, bir despost da olmadi. O, ilkelere bagli, dogru, basit, nazik ve insanlara karsi, kadrolara ve yoldaslarina karsi ilgi dolu bir insandi. Partisinin, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birligi halklarinin ve tüm dünya proletaryasinin ona gösterdigi sevginin kaynagi da buradaydi iste. Henri Barbusse, Stalin hakkinda yazdigi kitapta ,onun için söyle yaziyordu: "Ü, S.S.C.B. isçisiyle, halkiyla, köylüsüyle ve aydiniyla iliski kurdu ve hep iliskide kaldi. Vatanlarini yüreklerinde tasiyan, ikiyüz milyondan daha fazla insanla, dünya ihtilalcileriyle de iliski kurdu." Daha sonra söyle diyordu : <<Bu açik, aydinlik adam basit bir insandir ... Bir çocuk gibi güler. Bir çok yönleriyle Stalin o olaganüstü V. Iliç'e benzer, ayni kurarn bilimi, ayni uygulama duyarliligi, ayni ciddiyet ... Baska hiçbir yerde olmadigi kadar ancak Stalin'de vardir, Lenin'in sözü ve düsüncesi. O, bugünün Lenin'idir."
Stalin'in, yasanan gerçege uygulanan ve orada idrak edilen tüm düsünceleri ve eserleri, kirmizi bir ip gibi ve tutarli bir sekilde Marksist- Leninist devrimci düsünceyle birbirini izler. Bu dikkate deger Marksist Leninist'in eserlerinde hiçbir ilke hatasina rastlanamaz. O eylemini proletaryanin, çalisan kitlelerin, devrimin, sosyalizmin, komünizmin, ulusal kurtulusun ve antiemperyalist çikarlari için yapar. Kuramsal ve siyasal düsüncelerinde seçrneci (eklektik) ve uygularnalarinda da tereddütlü degildi. Josep Stalin'in dostluguna güvenen her yönetici, halkinin ileri dogru gittigini görrnekten ernindi. Dolambaçli yollara basvuran kimse Stalin'in keskin yargisindan kurtulamazdi. Bu yargi Marksist Leninist kuramin büyük düsüncelerinden kaynak alirdi ve uyanik düsüncesinde, ari yüreginde kristalize olmustu. Tüm yasarni boyunca, düsmanlarin kiskirttigi firtina ve dalgalar arasinda bile sosyalizmin dogru yolunda ciddiyede durmasini bildi.
Stalin ne zaman ve hangi ölçüde uzlasmalardan vazgeçmek gerektigini biliyordu, yeter ki bu uzlasmalar
Marksist- Leninist ideolojiye zarar vermesinler, tersine devrime yarasinlar, sosyalizme, Sovyetler Birligi'ne ve Sovyetler Birligi'nin dostlarina yararli olsunlar.
Proletarya, Marksist - Leninist partiler, gerçek komünistler, ve dünyadaki ilerici tüm insanlar, Bolsevik Partisi'nin ve Stalin'in, Devlet'in ve yeni sosyalist toplumsal ve ekonomik rejimini savunmak için kurtarici eylemlerini gerekli, anlamli, dogru buluyorlardi. Stalin"in eseri dünya halklarinca ve proletaryasinca onanmisti, çünkü onlar, bunun, kendi üzerlerine agir bir sekilde çöken sömürüye ve baskiya karsi mücadele ettigini görüyorlardi. Stalin'e kara çalanlar, özellikle iskenceleri, kapitalist ülkelerde kitle halindeki kiyimlan örgütleyenler, açligin, yoksullugun, issizligin ve daha bir çok mutsuzlugun yaraticilariydilar. Iste bu yüzden de bu kararlara inanilmiyordu.
Milyonlarca proleter, tüm dünyada, grevlerde, kentlerin sokaklarinda, güçlü gösterilerde, kapitalistlerin
fabrikalannda saldirarak bu düsmaniara karsi direniyorlardi. Halklar sömürgecilere karsi demokratik özgürlük ve haklarini elde edebilmek için mücadele veriyordu. Bu ayni zamanda, Sovyetler Birligi'ne, Stalin'e bir uluslararasi dayanakti ve bu dayanak genç Sovyetler Devletini güçlendirmeye ve daha o zamanlardan büyük olan otoritesini genisletmeye basladi.
Kapitalizme karsi, dünyanin dört bir bucaginda dünya kapitalizmine karsi mücadele veren komünistler, burjuvazi ve Marksizm - Leninizm hainleri tarafindan Sovyetler Birligi ya da Stalin "ajani" olarak nitelendirilmeye baslandi. Ama komünistler serefli insanlardi, onlar hiç kimsenin ajani degillerdi, onlar yalniz Marks Engels, Lenin ve Stalin doktrininin sadik yandaslanydilar. Onlar Sovyetler Birligi'ni destekliyorlarsa, bu onun politikasinda, komünist düsüncelerin zafere ulasmasi için büyük bir dayanak bulduklan içindi. Mücadeleyi yürütmek için savas üstüne savas kazanmak için, izlenecek yolu belirlemek için, düsmanlari yenmek, ka-is pitalizmin iktidar boyundurugunu sarsmak ve yeni toplumsal, sosyalist rejimi yerlestirebilmek için izlenecek bir örnek gördükleri içindi.
Dünya kapitalizmi, çözülmekte olan eski rejim olarak, zayiflarken, Sovyetler Birliginde Sosyalizm, gelecegin yeni düzeni olarak utku kazaniyor ve dünya devriminin her zaman giderek güçlenen yeni bir destegi oluyordu. Bu kosullar altinda, kapitalizm, dünyaya sömürüden nasil kurtulanacagini gösteren büyük proleter Sosyalist Devlete ölümcül bir darbe indirmek için her türlü olanagi kullanmak zorundaydi, iste bunun için de kapitalistler Ikinci Dünya Savasini hazirladilar ve ilan ettiler. Kapitalistler, "Bolsevizme karsi savas", Sovyetler Birligi'ne karsi savas için, doguya yayilma düslerini gerçeklestirmek için Hitlercileri ayaklandirdilar, desteklediler, yüreklendirdiler ve silahlandirdilar. Sovyetler Birligi kendini tehdit eden tehlikeyi anladi. Stalin uyanikti, uluslararasi kapitalist burjuvazinin kendisine karsi yaptigi karalamalan biliyordu, bunun için büyüyen nazizme ve fasizme karsi mücadele veriyordu, kamuoyunu aldatmak ve Sovyetler Birligi'ne karsi saldirganlik planlanni gerçeklestirmek için Hitlerci besinci kolunun ve bu burjuvazinin dogal bir slogani oldugunu biliyordu.
1935 yili VII. Komintern Kongresi'nde fasizm, çagin somut kosullan içinde halklarin en büyük düsmani olarak nitelendirildi. Bu kongre, Stalin'in dogrudan insiyatifi üzerine, fasizme karsi uluslararasi birlesik cephe sözcügünü ortaya atmisti. Buna göre her ülkede, planlarin, fasist devletlerin saldirgan ve açgözlü giri
simlerinin içyüzünü ortaya çikarmak, dünyayi tehdit eden yeni emperyalist savasi önlemek için halklan bu planlara ve girisimiere karsi ayaklandirmak, gerekiyordu.
Asla ve hiçbir an Stalin, Sovyetler Birligi'ni tehdit eden tehlikeyi unutmadi. Her an, partinin gelecek mücadele için çeliklesmesi, Sovyet halklannin çelik bir Marksist - LleninIst birlik halinde birlesmesi için, Sovyet ekonomisinin yeni sosyalist yolda saglamlasmasi, Sovyetler Birligi'nin araç - gereç ve kadro olarak güçlenmesi, devrimci bir strateji ve taktikle donaninasi için ciddiyede çalisti ve çok açik buyruklar verdi. Stalin, bizzat yasamdan alinmis olaylarla, emperyalistlerin savas körükleyicileri olduklanni, emperyalizmin çapulcu savasiann tasiyicisi oldugunu isaret ediyor ve kanitliyor, ayrica insanlara uyanikligi asla elden birakmamalanni, her an Hitlerci nazilere ve Italyan fasistlere, Japon militaristlere, ayni zamanda da öteki dünya kapitalist güçlerine karsi hazirlikli olmalarini öneriyordu. Stalin'in sözü altin bir sözdü ve dünya halklari ve proleterler artik bu sözler üzerine yönetiliyordu.
Stalin, Bati Avrupa'nin büyük kapitalist ülkelerinin hükümetlerine, bu Hitlerci dalgaya karsi bir birlik kurmayi önerdi, ama bu hükümetler bu teklifi reddettiler ve hatta, Sovyetler Birligi ile olan eski anlasmalanna ihanet etmeye kadar gittiler. Böylelikle "Hitlercilerin", "Bolsevizmin tohumu"nun kökünü kaziyacagini umut ediyor, masa varken el yakmadan tehlikeden kurtulacaklarini umud ediyorlardi.
Bu ciddi agir, tehlikeli durum karsisinda ve sözümona demokrat batili hükümetleri fasizme karsi birlesik cephe anlasmasi yapmaya ikna edernemenin çaresizligi içinde, Stalin, Sovyetler Birligi'ne karsi savasi geciktirmenin daha yararli olacagina hükmederek, bunu gerçeklestirmenin yollarini aradi, böylelikle savunmasim güçlendirmek için zaman kazanacakti. Iste, Almanya ile saldirmazlik paktim bu amaçla imzaladi. Bu pakt geçici olarak tehlikeyi uzaklastirmak için bir geçici uzlasma görevi yapacakti, çünkü Stalin, Hitlercilerin saldirgan emellerinin farkindaydi ve buna karsi koymak için hazirliyor
du ülkeyi.
Bir Çok burjuva politikaci ve tarihci revizyonistler Hitlerci saldirganligin Sovyetler Birligi'ni hazirliksiz yakalayabilecegini söylüyor ve yaziyorlar; bunda da suçu Stalin'in üzerine atiyorlar! Oysa olaylar bu karayi da çürütüyor. Biliniyor ki, Hitler Almanyasi, saldirgan ülke olarak, saldirmazlik paktim alçakça ve korsanca tecavüz ederek, kendisinin ve müttefiklerinin sahip oldugu ve bir "yildirim - savasinda" kullanmak üzere hazir bulundurdugu 200 tümen gibi çok önemli bir sayisal üstünlüge sahip bulunuyorlardi. Ve bu, Hitler'in planina göre, Sovyetler Birligi'ni ik( ay gibi bir zamanda yerle bir edecekti!
Ama gerçekte ne olup bittigi biliniyor. Bati Avrupa basta, her yerde zafer le sonuçlanan "Yildirim - savasi" Doguda basarisizliga ugradi. Kizilordu, arkalarma Sovyet halklannin saglam destegini alarak, ricat ede ede savasarak, düsman güçlerini eritmeyi basardi ve sonunda...da, onu oldugu yere mihlayarak, karsi-saldiriya geçti. Düsmana ard arda darbeler indirerek onu ezdi ve Hitler Almanya'sini sartsiz teslim olmaya mecbur etti. Hitler Almanyasi'nin ezilmesinde ve Ikinci Dünya Savasinda genelde fasizmin yokedilmesinde Sovyetler Birligi'nin kararli rolü asla inkar edilemez.
Eger, S.S.C.B. yogun olarak kendi savunmasini hazirlamasaydi, eger Ikinci Dünya Savasinin en büyük agirligini çeken sosyalist rejim, büyük bir gücün ve canliligin kanitini vermeseydi, nasil olurdu da, Hitler'in Sovyetler Birligi'ne karsi "yildirim- savasi" plani basarisizliga ugratilabilir ve Sovyetler Birligi, insanligi fasist tutsakliktan kurtarmak için böylesine büyük bir rol oynayabilirdi? Bu zaferler nasil olur da, ülkenin emperyalist saldiriya karsi koymasina hazirlanmasinda oldugu kadar, Hitler Almanyasi'nin yikimina ve fasizme karsi tarihi zaferde Stalin'in belirgin rolünü küçültebilirdi? Stalin'i Par
ti'd en ve Sovyet halkindan uzaklastirmak için Kurusçevci revizyonistlerin her seytanca girisimi, sosyalist devletin bu zaferde kesin rolü hakkindaki yaniltmalar, tarihi gerçek karsisinda paramparça olacaktir. Hiçbir güç bu gerçegi çürütemez, karartamaz, silemez.
Sovyetler halklarinin savasi, baslarinda Stalin oldugu halde, bir dizi ülkenin, bu ülke halklarinin nazi tutsakligindan kurtulmalarina neden oldu. Dogu Avrupa ülkelerinin birçogunda halk demokrasilerinin kurulmasi sonucunu dogurdu, ulusal, antiemperyalist, antikolanIyalist kurtulus savaslarinin patlamasina neden oldu, sömürgeci sistemin yikilmasina ve sarsilmasina neden oldu ve dünyada sosyalizmin ve devrimin lehine yeni bir güçler dengesinin kurulmasina neden oldu.
Krusçev utanmadan Stalin'i, "Içe kapanib bir insan olarak, güya ne Sovyetler Birligi'ndeki ne de dünyadaki durumu tanimayan, Kizilordu'nun birliklerinin nerede oldugundan habersiz ve bu birlikleri bir okul yerküresinin üzerinden yöneten biri olarak suçladi.
Stalin'in tartisma kabul edilmez liyakatleri, dünya kapitalizminin Churchill, Roosevelt, Truman, Eden, Montgomery, Hopkins gibi baskanlari tarafindan da taninmis
tir. Ve de bunlar Marksist- LleninIst ideolojiye ve politikaya düsmanliklarini, hatta bizzat Stalin'e olan düsmanliklarini saklamaya gerek görmeyen insanlardi. Bunlarin anilarini okudum ve gördüm ki, kapitalizmin bu baskanlari Stalin'd en bir devlet adami olarak, bir asker stratejici olarak saygiyla söz ediyorlar ve onu "Sasirtici bir stratejik anlayisla donanmis", "sorunlarin çabuk kavranmasinda essiZ, bir zekaya sahip" büyük bir insan olarak nitelendiriyorlar. Churchill onun için söyle diyor : "Bu büyük ve harika insana saygi duyuyorum ... Dünyada pek az insan, dakikadan daha kisa bir süre içinde, birçok aylardir içinde bocaladigimiz kanitlari, bir anda anlayabilirdi. Bir simsek gibi herseyi kavramisti."
Krusçevciler, Nazizme karsi Sovyetler Birligi'nin verdigi savasi Stalin'in degil de kendilerinin yönettigini inandirmaya çalistilar. Ama biliniyor ki, o zamanlar, onlar Stalin'in yaninda el ogusturuyarlardi ve ona övgüler yagdiriyorlardi. Ikiyüzlülükle: "Tüm zaferlerimizi büyük Stalin'e borçluyuz, tüm basarilarimizi da ... " vb. diyor, ayni zamanda bu zaferleri yoketmeye çalisiyorlardi. Yüreklerden yükselen gerçek övgüler, gerçek zafer türküleri, Sovyet askerlerinin agizlarindan çikiyordu.
Arnavut halki ve komünistleri, Sovyetler Birligi'nden çok uzak olmalarina karsin, Stalin'in rolünü ülkemizin geçirdigi en ciddi ve buhranli anlarda, Italyan ve Alman fasistlerinin isgali sirasinda, ülkemizin kaderine karar verilirken çok yakindan ve güçlü olarak hissetmistir. Savasin en zor günlerinde, Stalin bize daima yakindi. Umutlarimizi perçinliyor, görüs açimiza açiklik kazandiriyor, yüreklerimizi çeliklestiriyor, inancimizi, zafere olan inancimizi ve Istegimizi güçlendiriyordu. Çogu zaman,
komünistlerin, vatanseverlerin, partizanlarin savas alaninda, düsman ölüm mangasi karsisinda son sözleri "Yasasin Komünist Parti" "Yasasin Stalin" oluyordu. Bir kez daha düsman kursunlari ogullarimizin, kizlarimizin yüreklerini delip geçerken, ayni zamanda, degerli bir hazine olarak sakladiklari. Stalin'in eserlerine de saplaniyordu.
Ikinci Dünya Savasindan sonra, sosyalizmi sabote etmek için, Sovyetler Birligi'nin iç ve dis düsmanlarinin açik ve gizli çabalarina karsin, Stalinci dogru politika uluslararasi büyük sorunlara önayak oluyor, agirligini koyuyordu. Savasin aç biraktigi, savas alanlannda 20 milyon insani kalan Sovyetler ülkesi, sasirtici bir hizla yeniden insa edildi. Bu büyük isi Sovyet halki, isçi sinifi, kolhaz köylüleri yapti; onlari da Bolsevik Parti ve büyük Stalin yönetti.
Ikinci Dünya Savasi yillarinda, revizyonizm, Birlesik Devletler Komünist Partisi Genel Sekreteri Browder'in ihanetiyle ortaya çikti. Revizyonist yandaslariyla Browder, partiyi lagvetti ve Amerikan emperyalizminin hizmetine soktu. Browder burjuvazi ile proletarya, kapitalizmle sosyalizm arasindaki tüm ayrimlarin ortadan kaldirilmasindan ve onlarin tek bir dünyada kaynasmasmdan yanaydi. Devrime, sivil savasa karsiydi, siniflarin baris içinde bir arada bulunmalarindan yanaydi. Bu, "beyaz çizgiyle>> bu teslimiyetçi politikasiyla Browder, denilebilir ki, Tito'nun öneeli oldu. Zaten Tito, görüsleri ve antimarksist ve antileninist tutumlariyla ,savas boyunca, Sovyetler Birligi'yle politik ve ideolojik anlasmaz
liga düsmüstü. Hain Tito'yu, dogru yola getirmek için giristigi bir dizi ve sabirli çabalardan sonra Stalin, Bolsevik Parti ve dünyadaki gerçek komünistler, onun yola gelmez olduguna kanaat getirerek, hep birlikte onu mahkum ettiler. Açikça görüldü ki, Tito'nun eylemi dünya kapitalizmine hizmet ediyordu ve bunun için Amerikan emperyalizmi ve baska kapitalist ülkeler tarafindan desteklenip omuzlaniyordu. Emperyalistlerden aldigi dis borçlara layik olabilmek için burjuva propagandasiyla koro kuran Tito, baska kara çalmalarinin yani sira, Stalin'in Yugoslavya'ya bir saldiri düzenledigini iddia etti.
Zaman bunun bir yalan oldugunu kanitladi.
Stalin'le yapmak serefine erdigim çesitli görüsmelerde, Stalin bana, Yugoslavya'ya karsi bir Sovyetler Birligi saldinsiyla ne amaçlandigini, ne amaçlanabilecegini söyledi. "Bizler komünistleriz, diyordu Stalin. Biz hiç bir zaman yabanci bir ülkeye saldirmayiz, o halde Yugoslavya'ya da saldirmayacagiz, ama Tito'nun ve Titocularin maskesini düsürecegiz, çünkü bu marksistlerin bir ödevidir. Eger Yugoslavya halklari Tito'yu iktidarda tutar, ya da devirirlerse, bu kendi aralarinda hesaplasacaklan bir iç sorundur, biz böyle bir ise karismayiz."
Nikita Krusçev çetesi, Stalin'e karsi iftiralannda, hain Josip Broz Tito tarafindan yüreklendirildi ve desteklendi. Zaten, Tito, bu anlamda ,açiktan açiga bir tavir almisti. Bu çete, daha sonra da Maozetung ve yandaslari ve çesitli nitelikte baska revizyonistlerce desteklendi. Gerçekte, bunlarin hepsi, Sovyetler Birligi'nde sosyalizmi içten yikmak, Yugoslavya'da sosyalizmin kurulusunu engellemek ve Çin'd e ve tüm dünyada sosyalizmin kurulusuna engel olmak için kapitalizmin hizmetindeydiler. Ve iste bu nedenden dolayi Stalin'e karsi çiktilar. Onun kisiliginde güçlü bir insan gördüklerinden ve hiçbir zaman onun sagliginda onun otoritesine gölge düsüremeyeceklerini bildiklerinden.
Bu hainler, II. Enternasyonalin sosyal-demokrat, revizyonist, oportünist hainlerinin ardillariydilar, onlarin pek de sanli - serefli olmayan eserlerinin çesitli kosullardaki takipçileriydiler.
Stalin gerçek bir enternasyonalistti. Düsüncesinde Sovyet Devletinin, birçok cumhuriyetlerden, bu cumhuriyetierin de bir çok halklardan meydana gelmis oldugunu iyi kavramisti. Bunun için de, bu cumhuriyederin devlet örgütlenmesini de yetkinlestirmis ve kendi aralarinda hak esitligine saygi göstermisti. Ulusal sorunda dogru Marksist - Leninist politikasi sayesinde, Stalin S.S.C.B. halklarinin çesitli mücadeleci birligini çeliklestirmeyi ve yogurmayi basarmisti. Partinin ve Sovyet Devletinin basinda, eski Çarlik Rusya'sinda halklarin hapishanesi Qlan bu ülkeyi, özgür, bagimsiz, egemen bir ülke haline dönüstürmeyi basarabilmisti. Bu ülkede halklar ve cumhuriyetler uyumlu olarak, dostluk içinde, haklarda esitlik ve birlik içinde yasayabileceklerdi. Stalin uluslari ve onlarin tarihi olusumunu, her halkin psikolojisini, kültürünün özelliklerini biliyor ve onlarla ilgili sorunlari Leninist ilkelere göre çözümlüyordu.
Josef Stalin'in enternasyonalizmi, özgür, bagimsiz, egemen, Sovyetler Birligi'nin yakin müttefiki olarak gördügü halk demokrasisi ülkeleri ile kurdugu iliskilerde de açikça görülüyordu. Bu ülkeleri hiç bir zaman Sovyetler Birligi'nin emrinde devletler olarak görmüyordu, ister siyasal ister ekonomik olarak. Stalin'in izledigi bu politika dogru bir Marksist- Leninist politikaydi.
Hatiralarimda, 1947 yilinda Stalin'e yaptigim bir talebi anlatiyorum. Bu, toprakalti zenginliklerimizin islenmesi için Arnavut- Sovyet karma kurumlar kurulmasi amacini tasiyan bir istemdi. Bana, Sovyetler'in halk demokrasisi kardes ülkeleri ile karma kurum1ar kurmayi istemedikleri yanitini veriyor ve bu anlamdaki bir girisimin yanlis olacagini ekliyordu. Önerimi reddettikten sonra söyle diyordu: "Ama, halk demokrasisi ülkelerine, sahip oldugumuz teknolojiyi, verebilecegimiz ekonomik yardimi temin etmek bizim görevimizdir, onl.ari desteklernege daima hazinz." Iste, Stalin'in düsünce ve davranis biçimi.
Tersine, Krusçevcile.f. bu yolu izlemediler, onlar kendi çikarianna ve baskalarinin yikimiarina hizmet
eden askeri, politik, ekonomik, birlikler kurarak, (eski halk demokrasisi ülkeleriyle), kapitalist, suçlu isbirligi yoluna angaje oldular.
Varsova Pakti'ni kendi boyunduruklari altinda tuttuklari yeni sömürgeleri, sözümona sosyalist yöntem ve sekillerle elde tutmak için, bir araç olarak kullandilar. Stalin döneminde karsilikli ekonomik yardimlasma örgütü olan Comecon'u, üye ülkelerinin sömürülmesinin ve kontrolünün bir araci haline dönüstürdüler.
O halde, Josef Stalin'in politikasi, tüm büyük politilc, ideolojik ve ekonomik sorunlarda, modern Krus
çevçi revizyonistlerin ve ötekilerinin izledigi politikadan farkliydi. Stalin'in politikasi enternasyonalist bir ilke politikasi idi. Oysa Sovyet revizyonistlerinin politikasi, tuzaklanna düsmüs olan ya da düsen öteki ülkeler için tutsaklastinci kapitalist bir politikadir.
Stalin, Emperyalistler, Tito, Krusçevciler ve tüm öteki düsmanlar tarafindan, güya, Ikinci Dünya Savasinin hemen sonrasinda eski antifasist müttefiklerle, Birlesik Devletler ve Ingiltere ile anlasarak bir etki bölgesinin paylasilmasini gerçeklestirmekle suçlanildi. Zaman bu suçlamayi da ötekiler gibi çöp sepetine atti. Ikinci Dünya Savasindan sonra, Stalin, örnek bir adalet anlayisiyla halklari, ulusal kurtulus mücadelelerini, ve onlarin ulusal ve sosyal haklarini, antifasist savasin eski müttefiklerinin asiri isteklerine karsi savundu.
Komünizmin düsmanlari, uluslararasi burjuva gericiliginden tutun da, Krusçevci ve tüm diger revizyonistlere kadar, bu büyük Marksist - Leninistin tüm erdemlerini lekelemek, isikli düsüncelerini ve dogru eylemlerini karalamak için Lenin'in ve bizzat Stalin'in meydana getirdigi ilk sosyalist devleti gözden düsürmek için her araçtan yararlanarak büyük çaba harcadilar.
Krusçevciler, bu yeni Troçkistler, Buharinciler, Zinovievistler, Tukhaçevistler, savas yapmis olan insanlar nezdinde kendini begenmislik, üstünlük duygularini alçakça körüklediler. Elit tabaka lehine öncelikleri yüreklendirdi, partide ve Devlette bürokrasizme ve liberalizme yolu genis bir sekilde açtilar, gerçek devrimci degerlere tecavüz ettiler ve yavas yavas halkin içinde bir yenilgi düsüncesini yaymayi basardilar. Isierin tüm kötü yanlannin "Stalin'in kaba ve sekter tutumundan, onun çalisma stil ve yöntemlerinden" kaynaklandigina inandirdilar. Bu seytanca tutumla, saman altindan su yürüterek, isçi sinifini, kolhoscu köylüleri, aydinlari aldatmayi amaçliyor, o zamana dek sakli kalmis tüm karsit ögeleri harekete geçirmeyi amaçliyorlardi. Bu ayri görüsteki dejenere elemanlara, simdi kendileri için "gerçek özgürlügün>> geldigini ve bu "Özgürlügün" onlara Nikita Krusçev ve arkadaslari tarafindan getirildigini söylüyorlardi. Bu da bir anlamda, Sovyetler Birligi'nde sosyalizmi yoketmek, proletarya diktatörlügünü yikmak, ve bugün oldugu gibi, fasist yapida bir <<Tüm Halk" Devleti'ni kurmak için uygun zemini hazirlamak sekliydi.
Bu alçaklar, Stalin'in ölümünden, daha dogrusu, cinayete kurban gidisinden sonra ortaya çikmakta gecikmediler. Cinayete kurban gidisinden sonra diyorum, zira bizzat Mikoian, Krusçev ve yamaklarinin, Stalin'i öldürmek için bir suikast düzenlediklerini ve daha sonra, Mikoian'in dedigi gibi, bu plandan vazgeçtiklerini söylemistir. Dikkate deger nokta Krusçevcilerin Stalin'in ölümünü büyük bir sabirsizlikla bekledikleridir. Ölümünün ayrintilari zaten pek açik degildir.
Bu bakimdan, "Ak gömlekliler" sorunu, Stalin'in sagliginda, Sovyetler Birligi yöneticilerinden bir çoklari
ni öldürmeye girisimle suçlanan Kremlin'in daktariarina karsi açilan d<!va, aydinlanmamis bir giz olarak kalmistir. Stalin ölünce bu doktorlar yeniden göreve getirildiler ve is de temizlenmis oldu! Yargilandiklari dönemde bu doktorlarin davranislan kanitlanmis miydi acaba? Doktorlar meselesi rafa kaldirildi, çünkü eger sorusturmaya devam edilecek olsaydi, daha derinligine bir arastirmaya girisilseydi, daha çok kirli isler, cinayetler ve Mikaian ve Krusçev basta olmak üzere maskeli revizyonistlerin bir çok komplolari ortaya çikarilacakti. Belki de Stalin'in ani ölümünün gerçek nedeni de böylece ortaya çikmis olacakti.
Marksizm - Leninizme ve sosyalizme karsi mücadele planlarini ve kirli emellerini gerçeklestirmek için Krusçev ve grubu, sirasiyla sessizce, gizlice Komintern'in bellibasli yöneticilerinden bir haylisini yokettiler. Böylece, birçoklarina yaptiklai•i gibi, Rokosi'yi de gözden düsürüp durumunu sarstilar ve onu Sibirya'nin geri kalmis steplerine sürgüne gönderdiler.
XX. Kongrelerinde sunduklan "gizli" raporda, Nikita Krusçev ve yandaslan Josef Visarinoviç Stalin'e çamur attilar ve onu en sinsi Troçkist yöntemlerle yikmaya çalistilar. Sovyetler Birligi Komünist Partisi'nin bir çok yöneticileriyle uzlasmalara girerek Knisçevciler onlari sonuna kadar kullandi, sonra kapidisari koydu, sonra da parti disi elemanlar olarak islerini bitirdiler. Sovyetler Birligine ve sosyalizme karsi daha sonra isledikleri suçlari örtbas edebilmek için Krusçev basta olmak üzere, Krusçevciler "Stalin'e saygi"yi yerin dibine batirirlarken, Krusçev sevgisini göklere çikardilar.
Sovyet Devleti'nin bu yüksek yöneticileri Stalin'i yirticilikla, hile ile, alçaklikla ve kendilerine özgü olan hapishanelerde adam çürütmekle ve bizzat uyguladiklan cinayetlerle suçladilar. Stalin'in sagliginda alçakça eylci11lerini, amaçlarini gizlemek için O'na övgüler düzenleyen gene kendileriydi. 1949 yilinda Krusçev, Stalin'i "Dahi önder ve egitimci" olarak nitelendiriyor, "Stalin adi Sovyet halkinin t.üm zaferlerinin ve tüm dünya isçilerinin mücadele bayragidir" diye beyanat veriyordu. Mikaian ise : "Stalin'in eserleri Leninizmin yeni çok yüce bir tarihi asamasidir" diyordu. Kosigin ise: "Tüm zaferlerimizi, tüm basarilarimizi büyük Stalin'e borçluyuz" diyordu. Ama ölümünden sonra, tutum degistirdiler. Krusçevciler, partinin sesini, isçi sinifinin sesini bogup, temerküz kamplarina yurtseverleri doldurdular. ihanet takimini, Trokçistleri, tüm düsmanlari hapishanelerden serbest biraktilar. Oysa o zaman ve daha sonraki zaman kanidamisti ki bunlar, sosyalizme ihanet etmisler ve yabanci kapitalist düsmanlarin hizmetlerinde ajan olarak çalismislardi.
Sadece Sovyetler Birligi'nde degil, baska ülkelerdeki baska bir çok insani "yargilayip" mahkum eden gene bu Krusçevciler olmuslardi. Notlarim arasinda, Sovyet yöneticileriyle, baskalariyla oldugu gibi Krusçev, Mikaian ve Molotov'la bir bulusma var. Mikaian önde Avusturya'ya gidiliyor, Molotov, sakadan ona: "Dikkat et, Macaristan'd a yaptigin gibi Avusturya'da da "salata" yapma. Hemencecik sormustum Molotov'a: "Neden? Macaristan'da Mikaian mi "salata" yapti?" "Evet", diye yanit vermisti bana, sonra eklemisti, ''bir daha gitsin oralara, asarlar kendisini.." Mikoian, bu gizli antimarksist kozmopolit söyle dedi: "Beni asarlarsa, Kadar'i da asarlar." Tabii, ikisini birden assalardi bile alçakliklari ve hileleri ' kalacakti yeryüzünde.
Krusçev, Mikaian ve Suslov, baslangiçta isbirlikçi Imre Nagy'i desteklediler ve daha sonra da gizlice Romanya'da biryerlerde öldürttüler. Neden, hangi hakla böyle yabanci bir ülkede yaptilar bu isi? Ne kadar isbirlikçi olursa olsun, yabanci bir memleket mahkemesinde degil, kendi ülkesinin mahkemelerinde yargilanmaliydi. Stalin böyle isler hiç yapmazdi.
Hayir, Stalin asla böyle davranmazdi. Onun zamaninda, partiye ve Sovyet Devletine karsi davalar halka açikti. Hainlerin isledikleri suçlar partiye ve Sovyet Devletine bildiriliyordu. Stalin'in eylemlerinde hiçbir zaman, böyle mafia liderleri gibi bir tutum görülmez.
Sovyet revizyonistleri iktidari ele geçirmek için aralarinda giristikleri mücadelede benzer yöntemler kullandilar ve kullaniyorlar, tipki tüm kapitalist ülkelerdeki gibi. Krusçev iktidari bir hükümet darbesi ile ele geçii·di, Brejnev de onu ayni sekilde bir hükümet darbesiyle iktidarindan etti.
Brejnev ve arkadaslari Krusçev'den, anlamsiz davranislarindan, saçmaliklarindan biktiklari için kurtulmak istediler. Yoksa Brejnev, Krusçevciligi hiçbir zaman reddetmemistir. XX. ve XXII. kongre rapor ve kararlari bu olayi kanitlar. Ama Brejnev, Krusçev'e karsi öylesine nankör çikti ki; daha önce göklere çikardigi bu 1adama karsi, ölümünden sonra küllerini koyacak bir avuçluk
yer bulamadi Kremlin Sarayinda! Zaten, ne Sovyet halklari, ne dünya kamuoyu Krusçev'in kizaga alinmasinin gerçek nedenlerini hiç bir zaman bilemedi. O günlerde revizyonist resmi belgelerde "temel neden", "ilerlemis yasi ve saglik durumunun agirlasmasi" olarak bildiriliyordu.
Stalin hiç bir zaman komünizm düsmanlarinin suçladiklari ve suçlayacaklari insan degildi. Tersine, ilkelere bagli, dogru bir insandi. Duruma göre, yanlis yapanlarla mücadele ediyor veya onlara yardim ediyordu, Marksizm- Leninizme hizmet edenleri desteklemeyi, yüreklenclirmeyi biliyor, onlarin liyakatlerini gün isigina çikariyordu.
Bir çok Sovyet komünisti Krusçevci revizyonet grubun demagojilerine aldanarak, Stalin'in ölümünden sonra Sovyetler Birligi'nin gerçekten, revizyonist hainlerin söyledikleri gibi, bir cennet olacagina inandilar. Büyük gürültülerle Sovyetler Birligi'nde komünizmin 1980'den sonra kurulacagini ilan ettiler. Ama ne oldu ya? Tamamen tersi! Baska türlü de olamazdi zaten. Revizyonistler iktidan Sovyetler Birligi'ni mutluluk içinde yasatmak için degil, fakat yaptiklari gibi, onu kapitalist bir ülke haline dönüstürmek, onu dünya kapitalinin buyruguna vermek, Amerikan emperyalizmiyle gizli ya da açik anlasmalar yapmak, askeri ve ekonomik anlasmalar adi altinda, demokratik halk ülkelerini boyunduruklan altina almak ve tüm dünyada etki alanlan ve pazarlar yaratmak için iktidari ele geçirmislerdi. Sovyetler Birligi'ndeki sosyalizm kurulusunu sömürdüler ve basarilarini öylesine kötü bir yolda köreittiler ki, bu ülkeden dünya emperyalist gücü yaratmak için yeni bir sosyal-emperyalist burjuvazi sinifi yarattilar. Bu ülke A.B.D. ile anlasarak dün
yayi yönetecekti. Stalin, Partiyi böyle bir tehlikeye karsi uyarmisti. Krusçev bile Stalin'in onlara, onlarin Sovyetler Birligi'ni emperyalizme satacagini önceden söyledigini itiraf etmisti. Oldu da, söyledikleri gerçeklesti.
Dünya halklari, dünya proletaryasi, akil ve gönül adamlari, yaratilan durumda bizzat Stalin'in tutum ve davranislarinin dogrulugunu kavrayabilir. Bu tutum ve davranislari da ancak genis bir politik, ideolojik, ekonomik, askeri bakis açisindan degerlendirerek, Marksist Leninist çizginin dogrulugu kavranabilir.
Stalin'in eserleri tümü içinde dikkate alinirsa, çagdas dünyanin pek ender olarak görebildigi bu dikkate deger kisiligin dehasini ve komünist anlayisi kavranabilir.
Biz Arnavutluk komünistleri, Stalin'in ögretilerini basariyla uyguladik Herseyden önce güçlü bir partiye
sahibolduk. Marksizm- Leninizme daima sadik, sinif düsinaniarina karsi sert, parti içinde düsünce ve eylem birligini korumaya özen gösterdik, partinin halkla bütünlesmesine çaba harcadik. Sosyalist endüstrinin kurulmasi konusundaki ögretilerini de ,tarimin kollektiflestirilmesi konusundaki ögretilerini de izledik ve büyük basari kazandik. Partimiz ve halkimiz, isçi sinifinin yönetimi altinda isçi sinifiyla köylülerin daha siki baglar içinde bir araya gelmesine çaba göstereceklerdir.
Düsmanin övgü ve yergilerinden, hilelerinden, içerde ve disarda etkilenmeyecegiz ve onlarin kötü niyetli girisimlerine karsi uyanik bulunacagiz. Sinif mücadele_sine içerde oldugu gibi disarda da devam edecegiz. Gerçekten de, biz eger Marks, Engels, Lenin, Stalin'in ögretilerini uyaniklikla ve sadakatle uygulamasaydik, Arnavutluk çagdas revizyonizmin batakligina saplanip kalacak, artik bagimsiz ve sosyalist olamayacak, proletarya diktatörlügü hüküm sürerneyecek ve memleket emperyalist - revizyonist güçlere boyun egecekti.
Partimiz ve halkimiz Karl Marks'in, Engels'in, Lenin'in, Stalin'in yolunda yürüyecektir. Sosyalist Arnavutlugun gelecek kusaklari sevgili partilerinin çizgisine bagli olarak ilerleyeceklerdir.
Komünist olsun, partisiz yurttaslar olsun, Arnavutlar, onlarin sanli egiticisi Stalin'e karsi saygi duymaktadirlar. Dogumunun yüzüncü yildönümü münasebetiyle, bizden yardimini esirgemeyen, halkimizin güçlerinin toparlanmasina izin veren bu insani saygiyla aniyoruz. Ülkemizde sosyalizmin kurulmasinda ve ülkemizin kurtulusunda Stalin'in payi büyüktür. Onun zengin ve genis deneyimi bize yolumuzda ve eylemimizde rehberlik etmistir.
Partimizin bir militani, yöneticilerinden birisi olarak bir çok kez onunla görüsmeye gönderilmek serefine nail oldum. Onunla sorunlarimizi, durumumuzu konustum, ögütlerini, yardimini aldim, anilarimi, ayni zamanda not alarak yazmaya çalistim, o anin izlenimlerine göre, bizim gibi küçük bir ülkenin küçük bir partisinin temsilcisine karsi tutumunu gözlemledim. Bu anilari basitlikleri içinde yayinlarken komünistlerimize, isçilerimize gençlerimize bu ölümsüz büyük insanin kisiligini tanitmak heyecaniyla doluyum.
Bu sanli yildönümünde, parti ve beni yetistiren ve çeliklestiren halk önünde, bana halkirnin mutlulugu için çok degerli ögütler veren ve yüregimde ve düsüncelerimde unutulmaz anilar birakan Stalin'in önünde saygiyla, sükranla egiliyorum.
Biz Marksist- Leninistler için, isçi sinifinin sayisiz soylu sempatizanlari için, dünyada, bu yildönümü mücadele saflarimizin güçlenmesine hizmet etsin dilerim.
STALiN'LE KARSIL.ASMALARIMIN ANILARI
ILK KARSlLASMA
Temmuz 1947
Arnavutluk Halk Cumhuriyeti'nin iç durumu. Komsu devletlerle ve AnglAinerikan'Iarla ilisldler. La Haye Adalet Divam'nda. Arnavutluk'ta politik, ekonomik, sosyal ve sinifsal durum. Stalin ülkemizle,
halkimizla, Partimizle yakindan ilgileniyor ve onlan çok takdir ediyor. "Iktidardaki bir partinin yeraltinda kalmasi ussal degil." "Komünist ParUniz, Emek Partisi adim alamaz mi?"
14 Temmuz 1947'de, Halk Cumhuriyeti hükümetinin ve Arnavutluk Komünist Partisi'nin ilk resmi delegasyonunun basinda, Sovyetler Birligi'ne bir dostluk ziyareti yapmak için geldim.
Moskova'ya bu ziyaret için, Parti Merkez Komitesi'nce seçilen arkadaslarim ve ben, büyük Stalin'le karsilasacagimiZ için anlatilmaz bir sevinç duyuyorduk. Marksist- Leninist teori ile ilk tanistigimizdan beri gece gündüz, Stalin'le karsilasmayi düslemekten vazgeçmemistik. Bu istek, ulusal antifasist kurtulus savasi siralannda da daha çogalmisti. Marks'in, Engels'in ve Lenin'in yüksek kisiliklerinden sonra Stalin Yoldas, bizce son derece degerliydi. Ona büyük bir saygi duyuyorduk. Çünkü Arnavutluk Komünist Partisi'ni kurarken onun ögretilerinden yararlanmistik, ulusal kurtulus mücadelemiz boyunca bu ögretiler bize ilham vermisti ve sosyalizmin kurulusunda bizim için çok degerli ögretilerdi.
Stalin'le konusmalarimiz ve ögütleri bize rehber olmaliydi o halde, kazandigimiz zaferierin saglamlastinimasi yolunda attigimiz adimlarda ve çalismalarda.
Bunun içindir ki, Sovyetler Birligi'ne yaptigimiz bu ilk ziyaretin, sadece biz delegasyon üyelerine degil, ayni zamanda tüm Arnavut halkina büyük bir sevinç ve genis bir doyum sagliyordu. Arnavut halki bu ziyareti sabirsizlikla bekliyor ve büyük bir heyecanla alkisliyordu.
Stalin ve Sovyet Hükümeti; gözlerimizle gördük, yüreklerimizde duyduk · bunu, bizi büyük bir içtenlikle ve sicak bir sevgiyle kabul etti. Moskova'd a geçirdigimiz oniki gün boyunca, Stalin'le bir çok kez karsilastik, onunla yaptigimiz konusmalar ve onun bize verdigi içten, dostça ögütler ebediyen degerli olarak kalacaktir.
J osef Visarionoviç Stalin'le karsilastigimiz ilk gün, bende unutulmaz bir ani olarak kalacaktir. 16 Temmuz 1947 tarihiydi, üç gündür Moskova'daydik. Baslangicindan beri olaganüstü bir gündü. Sabahleyin büyük Lenin'in mozolesine gittik, büyük, derin bir saygiyla, devrimin bu dahi yöneticisinin önünde devasa eseri beyinlerimize, yüreklerimize kazinmis olan ve özgürlük mücadelesi yolunda, devrim ve sosyalizm yolunda bizi aydinlatan bu büyük insanin önünde saygiyla egildik. Arnavut halki adina, Komünist Partimiz adina, ve sahsim adina bu münasebetle, ölümsüz Lenin'in mozolesine bir çiçek çelengi biraktim. Sonra Kremlin surlari dibinde, Ekim Sosyalist Devrimi'nin kahraman savasçilarinin, Bolsevik Parti'nin ve Sovyet Devletinin ünlü mücadelecilerinin mezarlarini ziyaret ettik. Daha sonra da Vladimir Iliç Lenin Merkez Müzesi'ne gittik. Tüm salonlari gezmek, sunulan belge ve esyalara yakindan bakmak için iki saatten fazla bir zaman orada kaldik. Tüm bu esyalar büyük Lenin'in önemli eser ve yasamini ayrintili biçimde aydinlatiyordu. Çikmazdan önce, izienim defterine, baska seyler arasinda,
sunlari da yazdim: ·"Lenin'in davasi gelecek kusaklarca da ölümsüz olarak kalacaktir. Anisi, Arnavutluk halkinin yüreginde sonsuza dek yasayacaktir."
Iste, o gün, heyecan, izlenim, unutulmaz duygulada dolu oldugumuz o gün, Lenin'in eserinin bu sadik devamcisi ve izleyicisi Josef Stalin tarafindan kabul edildik. O gün bizimle uzun uzun konustu.
Daha ilk anda, aramizda öylesine dostane bir hava yaratti ki, bürosuna, uzun bir toplanti masasinin çalisma masasiyla birlestigi bu büyük salona girerken duydugumuz o dogal çekingenlik duygusundan arinmistik çabucak. Sadece ilk sözlerin söylendigi bir kaç dakikalik bir zamandan sonra öylesine kaynasmistik ki, sanki büyük Stalin'le degil de, bir çok kez sohbet ettigimiz eski bir dostla konusuyormus gibi içten bir duyguya kapilmistik. O zaman görece olarak genç, küçük bir halkin küçük bir partisinin temsilcisiydim, bunun için zaten Stalin, olabildigince sicak bir hava ve atmosfer yaratmak istiyordu, konusmalari sakalada süslüyordu, halkimizdan bü-
yük bir sevgi ve saygiyla sözetmeye basladi, onun eski mücadeleci geleneginden, ulusal savastaki kahramanligindan sakin sakin, rahat rahat, özellikle iletisim kuracak bir sicaklikla konusuyordu.
Stalin Yoldas, baska sözlerinin arasinda, bana halkimiz için Balkanlarin bu çok eski, yigit halki için derin bir sempati besledigini söyledi.
"Biliyorum, diye devam etti, Arnavut halkinin antifasist ulusal kurtulus savasi boyunca kanitladigi kahramanligi biliyorum, ama bilgim öylesine derin ve genis degil bu konuda, bunun için ülkenizden, halkinizdan, bu gün sizi ugrastiran sorunlardan söz etmenizi isterdim." Söz aldim ve Stalin yoldasa, halkimizin tarihinde, katettigi uzun ve sanli yolu, bagimsizlik ve özgürlük için verdigi kesintisiz mücadeleyi anlattim. Özellilde ulusal kurtulus mücadelemiz devresini, komünist partisinin kurulusunu, bunun Leninist bir parti tipi oldugunu, mücadelede tek yönetici güç olarak oynadigi kesin rolü, Arna
vut halkinin, özgürlük ve bagimsiziigi elde edebilmek, eski feodal-burjuva iktidari yikmak, yeni halk iktidarini kurmak için çabalarini ve bu yeni iktidarin ülkeyi derin sosyalist degisimlere basariyla yönetmek için gösterdigi gayretleri anlattim. Bu münasebetle de, bir kez daha, Stalin Yoldas'a, savas sirasinda oldugu kadar kurtulustan sonra da partimize, halkImiza Sovyet hükümetinin, Sovyetler Birligi Komünist Partisi'i:iin ve bizzat kendisinin sagladigi samimi ve sicak destek ve yardimlardan dolayi Arnavut komünistlerinin ve Arnavut halkinin derin minnet duygularini dile getirdim.
Daha sonra da, Stalin Yoldas'a, Arnavutluk'ta, halk iktidarinin ilk yillarinda gerçeklestirilen, ya da gerçeklestirilmekte olan derin politik, ekonomik ve sosyal degisikliklerden söz ettim. "Arnavutluk'ta, dedim ona, politik ve ekonomik planda iç durum, çok açik bir iyilesme gösteriyor. Bu iyilesmeleri, zorluklari asmaktaki gereklilige ve onun büyük çabasina inanan halka ve partinin bikip usanmaz çabalarina borçluyuz. Halkimiz kendi yolunu izlemeye kararli, Komünist Partisi'ne sarsilmaz bir güveni var. Cumhuriyet Hükümetine, yapici güçlerine, açik yürekli dostlarina da sonsuz itimat besliyor. Hükümetimiz üzerine düsen görevi her gün yerine getiriyor." Stalin Yoldas, halkimizin ve partimizin basarilarindan, yapici islerinden memnun olmustu. Daha sonra ülkemizdeki siniflarin durumundan birseyler daha ögrenmek istedigini söyledi. Özellikle de isçi sinifimizi ve köylülerimizi ögrenmek istedi. Toplumumuzun bu iki sinifi konusunda bana bir sürü sorular sordu. Bu konuda düsünce alisverisinde bulunduk, bu düsünceler daha sonra bizim için çok yararli olacakti ve isçi sinifinin orta halli ve yoksul köylülerin içinde saglam bir ugras verebilmek için, kentlerdeki daha rahat ögeleri, kirsal kesimlerdeki kulaklara karsi takinilacak tavirlari daha iyi saptayabilmek için çok isimize yarayacaklardi.
Söyle devam ettim bir sorusuna yanit verirken :
"Halkimizin ezici çogunlugu yoksul köylülerden olusur, daha sonra orta halli köylüler gelir. Isçi sinifimiz sayisal olarak hemen hemen hiçtir, küçük bir sayida kentli el zenaatkarimiz da var. Ve de çok az sayida ticaretle ugrasanlar ve çok az sayida aydin. Bu isçi kitleleri Komünist Partimizin çagrisina yanit verdiler, vatanin kurtulusu için verilen mücadelede yerlerini aldilar ve bugün de partiye ve halk iktidarina sikica baglidirlar.
- Arnavutluk isçi sinifinin, sinif mücadelesinde gelenekleri var mi? diye sordu bana, Stalin yoldas.
- Ülkenin kurtulusundan önce, diye yanitladim, bu sinif sayisal olarak çok azdi, daha yeni dogmustu ve küçük atölyelere, girisimiere dagilmis, çirak, ya da zenaatkar, ya da ücretli isçiler olarak çok az sayidaydi. Önce leri, ülkenin bazi kentlerinde grev yapiyorlardi, ama bunlar önemsiz ve kopuk hareketlerdi, çünkü bunlar küçük isçi gruplanydi ve sendikalarla örgütlenmemislerdi. Ama herseye karsin, diye açikladim Stalin yoldasa, Komünist Partimiz bir isçi sinifi partisi gibi kuruldu ve Marksist -
Leninist ideoloji ile yönetiliyor ve ilk agizcia proletaryanin ve çalisan büyük yiginlarin çikarlarini savunacak ve dile getirecektir. Ilk agizda da Arnavutluk köy}ülerinin, neden ki bu kesim nüfusumuzun büyük çoguulugunu meydana getirmektedir.>>
Stalin yoldas, ülkemizdeki orta ve yoksul köylülerin durumunu daha ayrintili olarak ögrenmek istedi.
Bu sorulara yanit verirken Partimizin kurulusundan bu yana izledigi politikadan ve köylülerin sempatisini ve katilimini saglamak için yürüttügü önemli çalismalardan her konuda örnekler verdim.
"Eger böyle davrandiysak, dedim, bu sadece köylülerin devrimde proletaryanin en yakin ve dogal mütttefiki oldugunu ifade eden Marksist - Leninist ilkelerden hareket ettigimiz için degil, ayni zamanda, Arnavutluk'ta köylüler, nüfusun ezici çoguulugunu meydana getirdiklerinden ve de yüzyillardan beri yurtsever ve devrimci gelenekiere sahip olduklarindan dolayidir." Konusmanin geri kalan kisminda, kurtulustan önce bu köylülerin ekonomik kosullarini ve kültürel ve teknik düzeyleriiii anlatmaya çalistim. Köylülerimizin yurtseverlik, çaliskanlik, topragina, vatanina sikisikiya baglilik, özgürlüge ve ilerlemeye susamislik gibi yüksek erdemlerini vurgulayarak anlatirken, onun bilincine kazilmis küçük burjuva anlayisindan, geçmisten kalan ekonomik ve kültürel gcriliklerden de söz ettim. "Partimiz, diye belirttim,
bu durumla mücadele etmek için elinden geleni yapti, yapiyor, bu anlamda basanlar kazandik, ama daha çok mücadele vermemiz gerektiginin, köylülere bilinç kazandirmak, onlari parti çizgisine getirmek, her adimla onlarla uyusmak için daha inatla çalismamiz gerektiginin bilincinde oldugumuzu" da ekledim.
Stalin sözü aldi ve baslangiçta, genellikle, köylülerin komünizmden korktuklarini, komünizmin onlarin elinden topraklarini ve neleri var, neleri yoksa alacagini sandiklarini anlatti. "Düsmanlar, diye devam etti, onlari isçi sinifi ile birlik olmaktan caydirmak için bu anlamda ikne etmeye, partinin politikasindan, sosyalizm yolundan ayirmaya büyük çaba harcarlar. Iste, sizin de söylediginiz gibi, Komünist Partin'in köylülerin partide ve isçi sinifinda ayrismaz bir sekilde ergimesi için çok dikkatli ve açik bir çalisma yapmasinin önemi budur."
Bu firsattan yararlanarak, kalin çizgileriyle partimizin sosyal sinif yapisini Stalin yoldasa çizdim ve bu yapinin halkimizin sosyal yapisina tamamen denk düstügünü açikladim. "Iste, bu nedenledir ki, halen, köylü tabakasindan gelen komünistler, partimiz saflannda çogunlugu teskil etmektedirler. Bu konuda partimizin tutumu yavas yavas isçi sinifinin çogalmasina kosut olarak, isçi üyelerinin de artmasi seklindedir."
Genelde kitlelerle, özelde köylülerle olan tutumunda partimizin politikasini takdir ederek Stalin yoldas bi
ze bir dizi ögütler verdi. Baska öneriler yaninda Komünist Partimizin adinin "Arnavutluk Emek Partisi" adini almasini da, parti üyelerinin çogunlugunun köylü kökenlilerden olustuguna dikkati çekerek, önerdi. "Tabii, bu benim kendi görüsüm, buna siz, partiniz karar vereceksiniz."
Bu degerli öneriden dolayi Stalin yoldasa tesekkür ettikten sonra ona söyle dedim :
"Önerinizi 1. Parti Kongresinde sunacagiz. Su siralar bu kongreyi hazirlamaktayiz. Saniyorum ki, parti tabani ve yönetimi bu öneriyi hakli bulacak ve onayhtyacaktir." Daha sonra da, Stalin yoldasa partimizin hazirlanmakta olan 1. Kongrede tümden yasallastirilmasi konusundaki görüsümüzü açikladim.
"Aslinda, diye belirttim, Komünist Partimiz tüm ülkede tek yönetici güçtü ve öyledir de, ancak sekil yönünden parti yan-yasadisi bir durumda kaldi. Bu durumun sürmesinin dogru olmayacagi görüsündeyiz."
- Evet, çok dogru, diye yanit verdi Stalin yoldas. Iktidardaki bir partinin yeraltinda kalmasi ve kendisini yasadisi gibi görmesi ussal degil." Askeri güçlerimizle ilgili baska sorulara geçerek,
Stalin yoldasa ordumuzun, mücadeleden çiktigini, çok büyük bir ölçüde yoksul köylülerden, genç isçilerden, kent aydinlanndan olustugunu açikladim. Ordu kadrolan, komuta eden subaylar da mücadeleden çiktilar ve
bu mücadelede komuta deneyimi kazandilar, dedim.
Ayni zamanda oldukça uzun süredir bizde çalisan Sovyet egitimcilerden de söz ettim ve daha baskalannin da gönderilmesini istedim. "Daha önce edinilmis bir deneyimimiz olmadigi için, dedim, ordudaki politik çalisma düzeyimiz yetersiz kaliyor." Bu sorunu ele almasini rica ettim ve ordudaki bu çalismanin düzeyinin yükseltilmesi için yardimlarini istedim. "Kuskusuz, diye ekledim, Yugoslav egitimciler de var, onlarin tümden deneyimsiz olduklanni söyleyemem, ama, dogrusunu söylemek gerekirse, onlarin deneyimleri sinirli. Onlar da büyük bir ulusal savastan çiktilar, ama gene de Sovyet subaylannin düzeylerinde degiller."
Ona ordumuzun yüksek moralinden, disiplininden, bir dizi baska sorunlardan söz ettikten sonra, ondan bana bir Sovyet yoldas göstermesini, onunla daha uzun süre ve daha ayrintili olarak, ordumuzun sorunlarini ve gelecek gereksinmelerini ayrintili olarak tartisabilecegimi belirttim.
Sonra da bölgemizin güçlendirilmesi sorununa degindim :
"Özellikle, dedim, Sazan adasini güçlendirmek gerek, Vlore ve Durres bölgesini de, çünkü buralar hassas bölgelerdir. Düsman bize iki kez buralardan saldirdi. Ve Angio-Amerikan ya: da Italya tarafindan olasi bir saldiriyi burada gögüslemek zorundayiz.
- Bölgenizin güçlendirilmesi konusunda sizinle ayni düsüncedeyim, dedi Stalin Yoldas. Bizim bu konuda yapabilecegimize gelince, size yardim edecegiz, ama bi
zim size verecegimiz silah ve baska savunma araçlarini Sovyetler degil, Arnavutlar kullanmalidirlar. Kuskusuz, bu araçlarin bazilarinin mekanizmasi oldukça karmasik, ama adamlarinizi bize göndermelisiniz kullanimini ögrenmeleri için".
Ordumuz için politik egitimeHer göndermesi istegime ise Stalin yoldas, artik gönderemeyeceklerini, çünkü yararli bir is yapmalari için bu egiticiterin Arnavut dilini, Arnavut halkinin iç yasantisinin iyi bilmeleri gerektigini açikladi. "Acaba, siz, Sovyet deneyimini ögrenmek için Sovyetler Birligi'ne siz kendi adamlarinizdan gönderseniz de, dönüslerinde onlar Arnavut Halk Ordusu
saflarinda egitici olarak çalissalar?"
Daha sonra Stalin yoldas bana, iç gericiligin durumunu ve bu konuda bizim tutumumuzun ne oldugunu sordu.
"Iç gericilige siddetle vurduk ve vurmaya da devam edecegiz, diye yanit verdim. Onlarin maskelerini indirmek ve onlari ezmek için verdigimiz mücadelede basari kazandik. Düsmanlarin fizik imhasina gelince, güçlerimizle cani çetelerin dogrudan karsilasmalarinda olsun, halk mahkemelerimizin hainlere, isgalcilerle yakin isbirlikçilere, açilan davalada olsun icaplarina bakildi. Ama bu konuda kazandigirniz tüm zaferiere karsin iç gericiligin halen hareketsiz kaldigi söylenemez. Bize tehlikeli bir sekilde vuramayacak kadar örgütlü degilse bile; bize karsi propagandasini yürütmektedir."
"Dis düsman, amaçlarini gerçeklestirrnek için, iç düsmani destekliyor. Dis gericilik, ülkeye kara veya ha
va yoluyla soktuklari ajanlari araciligiyla, iç düsmaniara yardim ediyor, cesaretlendiriyor, örgütlüyor. Düsmanin bu girisimleri karsisinda, emekçi kitlelerimizin devrimci uyanikligini gergin tutuyoruz. Halk bu ajanlari yakalayip adalete teslim ediyor. Halka açik yargi ve mahkumiyeder halk nezdinde egitici bir etki yapti ve halk iktidarirniza, onun adalet duygusuna ve gücüne güven duygusunu pekistirdi, ayni zamanda iktidara saygi duygusu da gelisti. Ayni zamanda bu kararlar iç ve dis gerici güçlerin hem moralini bozdu hem de maskelerini alasagi etti
Bu konusmalarin sonrasinda, uzun uzun dis durum sorunlarindan özellikle de Devletimizin komsu ülkelerle olan iliskilerinden söz ettik. Önce sinirlarimizdaki durumu genel olarak anlattim. Yugoslav Federatif Cumhuriyeti ile olan iliskilerden bahsettim, özellikle de, güney sinirimizdaki durumumuzu açiklamak için Yunanistan'la olan iliskilerimiz üzerinde durdum. Monarsist - Fasist Yunanlilarin, megela idea düslerini, yani Arnavutluk'un güneyini kendi topraklarina katma düslerini gerçeklestiremedikleri için, sinirlarimizda sayisiz kiskirtmalara giristiklerini açikladim. "Onlarin amaci, dedim Stalin yoldasa, simrlarimizda bir karisiklik çikarmak ve savas henüz tümden bitmeden, Yunanistan'la iliskilerimizde bir gerginlik yaratmak." Ona, olabildigince manarsIstfasist Yunanlilarin kiskirtmalanndan kaçinmaya çalistigimizi, onlara cevap verni.emeyc gayret ettigimizi anlattim. Ancak, dedim, olaylari asiri uca sürüklerlerse, su ya da bu zaman, adamlarimizi öldürürlerse, biz de gerekli önlemleri alir ve Arnavutluk'un ve sinirlannin tecavüz edilemez oldugunu anlamalari için karsilik veririz.
Eger Arnavutluk'un bagimsizligina karsi tehlikeli islere girismeyi tasarliyorlarsa, vatanimizi kaniyacak durumda oldugumuzu bilmeleri gerekir."
"Yunanistan'da patlak veren sivil savasin sorumlulugunu Arnavutluk'un üzerine yikmak, halk iktidarimizi güvenlik konseyi toplantilarinda ve uluslararasi konfe
ranslarda gözden düsürmek için, tüm amaçlarinda ve tüm tutumlarinda monarsist-fasistler emperyalist güçler tarafindan yüreklendicilmis ve desteklenmistir." Bu durumlari uzun uzun Stalin'e açikladiktan sonra, Arnavutluk'la Yunanistan arasindaki gergin iliskileri incelemek için kurulan alt komisyonlardaki ve sorusturma komisyonundaki genel tutumumuz hakkinda kendisine bilgi verdim.
Stalin Yoldas'a demokrat Yunanlilar hakkinda tüm bildiklerimizi söyledim, onlarin hakli davalarini destek
ledigimizi de belirttim. Öte yandan, ona açikça, Yunan Komünist Partisi'ndeki yoldaslarin görüslerine karsi bizim tutumumuzu da açikladim ve bu yoldaslari yoldan çikmis olarak gördügümüzü de belirttim. Ayni sekilde demokrat Yunanlilarin mücadelesinin görüs açilari konusunda da kendi düsüncelerimi söyledim.
Kuskusuz Stalin yoldas, Molotov, Vychinski vb.'larindan bilgi almisti ama, ben gene de Arnavutluk'taki Amerikan ve Ingiliz emperyalistlerinin kaba ve alçakça tutumlarini da, tutumlarindaki düsmanligi, kabaligi ve sinsiligi, Paris Konferansi'ndaki tutumlarinin da altini çizerek anlattim. Anglo-Amerikalilarla iliskilerimizdeki durumun hiç degismedigini, onlarin tutumlarini hep gözclagi verici olarak gördügümüzü vurguladim· Uluslararasi arenada Arnavutluk'a karsi çok düsmanca bir propaganda yapmaktan memnun kalamayan Anglo-Amerikalilar, Italya, Yunanistan araciligiyla, Arnavutluk'a karsi bozguncu, zogocu, balist ve göçmen fasistleri kullanip onlan Italya'da ve baska yerlerde ternerküz kamplannda
egiterek karadan ve havadan kiskirtmalara girisiyorlardi.
Bu arada su sözümona Corfou kazasi sorununu da açikladim. Bu sorunu da Ingiliz emperyalistler B. M. Güvenlik Konseyi'ne ve La Haye Adalet Divani'na götürmüslerdi. "Corfou kazasi, dedim, bastan ayaga Ingiliz oyunudur ve Saranda kentimize olasi bir askeri müdahale için bahane bulmak amaciyla ülkemize karsi yapiIan bir provokasyondur. Biz Ion denizine mayin dösemedik. Patlayanlara gelince, bu ya savas zamaninda Almanlarin biraktigi mayinlardir, ya da bunu bizzat Ingilizler pat]atmislardir, gemileri bizim Saranda karasulanmizi geçerken. Bu gemilerin kiyilarimizda seyretmeleri için hiç bir neden yoktu, bize haber verilmemisti. Patlamadan sonra Ingilizler maddi zararlari ve can kayiplan o!dugunu iddia ettiler. Öyleyse bu kazayi sisirmeyi amaçIiyorlardi. Ingilizlerin böyle bir kayiplari var mi bilmiyoruz, ama pek inanmiyoruz dogrusu. Böyle olsa bile bundan hiçbir sekilde biz sorumlu degiliz."
La Haye Adalet Divani'nda haklarimizi korumaktayiz, ama gerçek su ki bu mahkemeyi Angio-Amerikan emperyalistleri yönlendiriyor, bunlar da kendi provokasyonlarini örtrnek için ve bizi Ingilizlere zarar - ziyan öde>mek için çesitli suçlamalar icadediyorlar.
Stalin Yoldas'a, Moskova Konferansin'dan da söz ettim (*). Belgelere dayanarak Yunanistan konusunda ve Arnavutluk'un iç islerine Angio-Amerikanlarin müdahaleleri konusunda görüsümüzü açikladim ve Marshall Plani konusunda, bu alçakça plan kadrosunda "yardim" almayi kabul etmeyecegimizin altini çizerek tutumumuzu belirledim.
Onunla, ülkemizden kaçmis olan, savas suçlularinin ülkelerine iade edilmesi sorununu da konustum. Bu canileri kendi ülkelerinde barindiran ülkelerin hükümetlerinden onlari bize teslim etmelerini istiyorduk, bunu yapmayacaklarinin bilincindeydik, neden ki bunlar, Anglo-Amerikanlarin, genel olarak fasizmin parali usaklariydilar.
Stalin yoldasa, Italya ilc olan iliskilerimiz konusunda partimizin görüs açismi da açikladim. "Bu ülke bize iki kez saldirdi. Ülkemizi atese, kana buladi, ama bizler marksistleriz, enternasyonalistleriz ve böyle oldugumuz için de, Italyan halkiyla dostluk iliskileri kurmak itiyoruz. Halihazirdaki I talyan hükümeti, bize karsi gerici tutumlar içindedir, ülkemize karsi amaçlari daha önceki hükümetlerden farkli degildir. Anglo-Amerikanlann etkisinde kalan bu hükümet, Arnavutluk'un, su ya da bu sekilde, kendi egemenligi altina girmesini istemektedir. Bu asla olacak bir sey degildir. Bu amaçla, Roma hükü-
(*) 10 Mart 1947'den 24 Nisan 1947 'ye dek Moskova'da toplandi .
Sovyetler Birligi, Birlesik Devletler, Ingiltere, Fransa disisleri bakanlari katildi. Bu konferansta Almanya ile Baris Anlasmasi ile ilgili sorunlar tartisildi. Sovyetler Birligi 'nin temsilcileri Molotov ve Vychinski, bu konferansta Arnavutluk'un Almanya ile Baris Konferansina katilma hakkini savundular. Bu tutum Fransiz temsilcisi tarafindan da desteklendi, ama Ingiltere ve Birlesik Devletler temsilcileri bu öneriye karsi çiktilar.
metiyle tam bir uyum içinde olan Anglo-Ainerianlar, Italyan topraklarinda göçmen güçler yetistirmekte, daha sonra da bunlari bozguncu ajanlar olarak Arnavutluk'a göndermektedirler. Kendilerini gizlerneye çalisarak ülkemize karsi girisimlerini çogaltmaktadirlar, ancak amaçlari tarafimizdan bilinmektedir. Bu ülke ile diplomatik iliskilerimizin olmasini istiyoruz, fakat bu konuda Italyan yöneticileri olaylari olumsuz yönde görmek iscemektedirler."
Beni dikkatle dinledikten sonra Stalin bana, Ingilizlerin ve Amerikalilarin bize yarattiklari engellere karsin, çagimizin kosullarinda, bize saldiramayacaklarini söyledi. "Sizin kararli tutumunuz karsinda, dedi, topraklanmza ayak basmaya cesaret ederneyeceklerdir. O halde endise etmenize gerek yok. Ama vataninizi savunmaya hazir almalisiniz, ordunuzu ve sinirlarinizi güçlendirmek için her önlemi almalisiniz, çünkü emperyalistler tarafindan savas tehlikesi vardir."
"Monarsist-fasist Yunanaliliara gelince, dedi, Amerikan ve Ingiliz emperyalistlerince kiskirtilan ve yüreklendirilen bunlar, sizi rahat birakmamak için, size sikinti verrnek için kiskirtmaya devarn edeceklerdir. Atina'nin halihazirdaki yöneticilerinin içlerinde kötülük vardir, çünkü patlayan sivil savas kendilerine ve patronlari Ingiliz ve Amerikalilara karsi yöneltilrnektedir.>>
"Italya konusuna gelince, diye ekledi Stalin yoldas, olaylar sizin düsündügünüz gibidir. Angio-Amerikanlar oraya üsler kurmaya gayret etmektedirler, Gasperi hükümetini güçlendirmek ve gericiligi örgütlernege çaba harcamaktadirlar. Bu konuda çok uyanik olmak zorundasiniz, ayrica Arnavut göçmenlerin neler yaptiklarini ögrenmelisiniz. Anlasmalar yapilinaclikça durum normalmis gibi düsünülemez. Benim düsüncem su, simdilik, bu ülke ile iliski kuramazsiniz, ayrica acele de etmeyiniz." - 1 talya ile iliskilerimizin gelismesi için de acele etmemiz gerektigini düsünüyoruz, diyorum Stalin yoldasa, genel bir sekilde sinirlarimizi güçlendirmek için gerekli önlemleri almayi hesapliyoruz.
"Yugoslavlara, olasi bir Yunan ve Italyan saldirisina karsi sinirlarimizin savunmasini amaçlayan bir isbirligi önerdik. Ama önerimize yanit bile vermediler ve sorunu inceledikten sonra konuyu bizimle tartisacaklarini söylediler. Önerdigimiz isbirligi Yugoslavlarla, bizlere dis düsmanlardan gelebilecek tehlikeler konusunda bilgi alisverisinde bulunmak, öyle ki her iki taraf kendi sinirinda kendi silahiyla her türlü olasiliga karsi uygun önlemleri alabilsin." Bu arada tümenlerimizden ikisini güney sinirimiza kaydirdigimizi da haber verdim.
Öte yandan, her iki devletçe aralarindaki anlasmalara göre kabul edilmis genel kurallara aykiri olarak, bazi Yugoslav uçaklarinin Tirana'ya indigini bildirdim. "Zaman zaman Yugoslav yoldaslar, bize haber vermeden bu cins ayiplanacak eylemiere girisiyorlar, hükümetimizi haberdar etmeden Arnavutluk topraklarinda uçus yapiyorlar. Bu tecavüz olayini Yugoslav yoldaslara bildirdik, onlar da hatalarini kabul ettiler. Dost olmamiza karsin toprak bütünlügümüzü ihlal etmelerine izin vermeyiz. Bizler bagimsiz devletleriz, dostluk iliskilerimize zarar vermeden, kendi egemenligimizi ve haklarimizi korumaliyiz, ama ayni zamanda da karsisindakinin haklarina ve egemenligine de saygi duyarak.
- Halkiniz, Yugoslavya ile olan iliskilerinizden memnun degil mi? diye sordu bana Stalin yoldas. Çok güzel bir sey, dedi, Yugoslavya gibi bir dost komsunuz olmasi çok güzel birsey, çünkü Arnavutluk küçük bir ülke ve böyle oldugu için de güçlü bir sekilde dostlari tarafindan desteklenmeye gereksinimi var."
Her ülkenin ister büyük, ister küçük olsun, dostlara ve müttefiklere gereksinimi oldugunun dogru oldugunu ve Yugoslavya'yi bir dost ülke olarak kabul ettigimizi söyledim.
Stalin yoldas ve yoldas Molotov'la savasla yikilmis ülkenin yeniden irisasi ve yeni Arnavutluk'un kurulusu sorunlarini ayrintili olarak tartistik. Ekonomimizin durumunu, bu sektörde ilk sosyalist degisiklikleri, önümüzde açilan büyük görüs açilarini, kazandigimiz basarilari, karsilastigimiz güçlükleri kalin çizgileriyle onlara anlattim.
Stalin elde ettigimiz basarilar için memnuniyetini belirtiyor ve zaman zaman bana çok çesitli sorular soruyordu. Özellikle tarimimizin durumunu, Arnavutluk'un iklim kosullarini, halkimizin geleneksel tarim kültürünü vb. sordu.
"En çok ektiginiz tahillar hangileri))' diye sordu :
- Ilk agizda misir, sonra bugday, çavdar ...
- Kurakliga dayanir mi, misir?
- Dayanmaz, zaten kuraklik çogu zaman bize büyük zararlar verir, tarimimizin da geriligi nedeniyle ek
meklik büyük gereksinimimiz için köylümüz bugdaydan biraz daha fazla misir üretmeyi ögrendi. Bu arada bir sulama ve drenaj kanallan sebekesi yaratmak için, batakliklari, çamur deryalarini kurut m ak için .. o
Stalin yanitlarimi dinliyor, daha ayrintili soruyor, sik sik çok degerli ögütler vermek için sözümü kesiyordu. Bu konusma boyunca, animsiyorum da, bana tarim reformunun hangi temelde uygulandigini, bu reformla dini kurumlara da dokunulsaydi orta ve yoksul köylülerin eline yüzde kaç toprak daha geçecekti vb. gibi sorular sormustu. o o
Halk Cumhuriyeti Devleti'nin köylüler ve bunlarin isçi sinifiyla olan baglarini anunsatarak Stalin, traktör
ler hakkinda sorular sordu, makina ve traktör istasyonlanmiz var miydi, nasil örgütlenmistik, bunlari bilmek istiyordu. Yanitimi dinledikten sonra bu soruyu derinlestirmeye koyuldu ve bize bir yigin yararli ögütlerde
bulundu.
<<Makina ve traktör istasyonlan kurmalisiniz, onlari özenle çalistirmaya zorlamahsiniz, kooperatIf topraklanni da, ayni sekilde köylülerinkini de, devletinkini de islemelisiniz. Traktörcüler köylüleri tanimah, tarimi bilmeli, ekimini - biçimini, topragini tanimali ve tüm bildik
lerini üretimi çagaltmak için uygulamali. Bu çok önemli, yoksa olumsuz sonuçlar her yerde kendini hissettirir. Ilk traktör istasyonarimizi kurduktan sonra, dedi, traktörler çogu zaman köylülerin topragini isliyorlardi, ama üretim pek de öyle artmiyordu bir türlü. Bu sundan ileri
geliyordu : Traktöreünün sadece araci sürmesini bilmesi yetmez, iyi bir taninci olmasi, topragi ne zaman nasil isleyecegini de bilmesi gerekir."
((Traktörcüler, diye sürdürdü konusmasini Stalin, isçi sinifinin, köylülerle, dogrudan dogruya günlük, sü
rekli iliskide olan elemanlaridir. Bu durumda siniflarinin çaliskan köylü sinifi ile birlesmesi · için yüksek bir bilinçle çalismalan gerekir."
Yeni ekonomimiz ve gelisme yollari hakkinda verdigimiz bilgileri büyük bir dikkattle dinleyen Stalin, üzerimizde derin bir izienim birakti. Onun yaninda bulundugumuz sürece, bu konusmalarda, ya da baska görüsmelerde olsun, çok önemli bir özelligi dikkatimi çekmisti : Hiç bir zaman bir buyruk verircesine konusmuyordu, ayrica düsüncesini zorla kabul ettirmek istermiscesine bir izienim de birakmiyordu. Konusuyor, ögütler veriyor, önerilerde bulunuyor ama, her kezinde eklerneyi ihmal etmiyordu : "Bu benim kisisel göiiisüm", "Bizim düsüncemiz bu, size gelince, yoldaslar, siz kendiniz görecek ve kendi somut durumunuza göre kendiniz karar vereceksiniz, kendi kosullanniz neyi gerektiriyorsa."
Her konuyla ilgileniyordu.
Tasimacilik durumumuzdan ve bu sektördeki bü· yük zorluklanmizdan söz ederken Stalin bana sordu :
- Arnavutlukta küçük gemiler insa ediyor musunuz?
- Hayir.
- Çam agaçlanniz yok mu?
- Var, ormanlar dolusu.
- Öyleyse, küçük gemileri yapmaniz için elinizde iyi bir temel var."
Daha sonra da bana Arnavutluk'ta demiryolu sebekesini, hangi parayi kullandigimizi, maden kaynagi olarak nelerimiz var, Arnavutluk madenleri, Italyanlar vb. tarafindan isletiliyar mu vb. gibi sorular sordu.
Bu sorulan yanidadim ve Stalin bu konusmayi bitirerek dedi ki :
"Arnavutluk ekonomisi gerikalmis bir ekonomi. Tüm sektörlerde çok az bir seyle basliyorsunuz. Iste bunun için, yoldaslar, mücadelenize, çabalariniza, olabildigince, ekonominizin kalkinmasi, ve ordunuzun güçlenmesi için yardim edecegiz. Yardim isteklerinizi ineeledik ve hepsini yerine getirmeye karar verdik. Endüstrinizin araç gereçlerini, tanm için gereklilikleri ve ordunuzu güçlendirmek için gerekli malzemeleri, egitiminizi ve kültüiii nüzü gelistirebilmeniz için elimizden geleni yapacagiz. Size baska fabrika ve makinalar da verecegiz krediyle, olanagimz elverdigi zaman ödersiniz; silahiara gelince, size onlari ücretsiz verecegiz, hiç bir sey ödemeyeceksiniz. Sizin gereksinmelerinizin daha çok oldugunu biliyoruz, ama simdilik yapabilecegimiz bu, zira biz de henüz yoksuluz, savasin neden oldugu yikimlar yüzünden."
"Ayni zamanda, diye devam etti Stalin yoldas, size uzmanlar da göijderecegiz, bunlar Arnavut ekonomisinin ve kültürünün gelismesine yardim edeceklerdir. Petrol için, saniyorum Azerbaycan'd an uzmanlar gönderecegiz, bunlar bu konunun ustasidirlar. Öte yandan Arnavutluk, isçi ve köylü insanlari Sovyetler'e göndermelidir, ülkelerinin gelismesine katkilari olmasi için burada egitim görsünler diye."
Moskova' daki günlerimiz boyunca, Stalin yoldasla her görüsmemiz ve konusmamizdan sonra, onu kendimize biraz daha yakin görüyorduk, bu ünlü devrimciyi, bu büyük marksisti, bu basit, sicak, bilge, gerçek insani. Sovyet halkini tüm benligiyle seviyordu, tüm gücünü; çabasini ona harciyordu. Yüregi ülkesi için atiyordu. Ve bu özellikleri eylemlerinin her görünümünde, her konusmada en basitinden en önemli islerinde göze batiyordu.
Moskova.ya gelisimizden bir kaç gün sonra, Stalin ve Sovyetler Devletin'in öteki yöneticileriyle Moskova stadinda yapilan ulusal düzeyde bir spor etkinligine katildim. Nasil da heyecanla izliyordu bu gösterileri! Iki saatten fazla bir zaman gözlerini göstericilere dikkatle dikmis, gösterilerin sonuna dogru yagmaya baslayan yaginura, Molotovu'n staddan ayrilmasina iliskin ricaIanna karsin gösterileri sonuna dek izledi, sakalar yapti, elleriyle selamladi göstericileri. Gösteriler bir kosu ile bitiyordu. Kosu sona eriyordu, atletler, sonunda stadda bir kaç tur atacaklar, bitecekti. Bu sirada tam önümüzden
uzun boylu, zayif, en sona kalmis bir atlet geçiyordu. Elleri, kollari cansiz bir sekilde sarkiyordu. Sallanarak, ama gene de kosmaya çalisiyordu. Yagmur damlalan altinda Stalin, yüzünde bir baba duygusu sicakligiyla.. Sonra sanki hiç düsünmedenmis gibi bagirdi : "Millij mooj (azizim), evine git, dinlen, kendine iyi bak, bir baska kez gelirsin, baska kosu mu kalmadi . . . "
Stalin'in halkimiz için saygi ve sevgisi, Arnavutluk halkinin adetlerine, tarihine gösterdigi ilgi, anilanindan asla silinmeyecek. O günlerdeki bir baska karsilasmamiz sirasinda, Stalin'in Kremlin' de delegasyonumuz serefine verdigi bir aksam yemegi sirasinda, Arnavut halkinin dili ve kökeni üzerinde çok ilginç _bir tartismamiz oldu.
<<Halkinizin dilinin kökeni nedir? diye bir soru sormustu baska sorular arasinda. Halkinizin Bask'lrla bir iliskisi var mi? Arnavut halkinin uzak Asya'dan geldigini de sanmiyorum, Türk kökenli de degiller, çünkü Arnavutlar Türklerden daha eskiler. Belki de halkinizin Etrüsklerle bir ortak yani vardir, çünkü onlar sizin daglarinizda kaldilar, bir kismi da Italya'ya yerlesti ve Romen'ler tarafindan asimile edildi, baskalari da Iberik yanmadasina gittiler.))
Stalin yoldasa, Arnavutlarin kökeninin çok eskilere dayandigini ve dilimizin Hint - Avrupa kökenli oldugunu söyledim. Bu konuda çok çesitli kurarnlar var, ama gerçek su ki biz Ilirya kökenliyiz. Arnavut halkinin Balkanlarin en eski halki olduguna degin bir teori de var. Arnavutlarin Homer öncesi kökeni Pelasges'lere dayaniyor.
"Bu Pelasges teorisi, diye açikladim daha sonra, bir süre bit çok bilim adami tarafindan, özellikle de Alman bilim adamlari tarafindan desteklendi. Homer uzmani olarak taninan bir kaç Arnavut bilim adami da, Ilyada ve Odise' de geçen bir kaç sözcüge dayanarak ve bunlarin halen kullanilmakta oldugunu gözlemleyerek Alman bilim adamlariyla ayni sonuca ulastilar. Örnegin "Gur" (tas), yani Rusçadaki "Kamiegn". Homer bu sözcügü Grekçede ayni anlama gelen bir sözcügün önüne ekliyor : "Guri-petra" Ayrica Dracle de Dodone'un günlükleri ve filolojik açiklamalari ve degisime ugramalanyla bir çok sözcügün bulunmasiyla bu bilim adamlari Pelasges'lerden geldigimizi, bunlarin da Balkaniara Greklerden önce geldigini belirtiyorlar.
"Ne olursa olsun, Arnavutlarin Basklar'la ortak bir kökeni oldugu konusunda hiçbir sey isitmedim dedim Stalin yoldasa. Bir baska teori de olabilir biraz önce söylediginiz gibi Etrüsklerin bir kismi Arnavutlukta kalabilir, bir kismi onlardan ayrilarak Italya'ya yerlesebilir,
geri kalan da Ispanya'ya Iberik yarimadasina gitmis olabilir. Bu teorinin de yandaslari olabilir, ama benim haberim yok pek."
Bir ara Stalin bana söyle dedi :
"Bizde, Kafkasya'da, Arnavutluk denilen bir bölge var, sizin ülke ile bir ilisigi olabilir miki?
- Bilmiyordum, fakat yüzyillar boyunca Arnavutlar, Osmanli istilalariyla, sultanlarin seferleriyle, Osmanli padisahlarinin akinlariyla yurtlarini terketmeye mecbur oldular, çesitli yabanci ülkelere gidip yerlesti ve orada Arnavut köyleri olusturdular. Skanderberg'in, bizim
milli kahramanimizin ölümünden sonra da, XV. yüzyilda Güney Italya'ya binlerce Arnavut gidip yerlesmisti. Halihazirda bu memlekette, Italya'li Arnavutlarin otudugu bölgeler vardir, dört ya da besyüz yildir yabanci bir ülkede yerlesmis olmalarina karsin dillerini, gelenek göreneklerini koruyorlar bu insanlar. Yunanistan'a yerlesen Arnavutlar · da böyle, orada da tümüyle Arnavutlarin oturdugu bölgeler var, birçoklari da Türkiye'ye, Romanya'ya, Bulgaristan'a, Amerika'ya ve baska yerlere gitmisler ... Fakat Kafkasya'daki Arnavutluk denilen bölge için kesin bir bilgim yok ... "
Stalin bir çok Arnavutça sözcük sordu bana; araç gereçleri, kapkacaklari simgeleyen sözcüklerin neler oldugunu bilmek istiyordu. Bu sözcüklerin Arnavutçasini söylüyordum, beni dikkatle dinliyor sonra, bu sözcügü yineliyor ve Kafkasya'daki Arnavutlarin söyleyisleriyle kiyasliyordu. Zaman zaman da Molotov'a ve Mikoian'a ne düsündüklerini soruyordu. Kiyasladigimiz sözcükler arasinda hiç bir benzerlik olmadigi sonucuna varildi.
O anda, Stalin, dügmeye basti ve kendisine kisisel olarak bagli olan general içeri girdi. Uzunboylu, kibar bize karsi çok sevecenlik ve sempati gösteren bir insandi.
"Yoldas Enver Hoca ve ben, bir sorunu çözmeye çalisiyoruz, ama basarili olamadik, dedi Stalin generale, gülümseyerek, lütfen (burada ünlü bir Sovyet dilbilim ve tarihçisinin adini söyledi ama unuttum) ... ile temasa geç ve sor bakalim, Kafkasya'daki Alban'larla Arnavutluk'taki Arnavutlar arasinda bir iliski var mi?
General çikti, Stalin bir portakal aldi ve bana göstererek :
"Rusçada bunun adi "Apyelsin", ya Arnavutçada?>> - Portakal, diye yanit verdim.
Her iki sözcügü yine karsilastirdi, yüksek sesle söyleyerek, sonra omuzlarini silkti. On dakika henüz geçmisti ki, general geri geldi.
"Profesörden yanit aldim, dedi, Kafkasya Alban'lan ile Arnavutlar (Albanais) arasinda bir iliski olduguna dair elimizde kanit yok diyor. Fakat sunu da ekledi, Uk
rayna'da, Odesa bölgesinde, yedi tane kadar köy varmis, burada Arnavutlar yasarmis, profesörün bu konuda kesin bilgileri varmis.>>
Ben de derhal bizim Moskova Büyükelçimize, Sovyetler Birligi'nde tarih egitimi yapan bazi ögrencilerimizin, uygulama zamanlarini bu köylerde yapmalari ve bu Arnavutlarin ne zaman, nasil Odesa'ya geldiklerini, dillerini koruyup korumadiklarini, gelenek - göreneklerini yitirip yitirmediklerini arastirmalarini söyledim.
Stalin, daima çok dikkatli bizi dinledi ve bana :
"Çok güzel, güzel bir fikir. Ögrencileriniz uygulamalarini orada yapsinlar, bizim bir kaç ögrenci de onlara eslik etsin."
- Eskiden, diye ekledim Stalin'le bu havadan sudan konusmalarimizdan sonra, eskiden kendi kökenimizi arastiran bilim bizde gelismemisti, bunu daha çok yabanci bilim adamlan yapiyorlardi. Herhalde bunun için, dilimiz, kökenimiz hakkinda böylesine çok kurarnlar gelistirilmis oldu. Ama ne olursa olsun, bu kurarnlarin
hepsinin birlestigi bir nokta var, bu da, Arnavut halkinin ve dilinin çok eski oldugu, ama tabii ki, bu konulan arastirmak için gerekli bilim adamlarini hazirlamak, onlara çalismalan için uygun kosullan hazirlamak, partimizin, devletimizin görevi, o zaman ancak daha bir kesinlikle konusabilecegiz bu konularda.
- Arnavutluk, dedi Stalin, kendi hacaklari üzerinde yürümelidir, bunun için her olanagi var.
- Her ne pahasina olursa olsun ilerleyecegiz, dedim.
- Bize gelince, dedi, büyük bir iyi yüreklilikle Stalin yoldas, biz Arnavut halkina bütün yüregimizle yardim edecegiz, çünkü Arnavutlar çok harika insanlar."
Stalin yoldasin delegasyonumuz onuruna verdigi aksam yemegi çok samimi, sicak bir havada geçti. Stalin
ilk bardagini halkimiza, ülkemizin gelisme ve büyümesine, Arnavutluk Komünist Partisi'ne kaldirdi. Sonra bardagini benim sagligima, Hüsnü'nün sagligina - eski Disisleri Bakani, Delegasyon Üyesi - ve tüm Arnavut delegasyonun sagligina kaldirdi. Bir süre sonra, halkimizin yüzyillar boyunca yabanci istilalara karsi nasil direndigini anlatirken Stalin yoldas, halkimizi kahraman olarak niteledi ve bir kadeh de halkimizin sagligi için kaldirdi. Benimle surdan burdan konusurken bu arada baska konuklara da sesleniyor, sakalar yapiyor, dileklerini söylüyordu. Çok yemiyordu, fakat önünde daima bir bardak kirmizi sarap bulunduruyor ve birseyler için içildigi her kez gülümseyerek kadeh tokusturuyordu.
Aksam yemeginden sonra Stalin yoldas, bizi Kremlin Sarayi sinemasina davet etti, aktüalite filminin disinda uzun metrajli bir Rus filmi seyrettik. Filmin adi "Traktörcü)) idi. Ikimiz ayni kanapeye oturduk. Sovyet yapimi bu filmi Stalin'in büyük bir dikkatle izlemesinden çok duygulanmistim. Sik sik ilik sesini yükseltiyor ve filmin bazi sahnelerini açikliyordu bize. En çok hosuna giden sey, filmin basoyuncusu öncü bir traktörcü'nün arkadaslarinin güvenini kazanmak, tanincilan kendine inandirmak için, aliskanliklarla, davranislarla, düsüncelerle ve bu yayla adamlannin tutumlanyla mücadele edisiydi. Traktörcü, bu insanlarla birlikte çalisarak, birlikte yasayarak, köylülerin saygi duydugu bir yönetici elernan olmustu. Stalin bir an dedi ki :
"Yönetmek için, önce yiginlari tanimak gerek, tanirnak için de yiginlara dogru inmek gerek.>>
Vakit geceyansini geçmisti gitmek için kalktigimizda. Son anda Stalin bizi bardaklarimizi "Kahraman Ar
navut Halkinin mutluluguna)) kaldirmak için davet etti.
Sonra hepimizi selamladi ve elimi sikarken bana dedi ki : "Içten selamlarimi ve basari dileklerimi götürünüz Kahraman Arnavut Halkina.))
Delegasyonumuz bu karsilasmadan ve Stalin yoldasla konusmalardan çok doygun olarak, Arnavutluk'a gitmek için 26 Temmuz 1947'de Moskova'yi terketti.
Devam edecekEger, S.S.C.B. yogun olarak kendi savunmasini hazirlamasaydi, eger Ikinci Dünya Savasinin en büyük agirligini çeken sosyalist rejim, büyük bir gücün ve canliligin kanitini vermeseydi, nasil olurdu da, Hitler'in Sovyetler Birligi'ne karsi "yildirim- savasi" plani basarisizliga ugratilabilir ve Sovyetler Birligi, insanligi fasist tutsakliktan kurtarmak için böylesine büyük bir rol oynayabilirdi? Bu zaferler nasil olur da, ülkenin emperyalist saldiriya karsi koymasina hazirlanmasinda oldugu kadar, Hitler Almanyasi'nin yikimina ve fasizme karsi tarihi zaferde Stalin'in belirgin rolünü küçültebilirdi? Stalin'i Par
ti'd en ve Sovyet halkindan uzaklastirmak için Kurusçevci revizyonistlerin her seytanca girisimi, sosyalist devletin bu zaferde kesin rolü hakkindaki yaniltmalar, tarihi gerçek karsisinda paramparça olacaktir. Hiçbir güç bu gerçegi çürütemez, karartamaz, silemez.
Sovyetler halklarinin savasi, baslarinda Stalin oldugu halde, bir dizi ülkenin, bu ülke halklarinin nazi tutsakligindan kurtulmalarina neden oldu. Dogu Avrupa ülkelerinin birçogunda halk demokrasilerinin kurulmasi sonucunu dogurdu, ulusal, antiemperyalist, antikolanIyalist kurtulus savaslarinin patlamasina neden oldu, sömürgeci sistemin yikilmasina ve sarsilmasina neden oldu ve dünyada sosyalizmin ve devrimin lehine yeni bir güçler dengesinin kurulmasina neden oldu.
Krusçev utanmadan Stalin'i, "Içe kapanib bir insan olarak, güya ne Sovyetler Birligi'ndeki ne de dünyadaki durumu tanimayan, Kizilordu'nun birliklerinin nerede oldugundan habersiz ve bu birlikleri bir okul yerküresinin üzerinden yöneten biri olarak suçladi.
Stalin'in tartisma kabul edilmez liyakatleri, dünya kapitalizminin Churchill, Roosevelt, Truman, Eden, Montgomery, Hopkins gibi baskanlari tarafindan da taninmis
tir. Ve de bunlar Marksist- LleninIst ideolojiye ve politikaya düsmanliklarini, hatta bizzat Stalin'e olan düsmanliklarini saklamaya gerek görmeyen insanlardi. Bunlarin anilarini okudum ve gördüm ki, kapitalizmin bu baskanlari Stalin'd en bir devlet adami olarak, bir asker stratejici olarak saygiyla söz ediyorlar ve onu "Sasirtici bir stratejik anlayisla donanmis", "sorunlarin çabuk kavranmasinda essiZ, bir zekaya sahip" büyük bir insan olarak nitelendiriyorlar. Churchill onun için söyle diyor : "Bu büyük ve harika insana saygi duyuyorum ... Dünyada pek az insan, dakikadan daha kisa bir süre içinde, birçok aylardir içinde bocaladigimiz kanitlari, bir anda anlayabilirdi. Bir simsek gibi herseyi kavramisti."
Krusçevciler, Nazizme karsi Sovyetler Birligi'nin verdigi savasi Stalin'in degil de kendilerinin yönettigini inandirmaya çalistilar. Ama biliniyor ki, o zamanlar, onlar Stalin'in yaninda el ogusturuyarlardi ve ona övgüler yagdiriyorlardi. Ikiyüzlülükle: "Tüm zaferlerimizi büyük Stalin'e borçluyuz, tüm basarilarimizi da ... " vb. diyor, ayni zamanda bu zaferleri yoketmeye çalisiyorlardi. Yüreklerden yükselen gerçek övgüler, gerçek zafer türküleri, Sovyet askerlerinin agizlarindan çikiyordu.
Arnavut halki ve komünistleri, Sovyetler Birligi'nden çok uzak olmalarina karsin, Stalin'in rolünü ülkemizin geçirdigi en ciddi ve buhranli anlarda, Italyan ve Alman fasistlerinin isgali sirasinda, ülkemizin kaderine karar verilirken çok yakindan ve güçlü olarak hissetmistir. Savasin en zor günlerinde, Stalin bize daima yakindi. Umutlarimizi perçinliyor, görüs açimiza açiklik kazandiriyor, yüreklerimizi çeliklestiriyor, inancimizi, zafere olan inancimizi ve Istegimizi güçlendiriyordu. Çogu zaman,
komünistlerin, vatanseverlerin, partizanlarin savas alaninda, düsman ölüm mangasi karsisinda son sözleri "Yasasin Komünist Parti" "Yasasin Stalin" oluyordu. Bir kez daha düsman kursunlari ogullarimizin, kizlarimizin yüreklerini delip geçerken, ayni zamanda, degerli bir hazine olarak sakladiklari. Stalin'in eserlerine de saplaniyordu.
Ikinci Dünya Savasindan sonra, sosyalizmi sabote etmek için, Sovyetler Birligi'nin iç ve dis düsmanlarinin açik ve gizli çabalarina karsin, Stalinci dogru politika uluslararasi büyük sorunlara önayak oluyor, agirligini koyuyordu. Savasin aç biraktigi, savas alanlannda 20 milyon insani kalan Sovyetler ülkesi, sasirtici bir hizla yeniden insa edildi. Bu büyük isi Sovyet halki, isçi sinifi, kolhaz köylüleri yapti; onlari da Bolsevik Parti ve büyük Stalin yönetti.
Ikinci Dünya Savasi yillarinda, revizyonizm, Birlesik Devletler Komünist Partisi Genel Sekreteri Browder'in ihanetiyle ortaya çikti. Revizyonist yandaslariyla Browder, partiyi lagvetti ve Amerikan emperyalizminin hizmetine soktu. Browder burjuvazi ile proletarya, kapitalizmle sosyalizm arasindaki tüm ayrimlarin ortadan kaldirilmasindan ve onlarin tek bir dünyada kaynasmasmdan yanaydi. Devrime, sivil savasa karsiydi, siniflarin baris içinde bir arada bulunmalarindan yanaydi. Bu, "beyaz çizgiyle>> bu teslimiyetçi politikasiyla Browder, denilebilir ki, Tito'nun öneeli oldu. Zaten Tito, görüsleri ve antimarksist ve antileninist tutumlariyla ,savas boyunca, Sovyetler Birligi'yle politik ve ideolojik anlasmaz
liga düsmüstü. Hain Tito'yu, dogru yola getirmek için giristigi bir dizi ve sabirli çabalardan sonra Stalin, Bolsevik Parti ve dünyadaki gerçek komünistler, onun yola gelmez olduguna kanaat getirerek, hep birlikte onu mahkum ettiler. Açikça görüldü ki, Tito'nun eylemi dünya kapitalizmine hizmet ediyordu ve bunun için Amerikan emperyalizmi ve baska kapitalist ülkeler tarafindan desteklenip omuzlaniyordu. Emperyalistlerden aldigi dis borçlara layik olabilmek için burjuva propagandasiyla koro kuran Tito, baska kara çalmalarinin yani sira, Stalin'in Yugoslavya'ya bir saldiri düzenledigini iddia etti.
Zaman bunun bir yalan oldugunu kanitladi.
Stalin'le yapmak serefine erdigim çesitli görüsmelerde, Stalin bana, Yugoslavya'ya karsi bir Sovyetler Birligi saldinsiyla ne amaçlandigini, ne amaçlanabilecegini söyledi. "Bizler komünistleriz, diyordu Stalin. Biz hiç bir zaman yabanci bir ülkeye saldirmayiz, o halde Yugoslavya'ya da saldirmayacagiz, ama Tito'nun ve Titocularin maskesini düsürecegiz, çünkü bu marksistlerin bir ödevidir. Eger Yugoslavya halklari Tito'yu iktidarda tutar, ya da devirirlerse, bu kendi aralarinda hesaplasacaklan bir iç sorundur, biz böyle bir ise karismayiz."
Nikita Krusçev çetesi, Stalin'e karsi iftiralannda, hain Josip Broz Tito tarafindan yüreklendirildi ve desteklendi. Zaten, Tito, bu anlamda ,açiktan açiga bir tavir almisti. Bu çete, daha sonra da Maozetung ve yandaslari ve çesitli nitelikte baska revizyonistlerce desteklendi. Gerçekte, bunlarin hepsi, Sovyetler Birligi'nde sosyalizmi içten yikmak, Yugoslavya'da sosyalizmin kurulusunu engellemek ve Çin'd e ve tüm dünyada sosyalizmin kurulusuna engel olmak için kapitalizmin hizmetindeydiler. Ve iste bu nedenden dolayi Stalin'e karsi çiktilar. Onun kisiliginde güçlü bir insan gördüklerinden ve hiçbir zaman onun sagliginda onun otoritesine gölge düsüremeyeceklerini bildiklerinden.
Bu hainler, II. Enternasyonalin sosyal-demokrat, revizyonist, oportünist hainlerinin ardillariydilar, onlarin pek de sanli - serefli olmayan eserlerinin çesitli kosullardaki takipçileriydiler.
Stalin gerçek bir enternasyonalistti. Düsüncesinde Sovyet Devletinin, birçok cumhuriyetlerden, bu cumhuriyetierin de bir çok halklardan meydana gelmis oldugunu iyi kavramisti. Bunun için de, bu cumhuriyederin devlet örgütlenmesini de yetkinlestirmis ve kendi aralarinda hak esitligine saygi göstermisti. Ulusal sorunda dogru Marksist - Leninist politikasi sayesinde, Stalin S.S.C.B. halklarinin çesitli mücadeleci birligini çeliklestirmeyi ve yogurmayi basarmisti. Partinin ve Sovyet Devletinin basinda, eski Çarlik Rusya'sinda halklarin hapishanesi Qlan bu ülkeyi, özgür, bagimsiz, egemen bir ülke haline dönüstürmeyi basarabilmisti. Bu ülkede halklar ve cumhuriyetler uyumlu olarak, dostluk içinde, haklarda esitlik ve birlik içinde yasayabileceklerdi. Stalin uluslari ve onlarin tarihi olusumunu, her halkin psikolojisini, kültürünün özelliklerini biliyor ve onlarla ilgili sorunlari Leninist ilkelere göre çözümlüyordu.
Josef Stalin'in enternasyonalizmi, özgür, bagimsiz, egemen, Sovyetler Birligi'nin yakin müttefiki olarak gördügü halk demokrasisi ülkeleri ile kurdugu iliskilerde de açikça görülüyordu. Bu ülkeleri hiç bir zaman Sovyetler Birligi'nin emrinde devletler olarak görmüyordu, ister siyasal ister ekonomik olarak. Stalin'in izledigi bu politika dogru bir Marksist- Leninist politikaydi.
Hatiralarimda, 1947 yilinda Stalin'e yaptigim bir talebi anlatiyorum. Bu, toprakalti zenginliklerimizin islenmesi için Arnavut- Sovyet karma kurumlar kurulmasi amacini tasiyan bir istemdi. Bana, Sovyetler'in halk demokrasisi kardes ülkeleri ile karma kurum1ar kurmayi istemedikleri yanitini veriyor ve bu anlamdaki bir girisimin yanlis olacagini ekliyordu. Önerimi reddettikten sonra söyle diyordu: "Ama, halk demokrasisi ülkelerine, sahip oldugumuz teknolojiyi, verebilecegimiz ekonomik yardimi temin etmek bizim görevimizdir, onl.ari desteklernege daima hazinz." Iste, Stalin'in düsünce ve davranis biçimi.
Tersine, Krusçevcile.f. bu yolu izlemediler, onlar kendi çikarianna ve baskalarinin yikimiarina hizmet
eden askeri, politik, ekonomik, birlikler kurarak, (eski halk demokrasisi ülkeleriyle), kapitalist, suçlu isbirligi yoluna angaje oldular.
Varsova Pakti'ni kendi boyunduruklari altinda tuttuklari yeni sömürgeleri, sözümona sosyalist yöntem ve sekillerle elde tutmak için, bir araç olarak kullandilar. Stalin döneminde karsilikli ekonomik yardimlasma örgütü olan Comecon'u, üye ülkelerinin sömürülmesinin ve kontrolünün bir araci haline dönüstürdüler.
O halde, Josef Stalin'in politikasi, tüm büyük politilc, ideolojik ve ekonomik sorunlarda, modern Krus
çevçi revizyonistlerin ve ötekilerinin izledigi politikadan farkliydi. Stalin'in politikasi enternasyonalist bir ilke politikasi idi. Oysa Sovyet revizyonistlerinin politikasi, tuzaklanna düsmüs olan ya da düsen öteki ülkeler için tutsaklastinci kapitalist bir politikadir.
Stalin, Emperyalistler, Tito, Krusçevciler ve tüm öteki düsmanlar tarafindan, güya, Ikinci Dünya Savasinin hemen sonrasinda eski antifasist müttefiklerle, Birlesik Devletler ve Ingiltere ile anlasarak bir etki bölgesinin paylasilmasini gerçeklestirmekle suçlanildi. Zaman bu suçlamayi da ötekiler gibi çöp sepetine atti. Ikinci Dünya Savasindan sonra, Stalin, örnek bir adalet anlayisiyla halklari, ulusal kurtulus mücadelelerini, ve onlarin ulusal ve sosyal haklarini, antifasist savasin eski müttefiklerinin asiri isteklerine karsi savundu.
Komünizmin düsmanlari, uluslararasi burjuva gericiliginden tutun da, Krusçevci ve tüm diger revizyonistlere kadar, bu büyük Marksist - Leninistin tüm erdemlerini lekelemek, isikli düsüncelerini ve dogru eylemlerini karalamak için Lenin'in ve bizzat Stalin'in meydana getirdigi ilk sosyalist devleti gözden düsürmek için her araçtan yararlanarak büyük çaba harcadilar.
Krusçevciler, bu yeni Troçkistler, Buharinciler, Zinovievistler, Tukhaçevistler, savas yapmis olan insanlar nezdinde kendini begenmislik, üstünlük duygularini alçakça körüklediler. Elit tabaka lehine öncelikleri yüreklendirdi, partide ve Devlette bürokrasizme ve liberalizme yolu genis bir sekilde açtilar, gerçek devrimci degerlere tecavüz ettiler ve yavas yavas halkin içinde bir yenilgi düsüncesini yaymayi basardilar. Isierin tüm kötü yanlannin "Stalin'in kaba ve sekter tutumundan, onun çalisma stil ve yöntemlerinden" kaynaklandigina inandirdilar. Bu seytanca tutumla, saman altindan su yürüterek, isçi sinifini, kolhoscu köylüleri, aydinlari aldatmayi amaçliyor, o zamana dek sakli kalmis tüm karsit ögeleri harekete geçirmeyi amaçliyorlardi. Bu ayri görüsteki dejenere elemanlara, simdi kendileri için "gerçek özgürlügün>> geldigini ve bu "Özgürlügün" onlara Nikita Krusçev ve arkadaslari tarafindan getirildigini söylüyorlardi. Bu da bir anlamda, Sovyetler Birligi'nde sosyalizmi yoketmek, proletarya diktatörlügünü yikmak, ve bugün oldugu gibi, fasist yapida bir <<Tüm Halk" Devleti'ni kurmak için uygun zemini hazirlamak sekliydi.
Bu alçaklar, Stalin'in ölümünden, daha dogrusu, cinayete kurban gidisinden sonra ortaya çikmakta gecikmediler. Cinayete kurban gidisinden sonra diyorum, zira bizzat Mikoian, Krusçev ve yamaklarinin, Stalin'i öldürmek için bir suikast düzenlediklerini ve daha sonra, Mikoian'in dedigi gibi, bu plandan vazgeçtiklerini söylemistir. Dikkate deger nokta Krusçevcilerin Stalin'in ölümünü büyük bir sabirsizlikla bekledikleridir. Ölümünün ayrintilari zaten pek açik degildir.
Bu bakimdan, "Ak gömlekliler" sorunu, Stalin'in sagliginda, Sovyetler Birligi yöneticilerinden bir çoklari
ni öldürmeye girisimle suçlanan Kremlin'in daktariarina karsi açilan d<!va, aydinlanmamis bir giz olarak kalmistir. Stalin ölünce bu doktorlar yeniden göreve getirildiler ve is de temizlenmis oldu! Yargilandiklari dönemde bu doktorlarin davranislan kanitlanmis miydi acaba? Doktorlar meselesi rafa kaldirildi, çünkü eger sorusturmaya devam edilecek olsaydi, daha derinligine bir arastirmaya girisilseydi, daha çok kirli isler, cinayetler ve Mikaian ve Krusçev basta olmak üzere maskeli revizyonistlerin bir çok komplolari ortaya çikarilacakti. Belki de Stalin'in ani ölümünün gerçek nedeni de böylece ortaya çikmis olacakti.
Marksizm - Leninizme ve sosyalizme karsi mücadele planlarini ve kirli emellerini gerçeklestirmek için Krusçev ve grubu, sirasiyla sessizce, gizlice Komintern'in bellibasli yöneticilerinden bir haylisini yokettiler. Böylece, birçoklarina yaptiklai•i gibi, Rokosi'yi de gözden düsürüp durumunu sarstilar ve onu Sibirya'nin geri kalmis steplerine sürgüne gönderdiler.
XX. Kongrelerinde sunduklan "gizli" raporda, Nikita Krusçev ve yandaslan Josef Visarinoviç Stalin'e çamur attilar ve onu en sinsi Troçkist yöntemlerle yikmaya çalistilar. Sovyetler Birligi Komünist Partisi'nin bir çok yöneticileriyle uzlasmalara girerek Knisçevciler onlari sonuna kadar kullandi, sonra kapidisari koydu, sonra da parti disi elemanlar olarak islerini bitirdiler. Sovyetler Birligine ve sosyalizme karsi daha sonra isledikleri suçlari örtbas edebilmek için Krusçev basta olmak üzere, Krusçevciler "Stalin'e saygi"yi yerin dibine batirirlarken, Krusçev sevgisini göklere çikardilar.
Sovyet Devleti'nin bu yüksek yöneticileri Stalin'i yirticilikla, hile ile, alçaklikla ve kendilerine özgü olan hapishanelerde adam çürütmekle ve bizzat uyguladiklan cinayetlerle suçladilar. Stalin'in sagliginda alçakça eylci11lerini, amaçlarini gizlemek için O'na övgüler düzenleyen gene kendileriydi. 1949 yilinda Krusçev, Stalin'i "Dahi önder ve egitimci" olarak nitelendiriyor, "Stalin adi Sovyet halkinin t.üm zaferlerinin ve tüm dünya isçilerinin mücadele bayragidir" diye beyanat veriyordu. Mikaian ise : "Stalin'in eserleri Leninizmin yeni çok yüce bir tarihi asamasidir" diyordu. Kosigin ise: "Tüm zaferlerimizi, tüm basarilarimizi büyük Stalin'e borçluyuz" diyordu. Ama ölümünden sonra, tutum degistirdiler. Krusçevciler, partinin sesini, isçi sinifinin sesini bogup, temerküz kamplarina yurtseverleri doldurdular. ihanet takimini, Trokçistleri, tüm düsmanlari hapishanelerden serbest biraktilar. Oysa o zaman ve daha sonraki zaman kanidamisti ki bunlar, sosyalizme ihanet etmisler ve yabanci kapitalist düsmanlarin hizmetlerinde ajan olarak çalismislardi.
Sadece Sovyetler Birligi'nde degil, baska ülkelerdeki baska bir çok insani "yargilayip" mahkum eden gene bu Krusçevciler olmuslardi. Notlarim arasinda, Sovyet yöneticileriyle, baskalariyla oldugu gibi Krusçev, Mikaian ve Molotov'la bir bulusma var. Mikaian önde Avusturya'ya gidiliyor, Molotov, sakadan ona: "Dikkat et, Macaristan'd a yaptigin gibi Avusturya'da da "salata" yapma. Hemencecik sormustum Molotov'a: "Neden? Macaristan'da Mikaian mi "salata" yapti?" "Evet", diye yanit vermisti bana, sonra eklemisti, ''bir daha gitsin oralara, asarlar kendisini.." Mikoian, bu gizli antimarksist kozmopolit söyle dedi: "Beni asarlarsa, Kadar'i da asarlar." Tabii, ikisini birden assalardi bile alçakliklari ve hileleri ' kalacakti yeryüzünde.
Krusçev, Mikaian ve Suslov, baslangiçta isbirlikçi Imre Nagy'i desteklediler ve daha sonra da gizlice Romanya'da biryerlerde öldürttüler. Neden, hangi hakla böyle yabanci bir ülkede yaptilar bu isi? Ne kadar isbirlikçi olursa olsun, yabanci bir memleket mahkemesinde degil, kendi ülkesinin mahkemelerinde yargilanmaliydi. Stalin böyle isler hiç yapmazdi.
Hayir, Stalin asla böyle davranmazdi. Onun zamaninda, partiye ve Sovyet Devletine karsi davalar halka açikti. Hainlerin isledikleri suçlar partiye ve Sovyet Devletine bildiriliyordu. Stalin'in eylemlerinde hiçbir zaman, böyle mafia liderleri gibi bir tutum görülmez.
Sovyet revizyonistleri iktidari ele geçirmek için aralarinda giristikleri mücadelede benzer yöntemler kullandilar ve kullaniyorlar, tipki tüm kapitalist ülkelerdeki gibi. Krusçev iktidari bir hükümet darbesi ile ele geçii·di, Brejnev de onu ayni sekilde bir hükümet darbesiyle iktidarindan etti.
Brejnev ve arkadaslari Krusçev'den, anlamsiz davranislarindan, saçmaliklarindan biktiklari için kurtulmak istediler. Yoksa Brejnev, Krusçevciligi hiçbir zaman reddetmemistir. XX. ve XXII. kongre rapor ve kararlari bu olayi kanitlar. Ama Brejnev, Krusçev'e karsi öylesine nankör çikti ki; daha önce göklere çikardigi bu 1adama karsi, ölümünden sonra küllerini koyacak bir avuçluk
yer bulamadi Kremlin Sarayinda! Zaten, ne Sovyet halklari, ne dünya kamuoyu Krusçev'in kizaga alinmasinin gerçek nedenlerini hiç bir zaman bilemedi. O günlerde revizyonist resmi belgelerde "temel neden", "ilerlemis yasi ve saglik durumunun agirlasmasi" olarak bildiriliyordu.
Stalin hiç bir zaman komünizm düsmanlarinin suçladiklari ve suçlayacaklari insan degildi. Tersine, ilkelere bagli, dogru bir insandi. Duruma göre, yanlis yapanlarla mücadele ediyor veya onlara yardim ediyordu, Marksizm- Leninizme hizmet edenleri desteklemeyi, yüreklenclirmeyi biliyor, onlarin liyakatlerini gün isigina çikariyordu.
Bir çok Sovyet komünisti Krusçevci revizyonet grubun demagojilerine aldanarak, Stalin'in ölümünden sonra Sovyetler Birligi'nin gerçekten, revizyonist hainlerin söyledikleri gibi, bir cennet olacagina inandilar. Büyük gürültülerle Sovyetler Birligi'nde komünizmin 1980'den sonra kurulacagini ilan ettiler. Ama ne oldu ya? Tamamen tersi! Baska türlü de olamazdi zaten. Revizyonistler iktidan Sovyetler Birligi'ni mutluluk içinde yasatmak için degil, fakat yaptiklari gibi, onu kapitalist bir ülke haline dönüstürmek, onu dünya kapitalinin buyruguna vermek, Amerikan emperyalizmiyle gizli ya da açik anlasmalar yapmak, askeri ve ekonomik anlasmalar adi altinda, demokratik halk ülkelerini boyunduruklan altina almak ve tüm dünyada etki alanlan ve pazarlar yaratmak için iktidari ele geçirmislerdi. Sovyetler Birligi'ndeki sosyalizm kurulusunu sömürdüler ve basarilarini öylesine kötü bir yolda köreittiler ki, bu ülkeden dünya emperyalist gücü yaratmak için yeni bir sosyal-emperyalist burjuvazi sinifi yarattilar. Bu ülke A.B.D. ile anlasarak dün
yayi yönetecekti. Stalin, Partiyi böyle bir tehlikeye karsi uyarmisti. Krusçev bile Stalin'in onlara, onlarin Sovyetler Birligi'ni emperyalizme satacagini önceden söyledigini itiraf etmisti. Oldu da, söyledikleri gerçeklesti.
Dünya halklari, dünya proletaryasi, akil ve gönül adamlari, yaratilan durumda bizzat Stalin'in tutum ve davranislarinin dogrulugunu kavrayabilir. Bu tutum ve davranislari da ancak genis bir politik, ideolojik, ekonomik, askeri bakis açisindan degerlendirerek, Marksist Leninist çizginin dogrulugu kavranabilir.
Stalin'in eserleri tümü içinde dikkate alinirsa, çagdas dünyanin pek ender olarak görebildigi bu dikkate deger kisiligin dehasini ve komünist anlayisi kavranabilir.
Biz Arnavutluk komünistleri, Stalin'in ögretilerini basariyla uyguladik Herseyden önce güçlü bir partiye
sahibolduk. Marksizm- Leninizme daima sadik, sinif düsinaniarina karsi sert, parti içinde düsünce ve eylem birligini korumaya özen gösterdik, partinin halkla bütünlesmesine çaba harcadik. Sosyalist endüstrinin kurulmasi konusundaki ögretilerini de ,tarimin kollektiflestirilmesi konusundaki ögretilerini de izledik ve büyük basari kazandik. Partimiz ve halkimiz, isçi sinifinin yönetimi altinda isçi sinifiyla köylülerin daha siki baglar içinde bir araya gelmesine çaba göstereceklerdir.
Düsmanin övgü ve yergilerinden, hilelerinden, içerde ve disarda etkilenmeyecegiz ve onlarin kötü niyetli girisimlerine karsi uyanik bulunacagiz. Sinif mücadele_sine içerde oldugu gibi disarda da devam edecegiz. Gerçekten de, biz eger Marks, Engels, Lenin, Stalin'in ögretilerini uyaniklikla ve sadakatle uygulamasaydik, Arnavutluk çagdas revizyonizmin batakligina saplanip kalacak, artik bagimsiz ve sosyalist olamayacak, proletarya diktatörlügü hüküm sürerneyecek ve memleket emperyalist - revizyonist güçlere boyun egecekti.
Partimiz ve halkimiz Karl Marks'in, Engels'in, Lenin'in, Stalin'in yolunda yürüyecektir. Sosyalist Arnavutlugun gelecek kusaklari sevgili partilerinin çizgisine bagli olarak ilerleyeceklerdir.
Komünist olsun, partisiz yurttaslar olsun, Arnavutlar, onlarin sanli egiticisi Stalin'e karsi saygi duymaktadirlar. Dogumunun yüzüncü yildönümü münasebetiyle, bizden yardimini esirgemeyen, halkimizin güçlerinin toparlanmasina izin veren bu insani saygiyla aniyoruz. Ülkemizde sosyalizmin kurulmasinda ve ülkemizin kurtulusunda Stalin'in payi büyüktür. Onun zengin ve genis deneyimi bize yolumuzda ve eylemimizde rehberlik etmistir.
Partimizin bir militani, yöneticilerinden birisi olarak bir çok kez onunla görüsmeye gönderilmek serefine nail oldum. Onunla sorunlarimizi, durumumuzu konustum, ögütlerini, yardimini aldim, anilarimi, ayni zamanda not alarak yazmaya çalistim, o anin izlenimlerine göre, bizim gibi küçük bir ülkenin küçük bir partisinin temsilcisine karsi tutumunu gözlemledim. Bu anilari basitlikleri içinde yayinlarken komünistlerimize, isçilerimize gençlerimize bu ölümsüz büyük insanin kisiligini tanitmak heyecaniyla doluyum.
Bu sanli yildönümünde, parti ve beni yetistiren ve çeliklestiren halk önünde, bana halkirnin mutlulugu için çok degerli ögütler veren ve yüregimde ve düsüncelerimde unutulmaz anilar birakan Stalin'in önünde saygiyla, sükranla egiliyorum.
Biz Marksist- Leninistler için, isçi sinifinin sayisiz soylu sempatizanlari için, dünyada, bu yildönümü mücadele saflarimizin güçlenmesine hizmet etsin dilerim.
STALiN'LE KARSIL.ASMALARIMIN ANILARI
ILK KARSlLASMA
Temmuz 1947
Arnavutluk Halk Cumhuriyeti'nin iç durumu. Komsu devletlerle ve AnglAinerikan'Iarla ilisldler. La Haye Adalet Divam'nda. Arnavutluk'ta politik, ekonomik, sosyal ve sinifsal durum. Stalin ülkemizle,
halkimizla, Partimizle yakindan ilgileniyor ve onlan çok takdir ediyor. "Iktidardaki bir partinin yeraltinda kalmasi ussal degil." "Komünist ParUniz, Emek Partisi adim alamaz mi?"
14 Temmuz 1947'de, Halk Cumhuriyeti hükümetinin ve Arnavutluk Komünist Partisi'nin ilk resmi delegasyonunun basinda, Sovyetler Birligi'ne bir dostluk ziyareti yapmak için geldim.
Moskova'ya bu ziyaret için, Parti Merkez Komitesi'nce seçilen arkadaslarim ve ben, büyük Stalin'le karsilasacagimiZ için anlatilmaz bir sevinç duyuyorduk. Marksist- Leninist teori ile ilk tanistigimizdan beri gece gündüz, Stalin'le karsilasmayi düslemekten vazgeçmemistik. Bu istek, ulusal antifasist kurtulus savasi siralannda da daha çogalmisti. Marks'in, Engels'in ve Lenin'in yüksek kisiliklerinden sonra Stalin Yoldas, bizce son derece degerliydi. Ona büyük bir saygi duyuyorduk. Çünkü Arnavutluk Komünist Partisi'ni kurarken onun ögretilerinden yararlanmistik, ulusal kurtulus mücadelemiz boyunca bu ögretiler bize ilham vermisti ve sosyalizmin kurulusunda bizim için çok degerli ögretilerdi.
Stalin'le konusmalarimiz ve ögütleri bize rehber olmaliydi o halde, kazandigimiz zaferierin saglamlastinimasi yolunda attigimiz adimlarda ve çalismalarda.
Bunun içindir ki, Sovyetler Birligi'ne yaptigimiz bu ilk ziyaretin, sadece biz delegasyon üyelerine degil, ayni zamanda tüm Arnavut halkina büyük bir sevinç ve genis bir doyum sagliyordu. Arnavut halki bu ziyareti sabirsizlikla bekliyor ve büyük bir heyecanla alkisliyordu.
Stalin ve Sovyet Hükümeti; gözlerimizle gördük, yüreklerimizde duyduk · bunu, bizi büyük bir içtenlikle ve sicak bir sevgiyle kabul etti. Moskova'd a geçirdigimiz oniki gün boyunca, Stalin'le bir çok kez karsilastik, onunla yaptigimiz konusmalar ve onun bize verdigi içten, dostça ögütler ebediyen degerli olarak kalacaktir.
J osef Visarionoviç Stalin'le karsilastigimiz ilk gün, bende unutulmaz bir ani olarak kalacaktir. 16 Temmuz 1947 tarihiydi, üç gündür Moskova'daydik. Baslangicindan beri olaganüstü bir gündü. Sabahleyin büyük Lenin'in mozolesine gittik, büyük, derin bir saygiyla, devrimin bu dahi yöneticisinin önünde devasa eseri beyinlerimize, yüreklerimize kazinmis olan ve özgürlük mücadelesi yolunda, devrim ve sosyalizm yolunda bizi aydinlatan bu büyük insanin önünde saygiyla egildik. Arnavut halki adina, Komünist Partimiz adina, ve sahsim adina bu münasebetle, ölümsüz Lenin'in mozolesine bir çiçek çelengi biraktim. Sonra Kremlin surlari dibinde, Ekim Sosyalist Devrimi'nin kahraman savasçilarinin, Bolsevik Parti'nin ve Sovyet Devletinin ünlü mücadelecilerinin mezarlarini ziyaret ettik. Daha sonra da Vladimir Iliç Lenin Merkez Müzesi'ne gittik. Tüm salonlari gezmek, sunulan belge ve esyalara yakindan bakmak için iki saatten fazla bir zaman orada kaldik. Tüm bu esyalar büyük Lenin'in önemli eser ve yasamini ayrintili biçimde aydinlatiyordu. Çikmazdan önce, izienim defterine, baska seyler arasinda,
sunlari da yazdim: ·"Lenin'in davasi gelecek kusaklarca da ölümsüz olarak kalacaktir. Anisi, Arnavutluk halkinin yüreginde sonsuza dek yasayacaktir."
Iste, o gün, heyecan, izlenim, unutulmaz duygulada dolu oldugumuz o gün, Lenin'in eserinin bu sadik devamcisi ve izleyicisi Josef Stalin tarafindan kabul edildik. O gün bizimle uzun uzun konustu.
Daha ilk anda, aramizda öylesine dostane bir hava yaratti ki, bürosuna, uzun bir toplanti masasinin çalisma masasiyla birlestigi bu büyük salona girerken duydugumuz o dogal çekingenlik duygusundan arinmistik çabucak. Sadece ilk sözlerin söylendigi bir kaç dakikalik bir zamandan sonra öylesine kaynasmistik ki, sanki büyük Stalin'le degil de, bir çok kez sohbet ettigimiz eski bir dostla konusuyormus gibi içten bir duyguya kapilmistik. O zaman görece olarak genç, küçük bir halkin küçük bir partisinin temsilcisiydim, bunun için zaten Stalin, olabildigince sicak bir hava ve atmosfer yaratmak istiyordu, konusmalari sakalada süslüyordu, halkimizdan bü-
yük bir sevgi ve saygiyla sözetmeye basladi, onun eski mücadeleci geleneginden, ulusal savastaki kahramanligindan sakin sakin, rahat rahat, özellikle iletisim kuracak bir sicaklikla konusuyordu.
Stalin Yoldas, baska sözlerinin arasinda, bana halkimiz için Balkanlarin bu çok eski, yigit halki için derin bir sempati besledigini söyledi.
"Biliyorum, diye devam etti, Arnavut halkinin antifasist ulusal kurtulus savasi boyunca kanitladigi kahramanligi biliyorum, ama bilgim öylesine derin ve genis degil bu konuda, bunun için ülkenizden, halkinizdan, bu gün sizi ugrastiran sorunlardan söz etmenizi isterdim." Söz aldim ve Stalin yoldasa, halkimizin tarihinde, katettigi uzun ve sanli yolu, bagimsizlik ve özgürlük için verdigi kesintisiz mücadeleyi anlattim. Özellilde ulusal kurtulus mücadelemiz devresini, komünist partisinin kurulusunu, bunun Leninist bir parti tipi oldugunu, mücadelede tek yönetici güç olarak oynadigi kesin rolü, Arna
vut halkinin, özgürlük ve bagimsiziigi elde edebilmek, eski feodal-burjuva iktidari yikmak, yeni halk iktidarini kurmak için çabalarini ve bu yeni iktidarin ülkeyi derin sosyalist degisimlere basariyla yönetmek için gösterdigi gayretleri anlattim. Bu münasebetle de, bir kez daha, Stalin Yoldas'a, savas sirasinda oldugu kadar kurtulustan sonra da partimize, halkImiza Sovyet hükümetinin, Sovyetler Birligi Komünist Partisi'i:iin ve bizzat kendisinin sagladigi samimi ve sicak destek ve yardimlardan dolayi Arnavut komünistlerinin ve Arnavut halkinin derin minnet duygularini dile getirdim.
Daha sonra da, Stalin Yoldas'a, Arnavutluk'ta, halk iktidarinin ilk yillarinda gerçeklestirilen, ya da gerçeklestirilmekte olan derin politik, ekonomik ve sosyal degisikliklerden söz ettim. "Arnavutluk'ta, dedim ona, politik ve ekonomik planda iç durum, çok açik bir iyilesme gösteriyor. Bu iyilesmeleri, zorluklari asmaktaki gereklilige ve onun büyük çabasina inanan halka ve partinin bikip usanmaz çabalarina borçluyuz. Halkimiz kendi yolunu izlemeye kararli, Komünist Partisi'ne sarsilmaz bir güveni var. Cumhuriyet Hükümetine, yapici güçlerine, açik yürekli dostlarina da sonsuz itimat besliyor. Hükümetimiz üzerine düsen görevi her gün yerine getiriyor." Stalin Yoldas, halkimizin ve partimizin basarilarindan, yapici islerinden memnun olmustu. Daha sonra ülkemizdeki siniflarin durumundan birseyler daha ögrenmek istedigini söyledi. Özellikle de isçi sinifimizi ve köylülerimizi ögrenmek istedi. Toplumumuzun bu iki sinifi konusunda bana bir sürü sorular sordu. Bu konuda düsünce alisverisinde bulunduk, bu düsünceler daha sonra bizim için çok yararli olacakti ve isçi sinifinin orta halli ve yoksul köylülerin içinde saglam bir ugras verebilmek için, kentlerdeki daha rahat ögeleri, kirsal kesimlerdeki kulaklara karsi takinilacak tavirlari daha iyi saptayabilmek için çok isimize yarayacaklardi.
Söyle devam ettim bir sorusuna yanit verirken :
"Halkimizin ezici çogunlugu yoksul köylülerden olusur, daha sonra orta halli köylüler gelir. Isçi sinifimiz sayisal olarak hemen hemen hiçtir, küçük bir sayida kentli el zenaatkarimiz da var. Ve de çok az sayida ticaretle ugrasanlar ve çok az sayida aydin. Bu isçi kitleleri Komünist Partimizin çagrisina yanit verdiler, vatanin kurtulusu için verilen mücadelede yerlerini aldilar ve bugün de partiye ve halk iktidarina sikica baglidirlar.
- Arnavutluk isçi sinifinin, sinif mücadelesinde gelenekleri var mi? diye sordu bana, Stalin yoldas.
- Ülkenin kurtulusundan önce, diye yanitladim, bu sinif sayisal olarak çok azdi, daha yeni dogmustu ve küçük atölyelere, girisimiere dagilmis, çirak, ya da zenaatkar, ya da ücretli isçiler olarak çok az sayidaydi. Önce leri, ülkenin bazi kentlerinde grev yapiyorlardi, ama bunlar önemsiz ve kopuk hareketlerdi, çünkü bunlar küçük isçi gruplanydi ve sendikalarla örgütlenmemislerdi. Ama herseye karsin, diye açikladim Stalin yoldasa, Komünist Partimiz bir isçi sinifi partisi gibi kuruldu ve Marksist -
Leninist ideoloji ile yönetiliyor ve ilk agizcia proletaryanin ve çalisan büyük yiginlarin çikarlarini savunacak ve dile getirecektir. Ilk agizda da Arnavutluk köy}ülerinin, neden ki bu kesim nüfusumuzun büyük çoguulugunu meydana getirmektedir.>>
Stalin yoldas, ülkemizdeki orta ve yoksul köylülerin durumunu daha ayrintili olarak ögrenmek istedi.
Bu sorulara yanit verirken Partimizin kurulusundan bu yana izledigi politikadan ve köylülerin sempatisini ve katilimini saglamak için yürüttügü önemli çalismalardan her konuda örnekler verdim.
"Eger böyle davrandiysak, dedim, bu sadece köylülerin devrimde proletaryanin en yakin ve dogal mütttefiki oldugunu ifade eden Marksist - Leninist ilkelerden hareket ettigimiz için degil, ayni zamanda, Arnavutluk'ta köylüler, nüfusun ezici çoguulugunu meydana getirdiklerinden ve de yüzyillardan beri yurtsever ve devrimci gelenekiere sahip olduklarindan dolayidir." Konusmanin geri kalan kisminda, kurtulustan önce bu köylülerin ekonomik kosullarini ve kültürel ve teknik düzeyleriiii anlatmaya çalistim. Köylülerimizin yurtseverlik, çaliskanlik, topragina, vatanina sikisikiya baglilik, özgürlüge ve ilerlemeye susamislik gibi yüksek erdemlerini vurgulayarak anlatirken, onun bilincine kazilmis küçük burjuva anlayisindan, geçmisten kalan ekonomik ve kültürel gcriliklerden de söz ettim. "Partimiz, diye belirttim,
bu durumla mücadele etmek için elinden geleni yapti, yapiyor, bu anlamda basanlar kazandik, ama daha çok mücadele vermemiz gerektiginin, köylülere bilinç kazandirmak, onlari parti çizgisine getirmek, her adimla onlarla uyusmak için daha inatla çalismamiz gerektiginin bilincinde oldugumuzu" da ekledim.
Stalin sözü aldi ve baslangiçta, genellikle, köylülerin komünizmden korktuklarini, komünizmin onlarin elinden topraklarini ve neleri var, neleri yoksa alacagini sandiklarini anlatti. "Düsmanlar, diye devam etti, onlari isçi sinifi ile birlik olmaktan caydirmak için bu anlamda ikne etmeye, partinin politikasindan, sosyalizm yolundan ayirmaya büyük çaba harcarlar. Iste, sizin de söylediginiz gibi, Komünist Partin'in köylülerin partide ve isçi sinifinda ayrismaz bir sekilde ergimesi için çok dikkatli ve açik bir çalisma yapmasinin önemi budur."
Bu firsattan yararlanarak, kalin çizgileriyle partimizin sosyal sinif yapisini Stalin yoldasa çizdim ve bu yapinin halkimizin sosyal yapisina tamamen denk düstügünü açikladim. "Iste, bu nedenledir ki, halen, köylü tabakasindan gelen komünistler, partimiz saflannda çogunlugu teskil etmektedirler. Bu konuda partimizin tutumu yavas yavas isçi sinifinin çogalmasina kosut olarak, isçi üyelerinin de artmasi seklindedir."
Genelde kitlelerle, özelde köylülerle olan tutumunda partimizin politikasini takdir ederek Stalin yoldas bi
ze bir dizi ögütler verdi. Baska öneriler yaninda Komünist Partimizin adinin "Arnavutluk Emek Partisi" adini almasini da, parti üyelerinin çogunlugunun köylü kökenlilerden olustuguna dikkati çekerek, önerdi. "Tabii, bu benim kendi görüsüm, buna siz, partiniz karar vereceksiniz."
Bu degerli öneriden dolayi Stalin yoldasa tesekkür ettikten sonra ona söyle dedim :
"Önerinizi 1. Parti Kongresinde sunacagiz. Su siralar bu kongreyi hazirlamaktayiz. Saniyorum ki, parti tabani ve yönetimi bu öneriyi hakli bulacak ve onayhtyacaktir." Daha sonra da, Stalin yoldasa partimizin hazirlanmakta olan 1. Kongrede tümden yasallastirilmasi konusundaki görüsümüzü açikladim.
"Aslinda, diye belirttim, Komünist Partimiz tüm ülkede tek yönetici güçtü ve öyledir de, ancak sekil yönünden parti yan-yasadisi bir durumda kaldi. Bu durumun sürmesinin dogru olmayacagi görüsündeyiz."
- Evet, çok dogru, diye yanit verdi Stalin yoldas. Iktidardaki bir partinin yeraltinda kalmasi ve kendisini yasadisi gibi görmesi ussal degil." Askeri güçlerimizle ilgili baska sorulara geçerek,
Stalin yoldasa ordumuzun, mücadeleden çiktigini, çok büyük bir ölçüde yoksul köylülerden, genç isçilerden, kent aydinlanndan olustugunu açikladim. Ordu kadrolan, komuta eden subaylar da mücadeleden çiktilar ve
bu mücadelede komuta deneyimi kazandilar, dedim.
Ayni zamanda oldukça uzun süredir bizde çalisan Sovyet egitimcilerden de söz ettim ve daha baskalannin da gönderilmesini istedim. "Daha önce edinilmis bir deneyimimiz olmadigi için, dedim, ordudaki politik çalisma düzeyimiz yetersiz kaliyor." Bu sorunu ele almasini rica ettim ve ordudaki bu çalismanin düzeyinin yükseltilmesi için yardimlarini istedim. "Kuskusuz, diye ekledim, Yugoslav egitimciler de var, onlarin tümden deneyimsiz olduklanni söyleyemem, ama, dogrusunu söylemek gerekirse, onlarin deneyimleri sinirli. Onlar da büyük bir ulusal savastan çiktilar, ama gene de Sovyet subaylannin düzeylerinde degiller."
Ona ordumuzun yüksek moralinden, disiplininden, bir dizi baska sorunlardan söz ettikten sonra, ondan bana bir Sovyet yoldas göstermesini, onunla daha uzun süre ve daha ayrintili olarak, ordumuzun sorunlarini ve gelecek gereksinmelerini ayrintili olarak tartisabilecegimi belirttim.
Sonra da bölgemizin güçlendirilmesi sorununa degindim :
"Özellikle, dedim, Sazan adasini güçlendirmek gerek, Vlore ve Durres bölgesini de, çünkü buralar hassas bölgelerdir. Düsman bize iki kez buralardan saldirdi. Ve Angio-Amerikan ya: da Italya tarafindan olasi bir saldiriyi burada gögüslemek zorundayiz.
- Bölgenizin güçlendirilmesi konusunda sizinle ayni düsüncedeyim, dedi Stalin Yoldas. Bizim bu konuda yapabilecegimize gelince, size yardim edecegiz, ama bi
zim size verecegimiz silah ve baska savunma araçlarini Sovyetler degil, Arnavutlar kullanmalidirlar. Kuskusuz, bu araçlarin bazilarinin mekanizmasi oldukça karmasik, ama adamlarinizi bize göndermelisiniz kullanimini ögrenmeleri için".
Ordumuz için politik egitimeHer göndermesi istegime ise Stalin yoldas, artik gönderemeyeceklerini, çünkü yararli bir is yapmalari için bu egiticiterin Arnavut dilini, Arnavut halkinin iç yasantisinin iyi bilmeleri gerektigini açikladi. "Acaba, siz, Sovyet deneyimini ögrenmek için Sovyetler Birligi'ne siz kendi adamlarinizdan gönderseniz de, dönüslerinde onlar Arnavut Halk Ordusu
saflarinda egitici olarak çalissalar?"
Daha sonra Stalin yoldas bana, iç gericiligin durumunu ve bu konuda bizim tutumumuzun ne oldugunu sordu.
"Iç gericilige siddetle vurduk ve vurmaya da devam edecegiz, diye yanit verdim. Onlarin maskelerini indirmek ve onlari ezmek için verdigimiz mücadelede basari kazandik. Düsmanlarin fizik imhasina gelince, güçlerimizle cani çetelerin dogrudan karsilasmalarinda olsun, halk mahkemelerimizin hainlere, isgalcilerle yakin isbirlikçilere, açilan davalada olsun icaplarina bakildi. Ama bu konuda kazandigirniz tüm zaferiere karsin iç gericiligin halen hareketsiz kaldigi söylenemez. Bize tehlikeli bir sekilde vuramayacak kadar örgütlü degilse bile; bize karsi propagandasini yürütmektedir."
"Dis düsman, amaçlarini gerçeklestirrnek için, iç düsmani destekliyor. Dis gericilik, ülkeye kara veya ha
va yoluyla soktuklari ajanlari araciligiyla, iç düsmaniara yardim ediyor, cesaretlendiriyor, örgütlüyor. Düsmanin bu girisimleri karsisinda, emekçi kitlelerimizin devrimci uyanikligini gergin tutuyoruz. Halk bu ajanlari yakalayip adalete teslim ediyor. Halka açik yargi ve mahkumiyeder halk nezdinde egitici bir etki yapti ve halk iktidarirniza, onun adalet duygusuna ve gücüne güven duygusunu pekistirdi, ayni zamanda iktidara saygi duygusu da gelisti. Ayni zamanda bu kararlar iç ve dis gerici güçlerin hem moralini bozdu hem de maskelerini alasagi etti
Bu konusmalarin sonrasinda, uzun uzun dis durum sorunlarindan özellikle de Devletimizin komsu ülkelerle olan iliskilerinden söz ettik. Önce sinirlarimizdaki durumu genel olarak anlattim. Yugoslav Federatif Cumhuriyeti ile olan iliskilerden bahsettim, özellikle de, güney sinirimizdaki durumumuzu açiklamak için Yunanistan'la olan iliskilerimiz üzerinde durdum. Monarsist - Fasist Yunanlilarin, megela idea düslerini, yani Arnavutluk'un güneyini kendi topraklarina katma düslerini gerçeklestiremedikleri için, sinirlarimizda sayisiz kiskirtmalara giristiklerini açikladim. "Onlarin amaci, dedim Stalin yoldasa, simrlarimizda bir karisiklik çikarmak ve savas henüz tümden bitmeden, Yunanistan'la iliskilerimizde bir gerginlik yaratmak." Ona, olabildigince manarsIstfasist Yunanlilarin kiskirtmalanndan kaçinmaya çalistigimizi, onlara cevap verni.emeyc gayret ettigimizi anlattim. Ancak, dedim, olaylari asiri uca sürüklerlerse, su ya da bu zaman, adamlarimizi öldürürlerse, biz de gerekli önlemleri alir ve Arnavutluk'un ve sinirlannin tecavüz edilemez oldugunu anlamalari için karsilik veririz.
Eger Arnavutluk'un bagimsizligina karsi tehlikeli islere girismeyi tasarliyorlarsa, vatanimizi kaniyacak durumda oldugumuzu bilmeleri gerekir."
"Yunanistan'da patlak veren sivil savasin sorumlulugunu Arnavutluk'un üzerine yikmak, halk iktidarimizi güvenlik konseyi toplantilarinda ve uluslararasi konfe
ranslarda gözden düsürmek için, tüm amaçlarinda ve tüm tutumlarinda monarsist-fasistler emperyalist güçler tarafindan yüreklendicilmis ve desteklenmistir." Bu durumlari uzun uzun Stalin'e açikladiktan sonra, Arnavutluk'la Yunanistan arasindaki gergin iliskileri incelemek için kurulan alt komisyonlardaki ve sorusturma komisyonundaki genel tutumumuz hakkinda kendisine bilgi verdim.
Stalin Yoldas'a demokrat Yunanlilar hakkinda tüm bildiklerimizi söyledim, onlarin hakli davalarini destek
ledigimizi de belirttim. Öte yandan, ona açikça, Yunan Komünist Partisi'ndeki yoldaslarin görüslerine karsi bizim tutumumuzu da açikladim ve bu yoldaslari yoldan çikmis olarak gördügümüzü de belirttim. Ayni sekilde demokrat Yunanlilarin mücadelesinin görüs açilari konusunda da kendi düsüncelerimi söyledim.
Kuskusuz Stalin yoldas, Molotov, Vychinski vb.'larindan bilgi almisti ama, ben gene de Arnavutluk'taki Amerikan ve Ingiliz emperyalistlerinin kaba ve alçakça tutumlarini da, tutumlarindaki düsmanligi, kabaligi ve sinsiligi, Paris Konferansi'ndaki tutumlarinin da altini çizerek anlattim. Anglo-Amerikalilarla iliskilerimizdeki durumun hiç degismedigini, onlarin tutumlarini hep gözclagi verici olarak gördügümüzü vurguladim· Uluslararasi arenada Arnavutluk'a karsi çok düsmanca bir propaganda yapmaktan memnun kalamayan Anglo-Amerikalilar, Italya, Yunanistan araciligiyla, Arnavutluk'a karsi bozguncu, zogocu, balist ve göçmen fasistleri kullanip onlan Italya'da ve baska yerlerde ternerküz kamplannda
egiterek karadan ve havadan kiskirtmalara girisiyorlardi.
Bu arada su sözümona Corfou kazasi sorununu da açikladim. Bu sorunu da Ingiliz emperyalistler B. M. Güvenlik Konseyi'ne ve La Haye Adalet Divani'na götürmüslerdi. "Corfou kazasi, dedim, bastan ayaga Ingiliz oyunudur ve Saranda kentimize olasi bir askeri müdahale için bahane bulmak amaciyla ülkemize karsi yapiIan bir provokasyondur. Biz Ion denizine mayin dösemedik. Patlayanlara gelince, bu ya savas zamaninda Almanlarin biraktigi mayinlardir, ya da bunu bizzat Ingilizler pat]atmislardir, gemileri bizim Saranda karasulanmizi geçerken. Bu gemilerin kiyilarimizda seyretmeleri için hiç bir neden yoktu, bize haber verilmemisti. Patlamadan sonra Ingilizler maddi zararlari ve can kayiplan o!dugunu iddia ettiler. Öyleyse bu kazayi sisirmeyi amaçIiyorlardi. Ingilizlerin böyle bir kayiplari var mi bilmiyoruz, ama pek inanmiyoruz dogrusu. Böyle olsa bile bundan hiçbir sekilde biz sorumlu degiliz."
La Haye Adalet Divani'nda haklarimizi korumaktayiz, ama gerçek su ki bu mahkemeyi Angio-Amerikan emperyalistleri yönlendiriyor, bunlar da kendi provokasyonlarini örtrnek için ve bizi Ingilizlere zarar - ziyan öde>mek için çesitli suçlamalar icadediyorlar.
Stalin Yoldas'a, Moskova Konferansin'dan da söz ettim (*). Belgelere dayanarak Yunanistan konusunda ve Arnavutluk'un iç islerine Angio-Amerikanlarin müdahaleleri konusunda görüsümüzü açikladim ve Marshall Plani konusunda, bu alçakça plan kadrosunda "yardim" almayi kabul etmeyecegimizin altini çizerek tutumumuzu belirledim.
Onunla, ülkemizden kaçmis olan, savas suçlularinin ülkelerine iade edilmesi sorununu da konustum. Bu canileri kendi ülkelerinde barindiran ülkelerin hükümetlerinden onlari bize teslim etmelerini istiyorduk, bunu yapmayacaklarinin bilincindeydik, neden ki bunlar, Anglo-Amerikanlarin, genel olarak fasizmin parali usaklariydilar.
Stalin yoldasa, Italya ilc olan iliskilerimiz konusunda partimizin görüs açismi da açikladim. "Bu ülke bize iki kez saldirdi. Ülkemizi atese, kana buladi, ama bizler marksistleriz, enternasyonalistleriz ve böyle oldugumuz için de, Italyan halkiyla dostluk iliskileri kurmak itiyoruz. Halihazirdaki I talyan hükümeti, bize karsi gerici tutumlar içindedir, ülkemize karsi amaçlari daha önceki hükümetlerden farkli degildir. Anglo-Amerikanlann etkisinde kalan bu hükümet, Arnavutluk'un, su ya da bu sekilde, kendi egemenligi altina girmesini istemektedir. Bu asla olacak bir sey degildir. Bu amaçla, Roma hükü-
(*) 10 Mart 1947'den 24 Nisan 1947 'ye dek Moskova'da toplandi .
Sovyetler Birligi, Birlesik Devletler, Ingiltere, Fransa disisleri bakanlari katildi. Bu konferansta Almanya ile Baris Anlasmasi ile ilgili sorunlar tartisildi. Sovyetler Birligi 'nin temsilcileri Molotov ve Vychinski, bu konferansta Arnavutluk'un Almanya ile Baris Konferansina katilma hakkini savundular. Bu tutum Fransiz temsilcisi tarafindan da desteklendi, ama Ingiltere ve Birlesik Devletler temsilcileri bu öneriye karsi çiktilar.
metiyle tam bir uyum içinde olan Anglo-Ainerianlar, Italyan topraklarinda göçmen güçler yetistirmekte, daha sonra da bunlari bozguncu ajanlar olarak Arnavutluk'a göndermektedirler. Kendilerini gizlerneye çalisarak ülkemize karsi girisimlerini çogaltmaktadirlar, ancak amaçlari tarafimizdan bilinmektedir. Bu ülke ile diplomatik iliskilerimizin olmasini istiyoruz, fakat bu konuda Italyan yöneticileri olaylari olumsuz yönde görmek iscemektedirler."
Beni dikkatle dinledikten sonra Stalin bana, Ingilizlerin ve Amerikalilarin bize yarattiklari engellere karsin, çagimizin kosullarinda, bize saldiramayacaklarini söyledi. "Sizin kararli tutumunuz karsinda, dedi, topraklanmza ayak basmaya cesaret ederneyeceklerdir. O halde endise etmenize gerek yok. Ama vataninizi savunmaya hazir almalisiniz, ordunuzu ve sinirlarinizi güçlendirmek için her önlemi almalisiniz, çünkü emperyalistler tarafindan savas tehlikesi vardir."
"Monarsist-fasist Yunanaliliara gelince, dedi, Amerikan ve Ingiliz emperyalistlerince kiskirtilan ve yüreklendirilen bunlar, sizi rahat birakmamak için, size sikinti verrnek için kiskirtmaya devarn edeceklerdir. Atina'nin halihazirdaki yöneticilerinin içlerinde kötülük vardir, çünkü patlayan sivil savas kendilerine ve patronlari Ingiliz ve Amerikalilara karsi yöneltilrnektedir.>>
"Italya konusuna gelince, diye ekledi Stalin yoldas, olaylar sizin düsündügünüz gibidir. Angio-Amerikanlar oraya üsler kurmaya gayret etmektedirler, Gasperi hükümetini güçlendirmek ve gericiligi örgütlernege çaba harcamaktadirlar. Bu konuda çok uyanik olmak zorundasiniz, ayrica Arnavut göçmenlerin neler yaptiklarini ögrenmelisiniz. Anlasmalar yapilinaclikça durum normalmis gibi düsünülemez. Benim düsüncem su, simdilik, bu ülke ile iliski kuramazsiniz, ayrica acele de etmeyiniz." - 1 talya ile iliskilerimizin gelismesi için de acele etmemiz gerektigini düsünüyoruz, diyorum Stalin yoldasa, genel bir sekilde sinirlarimizi güçlendirmek için gerekli önlemleri almayi hesapliyoruz.
"Yugoslavlara, olasi bir Yunan ve Italyan saldirisina karsi sinirlarimizin savunmasini amaçlayan bir isbirligi önerdik. Ama önerimize yanit bile vermediler ve sorunu inceledikten sonra konuyu bizimle tartisacaklarini söylediler. Önerdigimiz isbirligi Yugoslavlarla, bizlere dis düsmanlardan gelebilecek tehlikeler konusunda bilgi alisverisinde bulunmak, öyle ki her iki taraf kendi sinirinda kendi silahiyla her türlü olasiliga karsi uygun önlemleri alabilsin." Bu arada tümenlerimizden ikisini güney sinirimiza kaydirdigimizi da haber verdim.
Öte yandan, her iki devletçe aralarindaki anlasmalara göre kabul edilmis genel kurallara aykiri olarak, bazi Yugoslav uçaklarinin Tirana'ya indigini bildirdim. "Zaman zaman Yugoslav yoldaslar, bize haber vermeden bu cins ayiplanacak eylemiere girisiyorlar, hükümetimizi haberdar etmeden Arnavutluk topraklarinda uçus yapiyorlar. Bu tecavüz olayini Yugoslav yoldaslara bildirdik, onlar da hatalarini kabul ettiler. Dost olmamiza karsin toprak bütünlügümüzü ihlal etmelerine izin vermeyiz. Bizler bagimsiz devletleriz, dostluk iliskilerimize zarar vermeden, kendi egemenligimizi ve haklarimizi korumaliyiz, ama ayni zamanda da karsisindakinin haklarina ve egemenligine de saygi duyarak.
- Halkiniz, Yugoslavya ile olan iliskilerinizden memnun degil mi? diye sordu bana Stalin yoldas. Çok güzel bir sey, dedi, Yugoslavya gibi bir dost komsunuz olmasi çok güzel birsey, çünkü Arnavutluk küçük bir ülke ve böyle oldugu için de güçlü bir sekilde dostlari tarafindan desteklenmeye gereksinimi var."
Her ülkenin ister büyük, ister küçük olsun, dostlara ve müttefiklere gereksinimi oldugunun dogru oldugunu ve Yugoslavya'yi bir dost ülke olarak kabul ettigimizi söyledim.
Stalin yoldas ve yoldas Molotov'la savasla yikilmis ülkenin yeniden irisasi ve yeni Arnavutluk'un kurulusu sorunlarini ayrintili olarak tartistik. Ekonomimizin durumunu, bu sektörde ilk sosyalist degisiklikleri, önümüzde açilan büyük görüs açilarini, kazandigimiz basarilari, karsilastigimiz güçlükleri kalin çizgileriyle onlara anlattim.
Stalin elde ettigimiz basarilar için memnuniyetini belirtiyor ve zaman zaman bana çok çesitli sorular soruyordu. Özellikle tarimimizin durumunu, Arnavutluk'un iklim kosullarini, halkimizin geleneksel tarim kültürünü vb. sordu.
"En çok ektiginiz tahillar hangileri))' diye sordu :
- Ilk agizda misir, sonra bugday, çavdar ...
- Kurakliga dayanir mi, misir?
- Dayanmaz, zaten kuraklik çogu zaman bize büyük zararlar verir, tarimimizin da geriligi nedeniyle ek
meklik büyük gereksinimimiz için köylümüz bugdaydan biraz daha fazla misir üretmeyi ögrendi. Bu arada bir sulama ve drenaj kanallan sebekesi yaratmak için, batakliklari, çamur deryalarini kurut m ak için .. o
Stalin yanitlarimi dinliyor, daha ayrintili soruyor, sik sik çok degerli ögütler vermek için sözümü kesiyordu. Bu konusma boyunca, animsiyorum da, bana tarim reformunun hangi temelde uygulandigini, bu reformla dini kurumlara da dokunulsaydi orta ve yoksul köylülerin eline yüzde kaç toprak daha geçecekti vb. gibi sorular sormustu. o o
Halk Cumhuriyeti Devleti'nin köylüler ve bunlarin isçi sinifiyla olan baglarini anunsatarak Stalin, traktör
ler hakkinda sorular sordu, makina ve traktör istasyonlanmiz var miydi, nasil örgütlenmistik, bunlari bilmek istiyordu. Yanitimi dinledikten sonra bu soruyu derinlestirmeye koyuldu ve bize bir yigin yararli ögütlerde
bulundu.
<<Makina ve traktör istasyonlan kurmalisiniz, onlari özenle çalistirmaya zorlamahsiniz, kooperatIf topraklanni da, ayni sekilde köylülerinkini de, devletinkini de islemelisiniz. Traktörcüler köylüleri tanimah, tarimi bilmeli, ekimini - biçimini, topragini tanimali ve tüm bildik
lerini üretimi çagaltmak için uygulamali. Bu çok önemli, yoksa olumsuz sonuçlar her yerde kendini hissettirir. Ilk traktör istasyonarimizi kurduktan sonra, dedi, traktörler çogu zaman köylülerin topragini isliyorlardi, ama üretim pek de öyle artmiyordu bir türlü. Bu sundan ileri
geliyordu : Traktöreünün sadece araci sürmesini bilmesi yetmez, iyi bir taninci olmasi, topragi ne zaman nasil isleyecegini de bilmesi gerekir."
((Traktörcüler, diye sürdürdü konusmasini Stalin, isçi sinifinin, köylülerle, dogrudan dogruya günlük, sü
rekli iliskide olan elemanlaridir. Bu durumda siniflarinin çaliskan köylü sinifi ile birlesmesi · için yüksek bir bilinçle çalismalan gerekir."
Yeni ekonomimiz ve gelisme yollari hakkinda verdigimiz bilgileri büyük bir dikkattle dinleyen Stalin, üzerimizde derin bir izienim birakti. Onun yaninda bulundugumuz sürece, bu konusmalarda, ya da baska görüsmelerde olsun, çok önemli bir özelligi dikkatimi çekmisti : Hiç bir zaman bir buyruk verircesine konusmuyordu, ayrica düsüncesini zorla kabul ettirmek istermiscesine bir izienim de birakmiyordu. Konusuyor, ögütler veriyor, önerilerde bulunuyor ama, her kezinde eklerneyi ihmal etmiyordu : "Bu benim kisisel göiiisüm", "Bizim düsüncemiz bu, size gelince, yoldaslar, siz kendiniz görecek ve kendi somut durumunuza göre kendiniz karar vereceksiniz, kendi kosullanniz neyi gerektiriyorsa."
Her konuyla ilgileniyordu.
Tasimacilik durumumuzdan ve bu sektördeki bü· yük zorluklanmizdan söz ederken Stalin bana sordu :
- Arnavutlukta küçük gemiler insa ediyor musunuz?
- Hayir.
- Çam agaçlanniz yok mu?
- Var, ormanlar dolusu.
- Öyleyse, küçük gemileri yapmaniz için elinizde iyi bir temel var."
Daha sonra da bana Arnavutluk'ta demiryolu sebekesini, hangi parayi kullandigimizi, maden kaynagi olarak nelerimiz var, Arnavutluk madenleri, Italyanlar vb. tarafindan isletiliyar mu vb. gibi sorular sordu.
Bu sorulan yanidadim ve Stalin bu konusmayi bitirerek dedi ki :
"Arnavutluk ekonomisi gerikalmis bir ekonomi. Tüm sektörlerde çok az bir seyle basliyorsunuz. Iste bunun için, yoldaslar, mücadelenize, çabalariniza, olabildigince, ekonominizin kalkinmasi, ve ordunuzun güçlenmesi için yardim edecegiz. Yardim isteklerinizi ineeledik ve hepsini yerine getirmeye karar verdik. Endüstrinizin araç gereçlerini, tanm için gereklilikleri ve ordunuzu güçlendirmek için gerekli malzemeleri, egitiminizi ve kültüiii nüzü gelistirebilmeniz için elimizden geleni yapacagiz. Size baska fabrika ve makinalar da verecegiz krediyle, olanagimz elverdigi zaman ödersiniz; silahiara gelince, size onlari ücretsiz verecegiz, hiç bir sey ödemeyeceksiniz. Sizin gereksinmelerinizin daha çok oldugunu biliyoruz, ama simdilik yapabilecegimiz bu, zira biz de henüz yoksuluz, savasin neden oldugu yikimlar yüzünden."
"Ayni zamanda, diye devam etti Stalin yoldas, size uzmanlar da göijderecegiz, bunlar Arnavut ekonomisinin ve kültürünün gelismesine yardim edeceklerdir. Petrol için, saniyorum Azerbaycan'd an uzmanlar gönderecegiz, bunlar bu konunun ustasidirlar. Öte yandan Arnavutluk, isçi ve köylü insanlari Sovyetler'e göndermelidir, ülkelerinin gelismesine katkilari olmasi için burada egitim görsünler diye."
Moskova' daki günlerimiz boyunca, Stalin yoldasla her görüsmemiz ve konusmamizdan sonra, onu kendimize biraz daha yakin görüyorduk, bu ünlü devrimciyi, bu büyük marksisti, bu basit, sicak, bilge, gerçek insani. Sovyet halkini tüm benligiyle seviyordu, tüm gücünü; çabasini ona harciyordu. Yüregi ülkesi için atiyordu. Ve bu özellikleri eylemlerinin her görünümünde, her konusmada en basitinden en önemli islerinde göze batiyordu.
Moskova.ya gelisimizden bir kaç gün sonra, Stalin ve Sovyetler Devletin'in öteki yöneticileriyle Moskova stadinda yapilan ulusal düzeyde bir spor etkinligine katildim. Nasil da heyecanla izliyordu bu gösterileri! Iki saatten fazla bir zaman gözlerini göstericilere dikkatle dikmis, gösterilerin sonuna dogru yagmaya baslayan yaginura, Molotovu'n staddan ayrilmasina iliskin ricaIanna karsin gösterileri sonuna dek izledi, sakalar yapti, elleriyle selamladi göstericileri. Gösteriler bir kosu ile bitiyordu. Kosu sona eriyordu, atletler, sonunda stadda bir kaç tur atacaklar, bitecekti. Bu sirada tam önümüzden
uzun boylu, zayif, en sona kalmis bir atlet geçiyordu. Elleri, kollari cansiz bir sekilde sarkiyordu. Sallanarak, ama gene de kosmaya çalisiyordu. Yagmur damlalan altinda Stalin, yüzünde bir baba duygusu sicakligiyla.. Sonra sanki hiç düsünmedenmis gibi bagirdi : "Millij mooj (azizim), evine git, dinlen, kendine iyi bak, bir baska kez gelirsin, baska kosu mu kalmadi . . . "
Stalin'in halkimiz için saygi ve sevgisi, Arnavutluk halkinin adetlerine, tarihine gösterdigi ilgi, anilanindan asla silinmeyecek. O günlerdeki bir baska karsilasmamiz sirasinda, Stalin'in Kremlin' de delegasyonumuz serefine verdigi bir aksam yemegi sirasinda, Arnavut halkinin dili ve kökeni üzerinde çok ilginç _bir tartismamiz oldu.
<<Halkinizin dilinin kökeni nedir? diye bir soru sormustu baska sorular arasinda. Halkinizin Bask'lrla bir iliskisi var mi? Arnavut halkinin uzak Asya'dan geldigini de sanmiyorum, Türk kökenli de degiller, çünkü Arnavutlar Türklerden daha eskiler. Belki de halkinizin Etrüsklerle bir ortak yani vardir, çünkü onlar sizin daglarinizda kaldilar, bir kismi da Italya'ya yerlesti ve Romen'ler tarafindan asimile edildi, baskalari da Iberik yanmadasina gittiler.))
Stalin yoldasa, Arnavutlarin kökeninin çok eskilere dayandigini ve dilimizin Hint - Avrupa kökenli oldugunu söyledim. Bu konuda çok çesitli kurarnlar var, ama gerçek su ki biz Ilirya kökenliyiz. Arnavut halkinin Balkanlarin en eski halki olduguna degin bir teori de var. Arnavutlarin Homer öncesi kökeni Pelasges'lere dayaniyor.
"Bu Pelasges teorisi, diye açikladim daha sonra, bir süre bit çok bilim adami tarafindan, özellikle de Alman bilim adamlari tarafindan desteklendi. Homer uzmani olarak taninan bir kaç Arnavut bilim adami da, Ilyada ve Odise' de geçen bir kaç sözcüge dayanarak ve bunlarin halen kullanilmakta oldugunu gözlemleyerek Alman bilim adamlariyla ayni sonuca ulastilar. Örnegin "Gur" (tas), yani Rusçadaki "Kamiegn". Homer bu sözcügü Grekçede ayni anlama gelen bir sözcügün önüne ekliyor : "Guri-petra" Ayrica Dracle de Dodone'un günlükleri ve filolojik açiklamalari ve degisime ugramalanyla bir çok sözcügün bulunmasiyla bu bilim adamlari Pelasges'lerden geldigimizi, bunlarin da Balkaniara Greklerden önce geldigini belirtiyorlar.
"Ne olursa olsun, Arnavutlarin Basklar'la ortak bir kökeni oldugu konusunda hiçbir sey isitmedim dedim Stalin yoldasa. Bir baska teori de olabilir biraz önce söylediginiz gibi Etrüsklerin bir kismi Arnavutlukta kalabilir, bir kismi onlardan ayrilarak Italya'ya yerlesebilir,
geri kalan da Ispanya'ya Iberik yarimadasina gitmis olabilir. Bu teorinin de yandaslari olabilir, ama benim haberim yok pek."
Bir ara Stalin bana söyle dedi :
"Bizde, Kafkasya'da, Arnavutluk denilen bir bölge var, sizin ülke ile bir ilisigi olabilir miki?
- Bilmiyordum, fakat yüzyillar boyunca Arnavutlar, Osmanli istilalariyla, sultanlarin seferleriyle, Osmanli padisahlarinin akinlariyla yurtlarini terketmeye mecbur oldular, çesitli yabanci ülkelere gidip yerlesti ve orada Arnavut köyleri olusturdular. Skanderberg'in, bizim
milli kahramanimizin ölümünden sonra da, XV. yüzyilda Güney Italya'ya binlerce Arnavut gidip yerlesmisti. Halihazirda bu memlekette, Italya'li Arnavutlarin otudugu bölgeler vardir, dört ya da besyüz yildir yabanci bir ülkede yerlesmis olmalarina karsin dillerini, gelenek göreneklerini koruyorlar bu insanlar. Yunanistan'a yerlesen Arnavutlar · da böyle, orada da tümüyle Arnavutlarin oturdugu bölgeler var, birçoklari da Türkiye'ye, Romanya'ya, Bulgaristan'a, Amerika'ya ve baska yerlere gitmisler ... Fakat Kafkasya'daki Arnavutluk denilen bölge için kesin bir bilgim yok ... "
Stalin bir çok Arnavutça sözcük sordu bana; araç gereçleri, kapkacaklari simgeleyen sözcüklerin neler oldugunu bilmek istiyordu. Bu sözcüklerin Arnavutçasini söylüyordum, beni dikkatle dinliyor sonra, bu sözcügü yineliyor ve Kafkasya'daki Arnavutlarin söyleyisleriyle kiyasliyordu. Zaman zaman da Molotov'a ve Mikoian'a ne düsündüklerini soruyordu. Kiyasladigimiz sözcükler arasinda hiç bir benzerlik olmadigi sonucuna varildi.
O anda, Stalin, dügmeye basti ve kendisine kisisel olarak bagli olan general içeri girdi. Uzunboylu, kibar bize karsi çok sevecenlik ve sempati gösteren bir insandi.
"Yoldas Enver Hoca ve ben, bir sorunu çözmeye çalisiyoruz, ama basarili olamadik, dedi Stalin generale, gülümseyerek, lütfen (burada ünlü bir Sovyet dilbilim ve tarihçisinin adini söyledi ama unuttum) ... ile temasa geç ve sor bakalim, Kafkasya'daki Alban'larla Arnavutluk'taki Arnavutlar arasinda bir iliski var mi?
General çikti, Stalin bir portakal aldi ve bana göstererek :
"Rusçada bunun adi "Apyelsin", ya Arnavutçada?>> - Portakal, diye yanit verdim.
Her iki sözcügü yine karsilastirdi, yüksek sesle söyleyerek, sonra omuzlarini silkti. On dakika henüz geçmisti ki, general geri geldi.
"Profesörden yanit aldim, dedi, Kafkasya Alban'lan ile Arnavutlar (Albanais) arasinda bir iliski olduguna dair elimizde kanit yok diyor. Fakat sunu da ekledi, Uk
rayna'da, Odesa bölgesinde, yedi tane kadar köy varmis, burada Arnavutlar yasarmis, profesörün bu konuda kesin bilgileri varmis.>>
Ben de derhal bizim Moskova Büyükelçimize, Sovyetler Birligi'nde tarih egitimi yapan bazi ögrencilerimizin, uygulama zamanlarini bu köylerde yapmalari ve bu Arnavutlarin ne zaman, nasil Odesa'ya geldiklerini, dillerini koruyup korumadiklarini, gelenek - göreneklerini yitirip yitirmediklerini arastirmalarini söyledim.
Stalin, daima çok dikkatli bizi dinledi ve bana :
"Çok güzel, güzel bir fikir. Ögrencileriniz uygulamalarini orada yapsinlar, bizim bir kaç ögrenci de onlara eslik etsin."
- Eskiden, diye ekledim Stalin'le bu havadan sudan konusmalarimizdan sonra, eskiden kendi kökenimizi arastiran bilim bizde gelismemisti, bunu daha çok yabanci bilim adamlan yapiyorlardi. Herhalde bunun için, dilimiz, kökenimiz hakkinda böylesine çok kurarnlar gelistirilmis oldu. Ama ne olursa olsun, bu kurarnlarin
hepsinin birlestigi bir nokta var, bu da, Arnavut halkinin ve dilinin çok eski oldugu, ama tabii ki, bu konulan arastirmak için gerekli bilim adamlarini hazirlamak, onlara çalismalan için uygun kosullan hazirlamak, partimizin, devletimizin görevi, o zaman ancak daha bir kesinlikle konusabilecegiz bu konularda.
- Arnavutluk, dedi Stalin, kendi hacaklari üzerinde yürümelidir, bunun için her olanagi var.
- Her ne pahasina olursa olsun ilerleyecegiz, dedim.
- Bize gelince, dedi, büyük bir iyi yüreklilikle Stalin yoldas, biz Arnavut halkina bütün yüregimizle yardim edecegiz, çünkü Arnavutlar çok harika insanlar."
Stalin yoldasin delegasyonumuz onuruna verdigi aksam yemegi çok samimi, sicak bir havada geçti. Stalin
ilk bardagini halkimiza, ülkemizin gelisme ve büyümesine, Arnavutluk Komünist Partisi'ne kaldirdi. Sonra bardagini benim sagligima, Hüsnü'nün sagligina - eski Disisleri Bakani, Delegasyon Üyesi - ve tüm Arnavut delegasyonun sagligina kaldirdi. Bir süre sonra, halkimizin yüzyillar boyunca yabanci istilalara karsi nasil direndigini anlatirken Stalin yoldas, halkimizi kahraman olarak niteledi ve bir kadeh de halkimizin sagligi için kaldirdi. Benimle surdan burdan konusurken bu arada baska konuklara da sesleniyor, sakalar yapiyor, dileklerini söylüyordu. Çok yemiyordu, fakat önünde daima bir bardak kirmizi sarap bulunduruyor ve birseyler için içildigi her kez gülümseyerek kadeh tokusturuyordu.
Aksam yemeginden sonra Stalin yoldas, bizi Kremlin Sarayi sinemasina davet etti, aktüalite filminin disinda uzun metrajli bir Rus filmi seyrettik. Filmin adi "Traktörcü)) idi. Ikimiz ayni kanapeye oturduk. Sovyet yapimi bu filmi Stalin'in büyük bir dikkatle izlemesinden çok duygulanmistim. Sik sik ilik sesini yükseltiyor ve filmin bazi sahnelerini açikliyordu bize. En çok hosuna giden sey, filmin basoyuncusu öncü bir traktörcü'nün arkadaslarinin güvenini kazanmak, tanincilan kendine inandirmak için, aliskanliklarla, davranislarla, düsüncelerle ve bu yayla adamlannin tutumlanyla mücadele edisiydi. Traktörcü, bu insanlarla birlikte çalisarak, birlikte yasayarak, köylülerin saygi duydugu bir yönetici elernan olmustu. Stalin bir an dedi ki :
"Yönetmek için, önce yiginlari tanimak gerek, tanirnak için de yiginlara dogru inmek gerek.>>
Vakit geceyansini geçmisti gitmek için kalktigimizda. Son anda Stalin bizi bardaklarimizi "Kahraman Ar
navut Halkinin mutluluguna)) kaldirmak için davet etti.
Sonra hepimizi selamladi ve elimi sikarken bana dedi ki : "Içten selamlarimi ve basari dileklerimi götürünüz Kahraman Arnavut Halkina.))
Delegasyonumuz bu karsilasmadan ve Stalin yoldasla konusmalardan çok doygun olarak, Arnavutluk'a gitmek için 26 Temmuz 1947'de Moskova'yi terketti.
COMMENTS