GİRİŞ OLARAK Aynî vergi sorunu bugün geniş çapta ilgi uyandırmakta ve üzerinde birçok konuşmalara ve tartışmalara yolaçmaktadır. Bu...
GİRİŞ OLARAK
Aynî vergi sorunu bugün geniş çapta ilgi uyandırmakta ve üzerinde birçok konuşmalara ve tartışmalara yolaçmaktadır. Bu oldukça doğaldır, çünkü bugünkü koşullar altında aynî vergi sorunu, politikanın bellibaşlı sorunlarından birisidir.
Bu konuda yapılan tartışmalar birbirinden oldukça kopuk niteliktedir. Bu, çok açık nedenlerden dolayı hepimizin suçu kabulleneceği bir yanılgıdır. Şu halde, bu soruna "güncel tartışmalar" açısından değil, genel ilkeler açısından yaklaşmamız çok daha yararlı olacaktır. Başka bir deyişle, üzerinde bugünün politikasının belirli pratik önlemlerinin örgüsünü izlemekte olduğumuz tablonun bellibaşlı, genel arka planını incelemek çok daha yararlı olacaktır. [sayfa 420]
Bu işe girişebilmek için, önce Günümüzün Başlıca Görevi; "Sol-Kanat" Çocukluğu ve Küçük-Burjuva Zihniyeti adlı broşürümden uzun bir parçayı buraya aktaracağım. Bu broşür ilk kez 1918'de Petrograt İşçi ve Asker Vekilleri tarafından bastırılmıştır ve gazetelere yazdığım iki makaleyi kapsar: birincisi, Brest Barışı ile ilgili 11 Mart 1918 tarihli makale; ikincisi, o zamanlar mevcut olan Sol Komünistler grubuna karşı yazdığım 5 Mayıs 1918 tarihli polemik yazım. Polemik şimdi artık gereksizdir ve bunun için bu kısmı çıkarıyorum. "Devlet kapitalizmi" ve kapitalizmden sosyalizme geçiş ekonomisi olan bugünkü ekonomimizin başlıca unsurları ile ilgili tartışmalara uygulanacak kısmı alıyorum.
O şırada şunları yazmıştım:
RUSYA'NIN ÇAĞDAŞ İKTİSADI
(1918 BROŞÜRÜNDEN ALINTI)
Sovyet Cumhuriyetimizde, devlet kapitalizmi, bugünkü koşullarda ileri bir adım olur. Eğer devlet kapitalizmi aşağı yukarı altı aylık bir süre içinde kurulabilirse, bu büyük bir başarı ve sosyalizmin bir yıl içinde sürekli bir dayanak kazanması ve ülkemizde yenilmez hale gelmesi için çok güvenilir bir güvence olur.
Bu sözler karşısında bazı kimselerin ne soylu bir hiddetle irkileceklerini tahmin ediyorum. ... Ne! Sovyet Sosyalist Cumhuriyetinde devlet kapitalizmine geçiş, bir ilerleme ha? ... Bu, sosyalizme ihanet değil midir?
Bu sorun üzerinde daha ayrıntılı olarak durmalıyız.
Her şeyden önce, bize, ülkemize Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri adını verme hakkını ve nedenlerini veren, kapitalizmden sosyalizme geçişin doğasını incelemeliyiz.
İkinci olarak, ülkemizde sosyalizmin başlıca düşmanının küçük-burjuva iktisadî koşulları ve küçük-burjuva unsur [sayfa 421] olduğunu göremeyenlerin yanılgısını ortaya koymalıyız.
Üçüncü olarak, Sovyet devleti ile burjuva devlet arasındaki farklılığın iktisadî içice girişini açıkça kavramalıyız. Bu üç noktayı inceleyelim.
Sanırım, Rusya'nın iktisadî düzeni sorununu tartışan hiç kimse, bu ekonominin geçiş ekonomisi olma niteliğini yad-sımamıştır. Ne de, sanırım, herhangi bir komünist, "Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti" teriminin bugünkü ekonomi düzeninin sosyalist bir düzen olduğunu değil, Sovyet hükümetinin sosyalizme geçişi başarma azmini ifade ettiğini yadsımıştır.
Ama geçiş sözcüğü ne anlama gelir? Bir ekonomiye uygulandığı şekliyle, bugünkü düzenin hem kapitalizmin hem de sosyalizmin unsurlarını, parçalarını, kırıntılarını kapsadığı anlamına gelmez mi? Bu anlama geldiğini herkes kabul edecektir. Ama bunu kabul edenlerin hepsi, bugün Rusya'da mevcut olan çeşitli toplumsal-ekonomik yapıları gerçekten hangi unsurların oluşturduğunu düşünmek zahmetine katlanmıyor. Ve sorunun çözülmesi zor olan kısmı da budur.
Bu unsurları sıralayalım:
1) Ataerkil, yani önemli ölçüde doğal köylü ekonomisi;
2) Küçük meta üretimi (bu, tahıllarını satan köylülerin çoğunluğunu kapsar);
3) Özel kapitalizm;
4) Devlet kapitalizmi;
5) Sosyalizm.
Rusya o kadar geniştir ve o kadar çeşitlilik gösterir ki, bütün bu farklı toplumsal-ekonomik biçimler birbirine karışmıştır. Durumun kendine özgü niteliğini oluşturan şey budur.
Akla şu soru geliyor: Egemen olan unsurlar hangileridir?
Açıktır ki, bir küçük-köylü ülkesinde egemen unsur küçük-burjuva unsurdur. Ve bu böyle olmak zorundadır, çünkü büyük çoğunluk, toprağı işleyenlerin büyük çoğunluğu, küçük meta üreticileridir. Devlet kapitalizmi örtüsü (tahıl tekeli, [sayfa 422] devlet denetimi altındaki üreticiler ve tüccarlar, kooperatif üyesi burjuvalar) şurasından burasından vurguncular tarafından yırtılır ve vurgunculuğun başlıca konusu ise tahıldır.
Esas mücadele bu alanda verilmektedir. "Devlet kapitalizmi" gibi ekonomik kategoriler terimleri ile konuşacak olursak, bu mücadele hangi unsurlar arasında olmaktadır? Yukarda sıraladığımız unsurların dördüncüsü ve beşincisi arasında mı? Elbette ki, hayır.'Sosyalizmle savaş halinde olan, devlet kapitalizmi değildir. Hem devlet kapitalizmine, hem de sosyalizme karşı mücadele edenler, küçük-burjuvazi ve özel kapitalizmdir. Küçük-burjuvazi, kapitalist olsun, sosyalist olsun, her türlü devlet müdahalesine, düzenlemesine ve denetimine karşıdır. Bu, gerçekliğin karşı çıkılması mutlak olarak olanaksız olan bir olgusudur ve bunu yanlış anlamanın kaynağında yatan, iktisat biliminde düşülen birçok yanılgıdır. Vurguncu, ticaret yağmacısı, tekel kaçakçısı [tekel alanına kaçakçı şeklinde sızan -ç.] başlıca "iç" düşmanlarımız; Sovyet hükümetinin aldığı iktisadî önlemlerin düşmanları bunlardır. Yüzyirmibeş yıl önce Fransız küçük-burjuva-sının, devrimcilerin en içten ve en ateşlisinin, aralarından "seçtikleri" birkaçını asarak ve dehşet saçan bildiriler yayınlayarak vurguncuları ezmeye uğraşması hoşgörülebilir. Ama bugün, bazı sol sosyalist-devrimcilerin bu sorunda takındıkları tamamen Fransızlara özgü olan yaklaşım, siyasal açıdan bilinçli her devrimcide ancak nefret ve tepki uyandırabilir, Vurgunculuğun iktisadî temelini, genellikle Rusya'da çok yaygın olan küçük mülk sahiplerinin ve herbir küçük-burjuvanın, onun bir unsuru olduğu özel kapitalizmin meydana getirdiğini çok iyi biliyoruz. Bu küçük-burjuva ahtapotunun milyonlarca kolunun emekçilerin çeşitli kesimlerini zaman zaman kuşattığını; devlet tekeli yerine vurguncu güçlerin toplumsal ve ekonomik organizmamızın bütün gözeneklerine daldığını, biliyoruz. [sayfa 423]
Bunu göremeyenler körlükleriyle küçük-burjuva önyargılarının tutsakları olduklarını ortaya koyuyorlar. ...
Küçük-burjuvanın bir kenara konmuş parası vardır; bu paranın birkaç bini savaş sırasında "namusluca" ve özellikle de namussuzca kazanılmıştır. Vurgunculuğun ve özel kapitalizmin temeli olan karakteristik iktisadî tip budur. Para, ona sahip olana, toplumsal servetten pay alma hakkını veren bir belgedir; ve küçük mülk sahiplerinin sayısı milyonlara varan büyük bir tabakası, bu belgeye sarılmıştır ve onu "devlet"ten gizlemektedir. Onlar sosyalizme ya da komünizme katiyen inanmıyorlar ve proleter fırtınası gelip geçene kadar yerlerinde "sıkıca tutunuyorlar". Ya bu küçük-burjuvaziyi denetim ve gözetim altına alırız (yoksulları, yani, nüfusun çoğunluğunu ya da yarı-proletaryayı sınıf bilincine varmış proleter öncünün etrafında örgütleyebilirsek bunu yapabiliriz) ya da onlar, devrimin tıpkı aynı küçük mülkiyet toprağından fışkıran Napolyon'lar ve Cavaignac'lar tarafından devrildiği gibi kuşkusuz ve kaçınılmaz olarak, bizim işçi iktidarımızı da devireceklerdir. Sorun budur. Sorunu sadece bu açıdan ele alabiliriz. ...
Binliklerini biriktirip saklayan küçük-burjuvazi, devlet kapitalizminin düşmanıdır. O, binliklerini, bütün devlet denetimine karşın, yoksullara karşı, sadece kendisi için kullanmak ister. Bu binliklerin milyarları bulan toplamı, sosyalist kuruluşumuzu baltalayan vurgunculuğun temelini meydana getirir. Diyelim ki, belirli sayıda işçi, şu kadar günde, örneğin 1.000 değerinde mal üretir. Yine diyelim ki, bu toplam değerin 200'lük kısmı, küçük vurgunculuk, dolandırıcılık ve küçük mülk sahiplerinin Sovyet kararnamelerini ve nizamnamelerini uygulamamaları nedeniyle yitirilsin. Sınıf bilincine varmış her işçi şunu söyleyecektir: eğer 300 ödeyerek daha iyi bir düzen ve örgütlenme sağlanabilecek olsa, 1.000'in 200’ü yerine 300'ünü isteyerek verirdim, çünkü Sovyet yönetimi altında düzen ve örgütlenme kurulduğu ve küçük-burjuvanın [sayfa 424] devlet tekelini çiğnemesine son verildiği zaman, bu haracı 100'e, ya da 50'ye indirmek kolay olacaktır.
Tamamen açık bir şekilde anlaşılması için bilerek son derece, basitleştirdiğim bu sayılı basit örnek, bugün devlet kapitalizmi ile sosyalizm arasındaki karşılıklı ilişkiyi açıklar, Siyasal iktidar işçilerin elindedir; sosyalist amaçlar dışında başka hiç bir şey için tek bir kuruş bırakmaksızın, bütün binliği almak için her türlü yasal olanağa sahiptirler. İktidarın 'gerçekten işçilere geçmiş olmasına dayanan bu yasal olanak, sosyalizmin bir unsurudur. Ancak küçük mülk sahibi ve özel kapitalist unsur, pek çok yollardan bu yasal durumu baltalar, vurgunculuğu devam ettirir ve Sovyet kararnamelerinin uygulanışını engeller. Bugün ödediğimizden daha fazlasını ödeyecek olsak bile (rakamlara dayanan bu örneği, bu noktayı daha kesin olarak ortaya koymak için bilerek seçtim) devlet kapitalizmi ileriye doğru dev bir adım olurdu; çünkü o, bu "bedeli" ödemeye değer; çünkü o, işçiler için yararlıdır; çünkü en önemli şey, düzensizlik, yıkıntı ve laçkalığa karşı zafer kazanmaktır; çünkü bizi tehdit eden en büyük, en ciddî tehlike, küçük mülk sahipliği anarşisinin devamıdır ve (onu yenemezsek) hiç kuşkusuz bizi yıkacaktır. Öte yandan, devlet kapitalizmine daha ağır bir haraç ödenmesi bizi yıkmaz; ayrıca, bizi sosyalizme en güvenilir yoldan götürecektir. İşçi sınıfı, devlet sistemini, küçük mülk sahipliği anarşisine karşı korumayı öğrendiği zaman büyük-ölçekli üretimi, devlet kapitalizmi çizgisi üzerinde bütün ulusu kapsayan çapta örgütlemeyi öğrendiği zaman, eğer bu deyimi kullanmama izin verilirse, bütün kozları elinde tutacak ve sosyalizmin sağlamlaştırılması güvence altına alınacaktır.
Her şeyden önce iktisadî açıdan, devlet kapitalizmi bugünkü iktisat sistemimizden çok daha üstündür.
İkinci olarak, Sovyet rejiminin bundan korkacak hiç bir şeyi yoktur; çünkü Sovyet devleti, işçilerle yoksul köylülerin [sayfa 425] iktidarını güvenlik altına aldığı bir devlettir. ...
Soruna daha da açıklık kazandırmak için, her şeyden önce, devlet kapitalizminin en somut örneğini ele alalım. Herkes bu örneğin ne olduğunu bilir. Bu örnek Almanya'dır. Almanya'da, junker-burjuva emperyalizmine bağımlı modern büyük-çapta kapitalist tekniğin ve planlı örgütlenmenin "en son şeklini" buluruz. Altı çizili sözcükleri çıkarın ve militarist, junker-burjuva emperyalist devletin yerine, yine bir devlet; ama farklı bir toplumsal tipte, farklı bir sınıf özü olan bir devlet, bir sovyet devleti yani bir işçi devleti koyun, o zaman sosyalizm için gerekli koşulların hepsini bulacaksınız.
Modern bilimin en son buluşlarına dayanan büyük-çapta kapitalist sanayi tekniği olmaksızın sosyalizm düşünülemez. Sosyalizm, on milyonlarca insanı üretimde ve dağıtımda tek bir standarda en sıkı bir biçimde uymak zorunda bırakan planlı bir devlet örgütü olmaksızın, düşünülemez. Biz marksistler, daima bu konudan sözettik ve bunu bile anlamayan kimselerle (anarşistler ve sol sosyalist-devrimcilerin yarısından çoğu) konuşmak için birkaç saniye bile harcamaya değmez.
Aynı zamanda, proletarya iktidarda olmadıkça, sosyalizm düşünülemez. Bu da işin ABC'sidir. (Birinci sınıf menşevik mankafalar hariç, hiç kimsenin, "tam" bir sosyalizmi yavaşça, kolaylıkla ve basit bir şekilde getirmesini beklemediği) tarih, öylesine garip bir yol tuttu ki, 1918'e ulaşıldığında, uluslararası emperyalizmin kabuğu içinde yer alan geleceğin iki civcivi gibi yanyana duran, sosyalizmin birbiriyle bağı olmayan iki yarısını doğurdu. 1918'de Almanya ve Rusya, sosyalizm için, bir yanda ekonomik, üretici ve sosyo-ekonomik koşulların, öte yanda siyasal koşulların [sayfa 426] maddî gerçekleşmesinin en çarpıcı biçimlenmesi haline gelmişlerdi.
Almanya'da başarılı bir proleter devrimi, derhal ve çok kolaylıkla (ne yazık ki, en iyi çelikten yapılmıştır ve bu yüzden herhangi bir civcivin gayretleriyle kınlamaz) emperyalizmin kabuğunu kırabilirdi. Bu devrim, hiç güçlük çekmeksizin ya da çok az güçlükle mutlaka dünya sosyalizminin zaferine yolaçardı; elbette ki, eğer, "güçlük" ile, dargörüşlü küçük-burjuva çevrelerin anladığı şeyi değil, dünya çapında tarih açısından güçlüğü kastediyorsak.
Almanya'da devrim "patlak vermede" gecikirken bizim görevimiz Almanların devlet kapitalizmini incelemek, onu kopya etmek için hiç bir çabadan kaçınmamak ve barbar Rusya'nın Batı kültürünü kopya etmesini hızlandırmak için diktatörce yöntemleri, benimsemekten çekinmemek ye barbarlığa karşı mücadelede barbarca yöntemleri kullanmak konusunda tereddüt etmemektir. Karelin-benzeri düşüncelere kapılan ve Alman emperyalizminden "ders almanın" biz devrimcilere yakışmayacağını söyleyen anarşistler ve sol sosyalist-devrimciler varsa, (birden Merkez Yürütme Komitesinde Karelin'in ve Gay'ın yaptığı konuşmaları anımsadım) onlara, bizim, yanıt olarak söyleyeceğimiz tek bir şey vardır: sizin gibi kimseleri ciddî olarak yakalayan devrim, geri dönülmez bir biçimde (ve layığını bularak) ortadan yokolur.
Bugün Rusya'da küçük-burjuva kapitalizmi egemendir; ve buradan, hem büyük-çapta devlet kapitalizmine ve hem de sosyalizme giden ve "üretimin ve dağıtımın, ulusal muhasebesi ve denetimi" adını alan tek ve aynı ara duraktan geçen tek ve aynı yol vardır. Bunu anlayamayanlar iktisat biliminde bağışlanmaz bir hata işlemektedirler. Ya yaşantının gerçeklerini bilmiyor, neyin gerçekten varolduğunu görmüyor ve gerçeğin çıplak yüzüne bakamıyorlar, ya da kendilerini "kapitalizm"le "sosyalizm"in soyut bir biçimde [sayfa 427] karşılaştırılmasıyla sınırlıyor ve ülkemizde yer almakta olan geçiş döneminin somut biçim ve aşamalarım incelemiyorlar.
Bu arada parantez içinde belirtelim ki, Novaya Jizn ve Vperyod grupları içindeki en iyi elemanları yanlış yola sürükleyen teorik hata budur. Bu gruplar içindeki kötü ve vasat kimseler, aptallıkları ve karaktersizlikleri yüzünden, huşu içinde baktıkları burjuvazinin kuyruğunda sürükleniyorlar. En iyileri ise, sosyalizm öğretmenlerinin, bütün bir kapitalizmden sosyalizme geçiş döneminden sözetmelerinin ve yeni toplumun "uzun doğum sancılarının" üzerinde önemle durmalarının nedensiz olmadığını anlayamadılar.[1*] Ve bu yeni toplum da, ancak şu ya da bu sosyalist devleti yaratmak için girişilecek bir dizi değişik, tam olmayan, somut çabalardan geçerek gerçekleşebilecek olan bir soyutlamadır.
Başkalarını ve kendilerini "devlet kapitalizmine doğru evrim" ile korkutma teşebbüsü tam teorik bir saçmalıktan ibarettir, çünkü Rusya devlet kapitalizminin ve sosyalizmin ortak yolu olan (ulusal muhasebe ve denetimi) açmaksızın bugünkü iktisadî durumundan ileriye gidemez. Bu türden saçmalar, insanın düşüncesinin "evrim"in gerçek yolundan "uzaklaşmasına" izin vermek, bu yolun ne olduğunu anlayamamak demektir. Pratikte bu, küçük mülk sahipliği kapitalizmine doğru geriye çekmekle aynı şeydir.
Okuru, devlet kapitalizmine ilk kez bu "yüksek" değeri vermediğime ve aynı şeyi bolşevik iktidara gelmeden önce de yaptığıma inandırmak için, Eylül 1917'de yazılan Yaklaşan Bunalım ve Nasıl Mücadele Etmeli adlı broşürümden aşağıdaki parçayı aktarıyorum.
"Junker-kapitalist devletin, toprak sahibi-kapitalist devletin yerine, devrimci demokrat bir devlet, yani bütün ayrıcalıkları devrimci bir şekilde ortadan kaldıran ve en tam demokrasiyi devrimci bir şekilde uygulamaktan korkmayan bir [sayfa 428] devleti koymayı deneyin ve, gerçekten devrimci demokrat bir devletin varlığı halinde, tekelci devlet kapitalizminin, kaçınılmaz ve önlenmez bir biçimde, sosyalizme doğru bir adım ... olacağım göreceksiniz. ...
"Çünkü sosyalizm, devlet kapitalizmi tekelinden bir sonraki adımdır. ...
"Devlet kapitalizmi, sosyalizm için tam bir maddî hazırlık, sosyalizme bir başlangıç ve tarih merdiveninde sosyalizm adını alan basamakla arasında başka basamakların olmadığı bir basamaktır." (s. 27 ve 28.)
Bu satırların, Kerenski'nin iktidarda olduğu, proletaryanın devrimci iktidarını değil, sosyalist devleti değil, "devrimci-demokrat" devleti tartıştığımız bir sırada yazıldığına lütfen dikkat edin. Bu siyasal merdivende ne kadar yukarda durursak, Sovyetlerde sosyalist devlet ile proletaryanın diktatörlüğünü o kadar tam olarak birleştirebileceğimiz, "devlet kapitalizminden" o kadar daha az korkacağımız çok açık değil midir? Maddî, iktisadî ve üretken açıdan, henüz sosyalizmin "eşiğinde" olmadığımız açık değil midir? Ve sosyalizm kapısından geçmek için henüz varmamış olduğumuz "eşiği" aşmaktan başka yol olmadığı açık değil midir? ...
Aşağıdakiler de son derece öğreticidir.
Merkez Yürütme Komitesindeki tartışmamız sırasında Buharin, başka şeylerin yanısıra, uzmanlar için yüksek maaş sorununda, "kendilerinin", "Lenin'den daha çok sağda" olduklarını, çünkü Marx'ın da belirli koşullar altında bunun "tümünü satın almanın"[2*] (yani kapitalistler güruhunu, yani burjuvaziden bütün toprakları, fabrikaları, işletmeleri ve diğer üretim araçlarını satın almanın) işçi sınıfı bakımından daha yerinde [sayfa 429] olacağını söylediğini anımsarsak, bu konuda ilkelerden bir sapma görmediklerini söyledi.
Bu son derece ilgi çekici bir ifadedir. ...
Marx'ın düşüncesini dikkatle ele alalım.
Marx geçen yüzyılın yetmişlerinin, kapitalizmin tekelci evreye geçmeden önceki gelişmesinin son dönemindeki İngiltere'yi inceliyordu. O sırada İngiltere militarizmin ve bürokrasinin diğer herhangi bir ülkeye kıyasla daha az belirgin olduğu bir ülke, işçilerin burjuvaziyi "satın almaları" anlamında, sosyalizmi "barışçı" bir zaferle kazanmaları olasılığının en büyük olduğu bir ülkeydi. Ve Marx şöyle dedi; belirli koşullar altında işçiler, burjuvaziyi satın almayı elbette reddetmeyeceklerdir. Marx, ne kendisini ve ne de sosyalist devrimin gelecekteki liderlerini, biçim sorunlarına, devrimi gerçekleştirme yöntemlerine ve yollarına bağımlı kılmadı. Birçok yeni sorunun ortaya çıkabileceğini, devrim süreci içinde bütün durumun değişebileceğini, durumun devrim süreci içinde sık sık ve köklü bir biçimde değişebileceğini tam olarak kavramıştı.
Peki, Sovyet Rusya hakkında ne diyorsunuz? İktidar proletaryanın eline geçtikten sonra, ve sömürücülerin silahlı direnmesi ve sabotajları ezildikten sonra, o sırada sosyalizme barışçı bir geçiş başlamış olsaydı, yarım yüzyıl önce İngiltere'de mevcut olabilecek olan koşullara benzer belirli koşulların hüküm sürdüğü açık değil midir? İngiltere'de kapitalistlerin işçilere bağımlı kılınması o sırada şu koşullardan dolayı güvenlik altına alınmış olurdu: 1) Köylülüğün bulunmayışı yüzünden nüfus içinde işçilerin, proleterlerin mutlak ağırlığı (yetmişlerde İngiltere'de sosyalizmin tarım işçileri arasında son derece hızla yayılması konusunda insanı umutlandıran belirtiler vardı); 2) proletaryanın işçi sendikaları içinde mükemmel örgütlenişi (o sırada İngiltere bu bakımdan dünyadaki öncü ülkeydi); 3) yüzyıllar boyunca gelişen siyasal özgürlüğün eğittiği proletaryanın nispeten yüksek kültür düzeyi; [sayfa 430] 4) iyi örgütlenmiş İngiliz kapitalistlerinin siyasal ve iktisadî sorunları uzlaşma yoluyla halletme konusundaki eski alışkanlığı — o sırada, dünyanın herhangi başka bir ülkesinin kapitalistlerine kıyasla, İngiliz kapitalistleri çok daha iyi örgütlenmişlerdi (bu üstünlük şimdi Almanya'ya geçmiştir). O sırada, işçilerin, İngiliz kapitalistlerine barışçı yoldan boyuneğdirmelerinin mümkün olduğu fikrini yaratan koşullar bunlardı.
Bugün Rusya'da kapitalistlerin işçi sınıfı kargısında boyuneğmeleri, temel önem taşıyan belirli koşullar tarafından güvenlik altına alınmıştır (Ekim zaferi ve Ekimden Şubata kadar kapitalistlerin silahlı direniş ve sabotajlarının bastırılması). Ama Rusya'da ulaşılan zaferin önemli etmeni, nüfus içinde işçilerin, proleterlerin mutlak olarak ağır basması ve işçilerin yüksek bir örgütlenme düzeyinde olmaları değil, proletaryanın, yoksul ve hızla sefalete sürüklenmiş olanların desteğini sağlamasıdır. Son olarak, bizde, ne yüksek bir kültür düzeyi, ne de uzlaşma alışkanlığı vardır. Bu somut koşullar dikkate alınacak olursa, iki yöntemi aynı zamanda uygulayabileceğimiz ve uygulamak zorunda olduğumuz açıkça görülecektir. Yani bir yandan devlet kapitalizmini ya da herhangi bir uzlaşma biçimini reddeden ve vurgunculuk vasıtasıyla, yoksul köylüleri dolandırarak, vb. Sovyetlerin aldığı önlemlerin uygulanmasını engellemeye devam eden kültürsüz kapitalistleri acımasızca ezmeliyiz. Öte yandan ise uzlaşma yöntemini kullanmalıyız ya da "devlet kapitalizmini" kabul eden devlet kapitalizmini uygulamaya koyabilen ve on milyonlarca insana ürün sağlayan çok büyük çaptaki işletmelerin akıllı ve deneyimi^ örgütleyicileri olarak proletaryaya faydalı olan kültürlü kapitalistler satın almalıyız.
Buharin çok iyi yetişmiş bir marksist iktisatçıdır.
Bu nedenle, tam olarak sosyalizme geçişi kolaylaştırmak amacıyla, büyük üretimin örgütlenmesini muhafaza etmenin önemini işçilere öğreten Marx'ın tamamıyla haklı olduğunu [sayfa 431] anımsadı. Marx'ın (bir istisna olarak) öğrettiği şey (ve o zaman İngiltere bir istisnaydı), ceplerini iyice doldurmak koşuluyla, eğer koşullar kapitalistleri barış içinde boyuneğmeye ve kültürlü ve örgütlü bir biçimde sosyalizme gelmeye zorlayacak gibiyse, kapitalistlerin ceplerini doldurmanın ve onları satın almanın kabul edilebilir bir düşünce olmasıydı.
Ama Buharin, Rusya'daki bugünkü durumun kendine özgü nitelikleri üzerinde yeteri kadar düşünmediği için hataya düştü. Bizler, Rus proletaryası, siyasal düzenimiz bakımından, işçilerin siyasal iktidarının kuvveti bakımından, İngiltere ve Almanya gibi herhangi bir ülkeden daha ilerdeyiz; ancak iyi bir devlet kapitalizminin örgütlenmesi, kültür düzeyimiz ve sosyalizmin "kuruluşu" için maddî ve üretken hazırlık derecesi bakımından Batı Avrupa'nın en geri ülkesinden de geriyiz. Bu, olağanüstü bir durumdur. Bugünkü kendine özgü durumun, Sovyet hükümetinin hizmetine girmeye ve "devlet" sanayiini mümkün olan en geniş çapta örgütlemeye samimî olarak yardıma hazır olan kapitalistler arasındaki en kültürlü, en becerikli ve en yetenekli örgütleyicileri "satın almak" için, işçilerin kendine özgü bir öneride bulunmalarını gerektirdiği açık değil midir? Bu kendine özgü durumda, her ikisi de küçük-burjuva doğaya sahip olan iki hatayı engellemek için elimizden geleni ardımıza koymamamız gerektiği açık değil midir? Öte yandan, iktisadî "kuvvetlerimiz"le siyasal kuvvetlerimiz arasında dengesizlik olduğunu kabul ettiğimize göre, iktidarı devralmamamız gerektiği sonucuna varmak, onarılmaz bir yanılgı olurdu. Böyle bir iddia ancak, daima böyle bir "ihtilâfın olabileceğini, doğanın gelişmesinde olduğu kadar, toplumun gelişmesinde de onun daima varolduğunu —tek başlarına alındıklarında herbirinin tek-yanlı olacağı ve belli bir tutarsızlık taşıyacağı— ancak bir dizi girişimle bütün ülkelerin proletaryanın devrimci işbirliği ile tam bir sosyalizmin yaratılabileceğini unutan [sayfa 432] "keçe içindeki adam" tarafından ileri sürülebilir.
Öte yandan, kendilerini "parlak" devrimciliğe kaptıran ama geçiş döneminin en zorlu aşamalarını hesaba katan ağırbaşlı, düşünceli ve temkinli devrimci çalışmayı yürütmekten âciz olan, yüksek sesli laf ebelerine dolu dizgin gitme olanağını vermek açık bir yanılgı olur.
Bereket versin, devrimci partilerin gelişmesi tarihi ve bolşevizmin onlara karşı yürüttüğü mücadelenin tarihi, bize, çok belirgin bir biçimde tanımlanmış tipleri miras bırakmıştır. Bunlar arasında, sol sosyalist-devrimciler ve anarşistler kötü devrimciliğin en göze çarpan örnekleridir. Şimdi bunlar "sağ bolşeviklerin" "uzlaşmasına" karşı avazları çıktığı kadar —bir sinir bunalımına kapılmışçasına, kendilerini yırtarcasına— bağırıyorlar. Ama "uzlaşma"da kötü olanın ne olduğunu, ve "uzlaşma"nın neden tarih tarafından ve devrimin akışı içinde haklı olarak mahkûm edildiğini düşünmekten âcizdirler.
Kerenski zamanında uzlaşma, iktidarın emperyalist burjuvaziye teslim edilmesine yolaçtı. Her devrimin temel sorunu, iktidar sorunudur. Ekim-Kasım 1917'de bolşeviklerin bir kesiminin uzlaşması, ya proletaryanın iktidarı ele geçirmesinden korkmaları ya da sadece sol sosyalist-devrimciler gibi "güvenilmez yoldaşlar"la değil, düşmanla, Kurucu Meclisin dağıtılması, Bogayevski'lerin amansızca bastırılması, sovyet kurumlarının tam olarak kabulü gibi temel sorunlarda ve her elkoyma girişiminde kaçınılmaz olarak bize engel olacak olan çernovcular ve menşeviklerle de iktidarı eşit olarak paylaşma arzusunda olmaları anlamını taşıyordu.
Sonuncusu, bizi, kaçınılmaz olarak, Kurucu Meclisin dağıtılması, Bogayevski'lerin acımasızca bastırılması, sovyet kurumlarının evrensel olarak kurulması ve bütün kamulaştırma eylemleri gibi temel sorunlarda engelleyecekti.
Şimdi iktidar ele geçirilmiş, korunmuş ve, "güvenilmez yoldaşlar "in dahil olmadığı, tek bir partinin, proletarya [sayfa 433] partisinin elinde toplanmıştır. İktidarı paylaşma gibi, proletaryanın burjuvazi üzerindeki devrimci iktidarını reddetme gibi bir sorunun olmadığı, olamayacağı günümüzde uzlaşmalardan sözetmek, ezberlenen ama anlaşılmamış olan sözleri bir papağan gibi yinelemekten başka bir şey değildir. Ülkeyi yönetebileceğimiz ve yönetmemiz gereken bir duruma ulaştığımız bir sırada, masraftan kaçınmaksızın, kapitalizmin yetiştirdiği en etkin unsurları yanımıza kazanmak için, küçük mülk sahibi unsurun yolaçtığı dağılmaya karşı onları hizmetimize almak için çalışmamızı bir "uzlaşma" olarak tanımlamak, sosyalist kuruluşun iktisadî görevlerini çözmede tam bir yeteneksizliği ortaya koymaktadır.
AYNÎ VERGİ, SERBEST TİCARET VE AYRICALIKLAR
Yukarda aktarılan 1918 tartışmalarında, gerekli görülen dönemlerin uzunluğu bakımından bazı hatalar vardır. Bu dönemler, o zaman umulduğundan, çok daha uzun sürdü. Bu şaşırtıcı değildir. (Âma ekonomik yaşamımızın ana unsurları aynı kalmıştır. Pek çok durumda köylü "yoksullar" (proleterler ve yarı-proleterler), orta köylü haline gelmiştir. Bu, küçük mülk sahibi, küçük-burjuva "unsur "da bir artışa yolaçmıştır. 1918-1920 arasındaki içsavaş, ülkenin mahvını büyük çapta artırmış, onun üretici güçlerinin yeniden yerine konmasını önlemiş ve proletaryaya herhangi başka bir sınıftan daha çok zarar vermiştir. Buna başka şeylerin yanısıra, başlıca yakıtımız olan odunun taşınmasında köylülerin atlarından yararlanılmasını engellediği için ulaşımın ve sanayiin düzelmesini daha da geciktiren 1920 mahsulünün kötülüğü, hayvan yemi kıtlığı ve, hayvanların ölmesi de eklendi.
Bunun sonucunda, 1921 ilkyazında siyasal durum, derhal, alınacak, kararlı ve önemli önlemlerle köylünün durumunun düzeltilmesini ve onların üretici güçlerinin artırılmasını gerektiriyordu. [sayfa 434]
Neden köylülerin de, işçilerin değil?
Çünkü işçilerin durumunu düzeltmek için, tahıllara ve yakıta gereksinme vardır. Bir bütün olarak ulusal ekonomi açısından, en büyük "engel" şimdi budur. Tahılların üretimini ve toplanmasını ve yakıtların toplanmasını ve ulaştırılmasını geliştirmek, ancak köylülerin koşullarını düzeltmekle, ve onların üretici güçlerini artırmakla mümkün olabilir. İşe köylülerden başlamalıyız. Bunu anlayamayanlar, ve köylülerin bu ön plana çıkarılmasını, bunu proletaryanın devrimci iktidardan "vazgeçme" ya da vazgeçmeye benzer bir şey olarak görenler, bir an durup düşünmüyorlar ve laflara kapılıyorlar. Proletaryanın diktatörlüğü, proletaryanın politikayı yönetmesi demektir. Öncü ve egemen sınıf olarak proletarya, politikayı ilkönce en önemli, en "can sıkıcı" sorunu çözecek şekilde yönetmesini bilmelidir. Bugün için en ivedi şey, köylü Sarımının üretici güçlerini derhal artıracak olan önlemleri almaktır. İşçilerin içinde bulunduğu koşulları iyileştirmek ve işçilerle köylüler arasındaki ittifakı sağlamlaştırmak, proletaryanın diktatörlüğünü kuvvetlendirmek ancak bu yolla mümkün olacaktır. İşçilerin durumunu bu yoldan düzeltmeyi reddeden proleter ya da proletarya temsilcisi, gerçekte beyaz muhafızların ve kapitalistlerin suç ortağı olacaktır. Çünkü bu yolu reddetmek, işçilerin meslekî çıkarlarını onların sınıf çıkarlarına üstün tutmak, bütün işçi sınıfının, onun diktatörlüğünün büyük toprak sahiplerine ve kapitalistlere karşı köylülerle ittifakını, emeğin sermayenin boyunduruğundan kurtuluşu için mücadeledeki öncü rolünü, işçilerin günlük, geçici ve kısmî çıkarları uğruna feda etmek demektir.
Bunun için, yapılması gereken ilk iş, köylülerin üretici güçlerini artıracak ivedi ve ciddî önlemlerin alınmasıdır.
Bu, besin politikamızda ciddî bir değişiklik olmadan yapılamaz. Böyle bir değişiklik, fazla ürüne elkonması sistemi yerine hiç değilse yerel ekonomik değişimde, vergi [sayfa 435] ödendikten sonra, geri kalan ürünün serbest ticarete konu olmasını gerektiren aynî verginin konmasıydı.
Aynî verginin, fazla ürüne elkonması sisteminin yerini almasının özü nedir?
Bu konuda yanlış fikirler yaygındır. Bu yanlış fikirler temel olarak, geçişin anlamını araştırmak ya da onun gerektirdiği şeyleri saptamak için hiç bir çabanın gösterilmemesi, değişmenin genel olarak komünizmden genel olarak burjuva düzenine doğru olduğunun düşünülmesi olgusundan kaynaklanmaktadırlar. Bu hatayı önlemek için, kaçınılmaz olarak, Mayıs 1918'de söylenenlere atıfta bulunmak gerekir.
Aynî vergi, aşırı kıtlık, yıkıntı ve savaş yüzünden başvurmak zorunda kaldığımız kendine özgü Savaş Komünizminden, ürünlerin sosyalist değişimine düzenli geçişin biçimlerinden biridir. Buna karşılık, ürünlerin sosyalist değişimi ise, nüfusa küçük köylünün egemen olmasının yarattığı kendine özgü koşullarıyla, sosyalizmden komünizme geçişin biçimlerinden biridir.
Bu kendine özgü "Savaş Komünizmi" sırasında, köylüden bütün fazla ürününü —ve bazan sadece fazla ürünü değil, köylünün yiyecek olarak muhtaç olduğu ürünün bir kısmını da— ordunun gereksinmesini karşılamak ve işçileri beslemek amacıyla aldık. Bunun çoğunu, ilerde karşılığını para olarak ödemek üzere, borç olarak aldık. Bunu yapmasaydık, mahvolmuş (bir küçük köylü ülkesinde büyük toprak sahiplerini ve kapitalistleri yenmemiz mümkün olamazdı. (Sömürücülerimizin dünyanın en kuvvetli ülkelerinden yardım almalarına karşın) zafer kazanmamız, sadece işçi ve köylülerin kurtuluşları için verdikleri mücadelede kahramanlık mucizeleri yaratabileceklerini değil, menşeviklerin, sosyalist-devrimcilerin ve Kautsky ve şürekâsının bu "Savaş Komünizmi" yüzünden bizi itham ettikleri zaman burjuvaziye uşaklık ettiklerini de gösterdi. Bu, bizim lehimize bir husustur. [sayfa 436]
Ama, lehimime olan bu hususun gerçekte nereye kadar gittiğini bilmek de, aynı derecede zorunludur. Savaş ve yıkım, bizi, "Savaş Komünizmi"ne başvurmak zorunda bıraktı, Bu, proletaryanın iktisadî görevlerine uygun düşen bir politika değildi, olamazdı. Geçici bir önlemdi. ^Bir küçük köylü ülkesinde iktidarda bulunan proletaryanın doğru politikası, köylünün gereksinme duyduğu mamul mallar karşılığında köylüden tahıl almaktır. Ancak böyle bir yiyecek politikası proletaryanın görevlerine uygun düşer; ancak böyle bir politika sosyalizmin temellerini kuvvetlendirebilir ve onu tam zafere götürebiliri
Aynî vergi böyle bir politikaya geçiştir. Hâlâ öylesine bir yıkıntı içindeyiz, öylesine savaş (dünkü savaşın ve kapitalistlerin açgözlülüğü ve hiddeti yüzünden yarın patlak verebilecek olan savaş) yükünün altında ezilmiş bir durumdayız ki,/köylülerden aldığımız tahılın hepsi karşılığında', onlara mamul mallar verebilecek durumda değiliz. Bunu bildiğimizden, aynî vergiyi koyuyoruz, yani (ordu ve işçiler için) gereksinme duyduğumuz tahılın asgarisini bir vergi biçiminde alacak ve gerisini mamul maddelerle değişeceğiz.
Ancak, şunları unutmamalıyız: yoksulluğumuz ve yıkıntımız o kadar büyüktür ki, tek bir hamlede büyük-çapta sosyalist devlet sanayiini kuramayız. Bu, büyük sanayi merkezlerinde geniş tahıl ve yakıt stokları biriktirmek, yıpranmış makinelerin yerine yenilerini koymakla vb. gerçekleştirilebilir. Deneyimlerimiz bizi şuna inandırmıştır: bunlar bir hamlede yapılamaz. Ve biliyoruz ki, yıkıcı emperyalist savaştan sonra en zengin ve en ileri ülkeler bile bu sorunu ancak yıllar süren bir dönem sırasında çözebileceklerdir. Bu yüzden, belirli bir oranda devlet makinelerinde büyük hammadde, yakıt ve besin stoklarına gereksinme duymayan ve köylü tarımına derhal yardım elini uzatabilecek ve onun üretici güçlerini artırabilecek olan küçük sanayiin yeniden kurulmasına yardımcı olmak zorunludur. [sayfa 437]
Bunun sonucu ne olacaktır?
Sonuç, küçük-burjuvazinin ve kapitalizmin belirli bir miktar (yerel) serbest ticaret temeli üzerinde canlanması olacaktır. Bundan hiç kuşku yoktur. Buna gözlerimizi kapamak gülünç olur.
Şu soru ortaya çıkar: bu gerekli midir? Haklı gösterilebilir mi? Tehlikeli değil midir?
Bunun gibi pek çok soru sorulmaktadır ve çoğu durumda bu, soruları soranların en azından basitliğini ortaya koymaktadır.
Benim, Mayıs 1918'de, ekonomimizde çeşitli toplumsal-ekonomik kuruluşların unsurlarının (bileşeni oluşturan parçalarının) varlığını ne şekilde tanımladığımı inceleyin. Hiç kimse —Ataerkil, yani yarı-barbar sistemden sosyalist sisteme kadar— ekonominin bu beş biçiminin, bu beş aşamanın (ya da bileşeni oluşturan parçanın) varlığını yadsıyamaz. Bir küçük köylü ülkesine kısmen ataerkil, kısmen küçük-burjuva olan küçük köylü "yapı"sının egemen olduğu kendinden bellidir. Değişim varolduğuna göre, küçük ekonominin gelişmesi, küçük-burjuva-kapitalist gelişmedir. Bu, sokaktaki adamın günlük deneyimi ve gözlemiyle bile doğrulanan, karşı çıkılmaz bir gerçek, ekonomi politiğin basit bir gerçeğidir. Bu ekonomik gerçeklik karşısında, sosyalist proletarya nasıl bir politika izleyebilir? Tahıl ve hammadde karşılığında, küçük köylüye, büyük-çapta sosyalist sanayiin ürettiği mallardan bütün istediklerimi verilmelidir? Bu en çok arzu edilen ve en "doğru" politikadır; başlattığımız politika budur. Ama bütün malları veremeyiz; bundan çok uzağız. Bunu yakın bir zamanda da yapamayız. Hiç değilse ülkenin elektriklendirilmesinin ilk aşamasını tamamlamadan bunu yapamayacağız. O halde, ne yapılmalıdır? Ya, özel, devlete ait olmayan değişimin, yani ticaretin, yani milyonlarca küçük üreticinin bulunduğu yerde kaçınılmaz olan kapitalizmin gelişmesine kilit vurmaya, tamamen yasaklamaya çalışılmalıdır. Ama böyle [sayfa 438] bir politika, onu uygulamaya çalışan parti için, aptalca bir iş ve intihar etmek demek olur. Aptalca olur; çünkü böyle bir politika iktisadî bakımdan olanaksızdır. İntihar etmek demek olur çünkü böyle bir politikayı uygulamaya çalışan parti kaçınılmaz olarak yıkımla karşılaşır. Bazı komünistlerin tam anlamıyla böyle bir politikayı benimsedikleri için "düşündükleriyle, söyledikleriyle ve yaptıklarıyla" hata işlediklerini , kendimizden gizlemeye gerek yoktur. Bu hataları düzeltmeye çalışacağız. Bu hataları mutlaka düzeltmeliyiz, yoksa işlerimiz kötü gidecektir.
Ya da, (ve bu mümkün olan en son ve tek akla-uygun politika olur) kapitalizmin gelişmesine kilit vurulmamalı, onu yasaklamaya çalışılmamalı; bunun yerine, onu, devlet kapitalizmi kanalına yöneltmeye çalışılmalıdır. Bu, iktisadî bakımdan mümkündür, çünkü devlet kapitalizmi —şu ya d,a bu biçimde, şu ya da bu derecede— genel olarak serbest ticaretin ve kapitalizmin Unsurlarının bulunduğu her yerde vardır.
Sovyet devleti ve proletarya diktatörlüğü, devlet kapitalizmi ile birleştirilebilir mi? Bunlar birbiriyle bağdaşabilir mi?
Elbette bağdaşabilir. Mayıs 1918'de iddia ettiğim, tam olarak bu idi. Mayıs 1918'de bu hususu tanıtladığımı umarım. Bundan da öteye, o zaman, küçük mülk sahibi (hem küçük ataerkil, hem küçük-burjuva) unsurla kıyaslandığında, devlet kapitalizminin ileri bir adım olduğunu tanıtladım. Devlet kapitalizmini yalnızca sosyalizmle kıyaslayanlar, bir sürü hata işliyorlar. Çünkü bugünün iktisadî ve siyasal koşulları altında, devlet kapitalizmini, küçük-burjuva üretimiyle de kıyaslamak gerekir.
Hem teorik, hem pratik bakımdan bütün sorun, kapitalizmin (belirli bir dereceye kadar ve belirli bir 3Üre için kaçınılmaz olan) gelişmesini, devlet kapitalizmi kanalına yöneltmenin doğru yöntemlerini bulmak; uzak olmayan bir gelecekte devlet kapitalizminin sosyalizme dönüşmesini güvence altına [sayfa 439] almak için onu hangi koşullarla çevrelemenin gerektiğini saptamaktır.
Bu sorunun çözümüne yaklaşmak için, her şeyden önce, sovyet sistemimiz içinde, sovyet devletimiz çerçevesi içinde devlet kapitalizminin pratikte ne olacağını ve ne olabileceğini mümkün olan en belirgin bir şekilde gözümüzde canlandırmalıyız,
Sovyet hükümetinin, kapitalizmin gelişmesini devlet kapitalizmi kanalına yöneltmesinin, devlet kapitalizmi "aşılama"sının en basit örneği, ayrıcalıklardır. Şimdi hepimiz ayrıcalıkların gerekli olduğu konusunda anlaşıyoruz; ama hepimiz ayrıcalıkların ne anlama geldiği üzerinde düşünmüyoruz. Yukarıda değindiğimiz ekonomi biçimlerinin ışığı altında ve onların karşılıklı ilişkileri açısından, sovyet sistemi altında ayrıcalıklar nedir? Bunlar, küçük mülk sahibi (ataerkil ve küçük-burjuva) unsura karşı sovyet devleti yani proleter devleti ile devlet kapitalizmi arasında bir ittifak, bir blok, bir anlaşmadır. Ayrıcalığı olan bir kapitalisttir. İşini, kapitalist yoldan, kâr amacıyla yönetir. Normal kârın ötesinde ve üstünde, fazla kâr elde etmek amacıyla; ya da başka türlü sağlayamayacağı veya büyük zorlukla sağlayabileceği hammaddeyi elde etmek amacıyla, proleter hükümeti ile bir anlaşma yapmayı istemektedir. Üretici güçlerin gelişmesiyle, derhal ya da çok kısa bir süre içinde malların miktarında artış sağlayarak, sovyet hükümeti kazançlı çıkar. Diyelim ki, yüz tane petrol alanına, maden ve orman bölgesine sahibiz. Bütün bunları geliştiremiyoruz, çünkü makinelere, yiyeceğe ve ulaşım olanaklarına sahip değiliz. Ve bu yüzden de diğer bölgelerin geliştirilmesi için hemen hemen hiç bir şey yapamıyoruz. Büyük işletmelerin yetersiz gelişme düzeyi yüzünden, küçük mülk sahibi unsur her bakımdan yoğunluk kazanmaktadır, ve bu husus çevredeki (ve sonra bütün) köylü tarımının yıkılmasında onun üretici güçlerinin azalmasında, sovyet hükümetine olan güveninin azalmasında, hırsızlığın ve küçük (en tehlikeli) vurgunculuğun, [sayfa 440] vb. yayılmasında yansımaktadır. Sovyet hükümeti, ayrıcalıklar yoluyla, devlet kapitalizmini "aşılayarak" küçük üretime karşı büyük üretimi, geri üretime karşı ileri üretimi, el üretimine karşı makine üretimini kuvvetlendiriyor. Ve sovyet hükümeti, büyük sanayiin imal ettiği mallardan (onun verim yüzdesinden) daha çok miktarda sağlıyor ve küçük-burjuva anarşik ilişkilere karşı, devletin düzenlediği iktisadî ilişkileri kuvvetlendiriyor. Ayrıcalıklar politikasının olumlu ve dikkatli bir şekilde uygulanması, işçilerin ve köylülerin içinde bulundukları koşulların ve sanayiin durumunun (fazla yüksek olmayan, belirli bir derecede) hızla iyileştirilmesinde bize yardımcı olacaktır. Elbette ki, bu belirli fedakârlıklar, en değerli ürünlerden on milyonlarca pud'un[3*] kapitalistlere teslim edilmesi pahasınadır. Ayrıcalıkların, bizim için yararlı ve tehlikesiz olan derecesi ve koşullara, kuvvet ilişkilerine bağlıdır ve mücadele tarafından tayin edilecektir; çünkü ayrıcalıklar da, mücadelenin bir biçimi, sınıf mücadelesinin başka bir biçimde sürdürülmesidir ve hiç bir şekilde sınıf mücadelesinin yerine sınıflar arasında barışın konması değildir. Mücadelenin biçimlerini pratik tayin edecektir.
Sovyet sistemi içindeki diğer devlet kapitalizmi biçimleriyle karşılaştırıldığında, ayrıcalıklar biçiminde devlet kapitalizmi, belki de, en basit, en belirgin, açık ve en kesin olarak tanımlanmış olandır. Burada, en kültürlü, en ileri Batı Avrupa kapitalizmi ile resmî, yazılı bir anlaşmamız var. Kazançlarımızı ve kayıplarımızı, haklarımızı ve yükümlülüklerimizi tam olarak biliyoruz. Ayrıcalıkları ne kadar süre için verdiğimizi biliyoruz. Eğer anlaşma böyle bir tazminatı öngörüyorsa, anlaşmanın sona ermesinden önce tazminatın koşullarını biliyoruz. Dünya kapitalizmine belirli bir "haraç" ödüyoruz; ona bir "fidye" vererek şu ya da bu formüllerle "kendimizi kurtarıyoruz" ve derhal sovyet hükümetinin [sayfa 441] durumunun istikrar kazanmasında belirli bir artış, ekonomimizin koşullarında bir iyileşme sağlıyoruz. Ayrıcalıklar bakımından bütün güçlük, bir ayrıcalık anlaşması yaparken, bütün koşulları iyi düşünmek ve tartmakta ve sonra anlaşmanın yerine getirilişini gözetmeyi başarmakta yatar. Hiç kuşkusuz, burada güçlükler vardır; ve olasıdır ki, başlangıçta hatalar yapmak kaçınılmazdır. Ama bu güçlükler, toplumsal devrimin diğer sorunlarıyla karşılaştırıldığında ve özellikle devlet kapitalizmini geliştirmenin, ona yol vermenin ve onu aşılamanın diğer biçimlerinde sözkonusu olan güçlüklerle karşılaştırıldığında, önemsizdir.
Aynî verginin uygulanmasından bütün Parti ve sovyet işçilerinin karşısında duran en önemli görev, "ayrıcalıklar" politikasının temel ilkelerini (yani, "ayrıcalıklar" politikasına benzeyen, devlet kapitalizmini), kapitalizmin diğer biçimlerine, serbest ticarete, yerel dolaşıma, vb. uygulamayı başarmaktır.
Kooperatifleri ele alalım. Aynî vergi kararnamesinin, kooperatif yönetmeliklerinin derhal yeniden düzenlenmesini ve "özgürlüklerinin" ve haklarının belirli bir miktarda genişletilmesini gerektirmiş olması şaşırtıcı değildir. Kooperatifler de, devlet kapitalizminin, daha az basit olan diğer bir biçimidir. Çizgileri daha az belirgindir, daha karmaşıktır ve bundan dolayı hükümetimiz için daha büyük pratik güçlükler doğurmaktadır. Küçük meta üreticileri kooperatifleri (işçi kooperatiflerinden değil, bir küçük köylü ülkesinde kooperatiflerin egemen ve tipik biçimi olan bu kooperatiflerden söz-ediyoruz) kaçınılmaz olarak kapitalist ilişkiler doğurur, gelişmelerini kolaylaştırır, küçük kapitalistleri ön plana iter ve en çok onlara yararlı olur. Bu başka türlü olamaz, çünkü ülkemizde küçük mülk sahipleri ağır basmaktadır ve değişim mümkün ve zorunludur. Bugün Rusya'ya egemen olan koşullar altında, kooperatif topluluklara verilen özgürlük ve haklar, kapitalizme verilen özgürlük ve haklardır. Bu, apaçık [sayfa 442] gerçeğe gözlerimizi yummak, aptallık ya da suç olur.
Ancak, özel kapitalizmin tersine, sovyet yönetimi altındaki "kooperatif" kapitalizmi, devlet kapitalizminin bir çeşididir ve bu yüzden bugün için elbette ki belirli ölçüler içinde, bizim için yararlıdır. Aynî vergi (vergi şeklinde alınanın üstünde, ve ötesinde kalan) fazla ürünün serbestçe satılması demek olduğuna göre, kapitalizmin bu gelişmesini —çünkü serbest pazar, kapitalizmin gelişmesi demektir— kooperatif kapitalizmi kanalına yöneltmek için elimizden gelen her şeyi yapmalıyız. Kooperatif kapitalizmi, muhasebeyi denetimi, gözetimi ve devletle (bu durumda sovyet devletiyle) kapitalist arasında sözleşmeye dayanan ilişkilerin kurulmasını kolaylaştırması bakımından devlet kapitalizmine benzer. Sadece yukarda belirtilen nedenlerden ötürü değil, milyonlarca insanın ve daha sonra nüfusun tümünün birleştirilmesini, örgütlenmesini kolaylaştırdığı için de (ve bu, daha sonraki devlet kapitalizminden sosyalizme geçiş açısından büyük bir kazançtır) kooperatif ticaret, özel ticaretten çok daha yararlı ve kullanışlıdır.
Devlet kapitalizmi biçimleri olarak ayrıcalıklarla kooperatifleri kıyaslayalım. Ayrıcalıklar, büyük makine sanayiine dayanır; kooperatifler, küçük sanayie, el zanaatlarına ve hatta kısmen ataerkil sanayie dayanır. Herbir ayrıcalık anlaşması, tek bir kapitalisti, tek bir firmayı, bir ticarî firmalar birliğini, karteli ya da tröstü ilgilendirir. Kooperatif topluluklar, binlerce hatta milyonlarca küçük mülk sahibini içine alır. Ayrıcalıklar belirli bir süre için yapılan belirli bir anlaşmaya izin verir ve hatta bunların varlığını gerektirir. Kooperatif topluluklar, ne belirli bir anlaşmaya ne de belirli bir sureye izin vermez. Kooperatiflerle ilgili yasayı yürürlükten kaldırmak, bir ayrıcalık anlaşmasını iptal etmekten zordur. Ancak bir anlaşmanın iptali, kapitalist ile yapılan iktisadî ittifakın, ya da iktisadî "birlikte yaşamanın" pratik ilişkilerinde anî bir bozulma anlamına gelir; oysa, kooperatif [sayfa 443] yasasının ya da herhangi bir yasanın yürürlükten kaldırılması, ne sovyet hükümeti ile küçük kapitalistler arasındaki pratik "birlikte yaşamayı" derhal ortadan kaldırır, ne de genel olarak, günlük ekonomik ilişkileri ortadan kaldırabilir. Ayrıcalık sahiplerini "gözetlemek" kolaydır; ama kooperatifçileri gözetlemek kolay değildir. Ayrıcalıklardan sosyalizme geçiş, büyük bîr üretim biçiminden, başka büyük bir üretim biçimine geçiştir. Küçük mülk sahipleri kooperatiflerinden sosyalizme geçiş, küçük üretimden büyük üretime geçiştir, yani daha karmaşık bir geçiştir. Ancak başarıya ulaştığı takdirde, nüfusun daha geniş yığınlarım kapsayabilir, bütün "yeniliklere" inatla direnen, eski, sosyalizm-öncesi ve hatta kapitalizm-öncesi ilişkilerin derin ve daha güçlü köklerini söküp atabilir. Ayrıcalıklar politikası, başarıya ulaştığı takdirde, bize, modern, ileri kapitalizm düzeyi üzerine kurulu, —bizimkilerle kıyaslandığında— mükemmel olan birkaç büyük işletme sağlayacaktır. Birkaç on yıl sonra bu işletmeler tamamen bize geçecektir. Kooperatif politikası, başarıya ulaştığı takdirde, küçük ekonominin yükselmesi ve onun belirsiz bir süre içinde, gönüllü birleşme temeli üzerinde büyük üretime geçişini kolaylaştırma sonucunu verecektir.
Devlet kapitalizminin bir üçüncü biçimini ele alalım. Devlet, kapitalisti, bir tüccar olarak kaydeder ve devlet mallarının satışı ve küçük üreticinin mallarının satın alınması üzerinden ona belirli bir komisyon öder. Bir dördüncü biçim: Devlet, kendisine ait olan bir sınaî kuruluşu, petrol alanını, orman bölgesini, toprağı vb. kapitalist girişimciye belirlibir süre için kiralar. Bu kiralama bir ayrıcalık sözleşmesine çok benzer. Devlet kapitalizminin bu son iki biçimi üzerinde ne sözedilir, ne düşünülür, ne de gözlem yapılır. Bu güçlü ve akıllı olduğumuz için değil, zayıf ve aptal olduğumuz içindir: "çıplak gerçeğin" içine dikine bakmaktan korkarız ye çoğu zaman "büyük bir aldanışa" boyuneğeriz. Durmadan [sayfa 444] kapitalizmden sosyalizme "geçtiğimizi" yineliyoruz, ama "bizim" kim olduğumuza ilişkin açık bir tablo elde etmek sıkıntısına katlanmıyoruz. Bunu unutmamamız için, 5 Mayıs 1918 tarihli makalemde sıraladığım ulusal ekonomimizi meydana getiren bütün unsurların —eksiksiz— bütün listesini daima aklımızda tutmalıyız. "Biz", proletaryanın öncü, ileri müfrezesi, doğrudan doğruya sosyalizme geçiyoruz; ama ileri müfreze bütün proletaryanın küçük bir kesiminden, bütün proletarya ise bütün nüfusun küçük bir kesiminden ibarettir. Ve "bizim" sosyalizme doğrudan geçiş sorunumuzu başarıyla çözebilmemiz için, kapitalizm-öncesi ilişkilerden sosyalizme geçiş için hangi ara yolların, yöntemlerin, vasıtaların ve araçların gerekli olduğunu anlamalıyız. Bütün sorun budur.
RSSFC'nin haritasına bir bakın. Vologda'dan kuzeye, Rostov-on-Don'dan ve Saratov'dan güney-doğuya, Orenburg'-dan ve Omsk'dan güneye, Toms'dan kuzeye, düzinelerle büyük uygar devletlerin yer alabileceği kadar büyük alanlar vardır. Ve bütün bu alanlar üzerinde ataerkillik, yarı-barbarlık ve tam barbarlık egemendir. Köyleri, demiryollarından, yani kültürle, kapitalizmle, büyük üretimle, büyük kentlerle maddî ilişkiden ayıran fersahlarca uzanan patikaların bulunduğu, daha doğrusu patikaları bile olmayan toprakların bulunduğu Rusya'nın geri kalan uzak köylü bölgelerine ne demeli? Ataerkillik, oblomovizm ve yarı-barbarlık bu bölgelerde de egemen değil mi?
Rusya'ya egemen olan bu koşullardan sosyalizme doğrudan geçiş, düşünülebilir mi? Evet, bir dereceye kadar düşünülebilir, ancak, tamamlanmış olan dev bir bilimsel çalışmanın sayesinde niteliğini artık tam olarak bildiğimiz bir koşulla. Bu koşul, elektriklendirmedir. Eğer düzinelerle yerel elektrik enerjisi istasyonu inşa edersek (bunların nerede ve nasıl inşa edileceğini biliyoruz), bu istasyonlardan bütün köylere elektrik enerjisi verebilirsek, yeterli sayıda elektrik [sayfa 445] motoru ve diğer makineleri sağlayabilirsek, ataerkillikle sosyalizm arasında ara bağlantılara ya da geçiş aşamalarına gereksinmemiz olmayacak ya da çok az olacak. Ama biliyoruz ki, bu "tek" koşulun birinci aşamasını tamamlamak için en azından on yıl gereklidir. Bu sürecin kısalması, İngiltere, Almanya ya da Amerika gibi ülkelerde proletarya devriminin zafere ulaşması halinde ancak düşünülebilir.
önümüzdeki birkaç yıl içinde, ataerkillikten, küçük üretimden sosyalizme geçişi kolaylaştıracak ara bağlantılar üzerinde düşünmeyi öğrenmeliyiz. "Bizler" daha hâlâ, sık sık "kapitalizmin kötü, sosyalizmin iyi" olduğu iddiasını yineleyip duruyoruz. Ama böyle bir iddia yanlıştır; çünkü bu iddia, bütün varlığını sürdüren ekonomik biçimleri hesaba katmamakta ve aralarından sadece ikisini seçip almaktadır.
Sosyalizmle kıyaslandığında kapitalizm kötüdür. Küçük üreticilerin dağınıklığıyla ilgili olan ataerkillikle, küçük üretimle, bürokrasiyle kıyaslandığında kapitalizm iyidir. Küçük üretimden doğrudan doğruya sosyalizme geçmemiz mümkün olmadığı sürece, küçük üretimin ve değişimin basit bir sonucu olan bir miktar kapitalizm kaçınılmazdır. Ve, bunun için, küçük üretimle sosyalizm arasındaki ara bağlantı olarak, üretici güçleri artırmanın bir aracı, bir yolu, bir yöntemi olarak kapitalizmden yararlanmalıyız (ve özellikle onu devlet kapitalizmi kanalına yöneltmeliyiz).
Bürokrasinin kötülüklerinin ekonomik yönüne bir gözatın. 5 Mayıs 1918'de bunların hiç birisini görmemekteyiz. Ekim devriminden altı ay sonra, eski, bürokratik mekanizmayı tepeden tırnağa değiştirdikten sonra onun kötülüklerinden hiç birini hissetmedik.
Aradan bir yıl geçti. Rus Komünist Partisinin Sekizinci Kongresinde (18-23 Mart 1919) yeni bir parti programı kabul edildi ve bu programda —tehlikeyi kabul etmekten korkmayarak, onu ortaya koymayı, teşhir etmeyi, gözler önüne sermeyi, ona karşı savaşma fikrini ve iradesini, enerjisini ve eylemini [sayfa 446] uyandırmayı arzu ederek— açıkça "Sovyet sisteminde bürokrasinin kısmî bir canlanışı"ndan sözediyoruz.
Aradan iki yıl daha geçti. 1921 ilkyazında, bürokrasi sorununu görüşen Sovyetlerin Sekizinci Kongresinden (Aralık 1920) sonra, ve bu kötülüklerin tahlili ile ilgili görüş ayrılıklarını toplayan Rus Komünist Partisi Onuncu Kongresinden (Mart 1921) sonra, bu kötülüklerin daha açık, daha belirgin ve daha tehdit edici bir şekilde durduğunu görüyoruz. Bürokrasinin iktisadî kökleri nelerdir? İki temel kökü vardır: gelişmiş bir burjuvazi, birinci olarak, işçilerin (ve kısmen köylülerin) devrimci hareketine karşı kullanılmak üzere öncelikle askerî olan bürokratik bir işleyişe ve ikinci olarak yargısal vb. işleyişe gereksinme duyar. Bizde bu yoktur. Bizim mahkemelerimiz, burjuvaziye karşı yöneltilen sınıf mahkemeleridir. Ordumuz, burjuvaziye karşı yöneltilmiş bir sınıf ordusudur. Bürokrasinin kötülükleri orduda değil, ona hizmet eden kurumlarda vardır. Bu ülkede bürokrasinin farklı iktisadî kökleri vardır: yoksulluğu, kültürsüzlüğü, bilisizliği ile küçük üretimin dağınık ve yayılmış karakteri, yolların olmayışı, tarımla sanayi arasında değişimin bulunmayışı, bu ikisi arasında bağın ve karşılıklı ilişkinin bulunmayışı. Bu, geniş çapta içsavaşın sonucudur. Abluka altında olduğumuz, her yandan kuşatıldığımız, bütün dünyadan ve tahıl yetiştiren güneyden, Sibirya'dan, kömür havzalarından koparıldığımız bir sırada, sanayii yeniden kuramazdık. Hiç duraksamadan "Savaş Komünizmine" geçmek, en tehlikeli aşırı uçlara kadar gitmeyi göze almak zorundaydık. Yarı-aç ve bundan daha da kötü bir yaşamı sürdürmek, ama ne pahasına olursa olsun, görülmemiş yıkıntı ve iktisadî ilişkilerin yokluğuna, işçi ve köylü yönetimini kurtarmak için dayanmak, sosyalist-devrimcileri ve menşevikleri korkutan şeyin, bizi korkutmasına izin vermedik (gerçekte bunlar, daha çok, korktukları için, burjuvazinin peşinden gittiler). Abluka altına alınmış, kuşatılmış bir kalede kazanılan zaferin koşullarından biri, en son beyaz muhafızın [sayfa 447] nihayet RSSFC topraklarından sürülmesinden sonra, 1921 ilkyazında olumsuz yanını gösterdi. Kuşatılmış kalede, bütün ticarete "kilit vurmak" mümkün ve zorunlu idi; olağanüstü bir kahramanlık gösteren yığınlarla bu duruma üç yıl dayanabilirdi. Ondan sonra, küçük üreticinin mahvı arttı, büyük üretimin yeniden kurulması yine gecikti, ertelendi. Bürokrasi "kuşatmanın" bıraktığı bir miras olarak, ezilen ve parçalanan küçük üreticinin üstyapısı olarak kendini tam olarak gösterdi.
Onunla daha sağlam bir şekilde mücadele etmek için, tekrar işe başlamak için bir kötülüğü kabul etmeyi öğrenmeliyiz. Pek çok defa ve çalışmamızın bütün alanlarında tamamlanmamış olanı tamamlamak ve soruna farklı yaklaşım yöntemleri seçmek için, işe, yeniden ta başından başlamak zorunda kalacağız. Büyük üretimin yeniden kurulmasında bir gecikme olduğu açıktır. Sanayi ile tarım arasındaki değişime "kilit vurulması" dayanılmaz bir hal almıştır. Bu yüzden, çabalarımızı, yapılması mümkün olan şeye toplamalıyız: yani küçük sanayii yeniden kurmalı, işe bu taraftan başlamalı, savaş ve ablukanın birlikte yıktığı yapının bu yanını desteklemeliyiz. Kapitalizmden korkmadan, ticareti geliştirmek için ne pahasına olursa olsun mümkün olan her şeyi yapmalıyız. Çünkü kapitalizme koymuş olduğumuz sınırlamalar (iktisadî alanda büyük toprak sahiplerinin ve burjuvazinin mülksüzleştirilmesi, siyasal alanda işçi ve köylülerin egemenliği) yeteri kadar dar, yeteri kadar "ılımlı"dır. Aynî verginin dayandığı temel fikir budur: iktisadî anlamı budur.
"Küçük" araçlarla, küçük çapta olsa da, küçük yerel sanayii geliştirmek suretiyle ona yardım ederek, köylü tarımını hızla yükseltmek amacıyla, bütün parti ve sovyet işçileri, bütün çabalarını, bütün dikkatlerini, iktisadî kuruluş çalışmasında —güberniyelerde, daha da çok uyezdlerde, daha da çok volostlarda ve köylerde— yerel teşvikte toplamalıdırlar. Bütün halindeki devlet ekonomi planı bütün dikkat ve ihtimamın, "ivediliğin" üzerinde toplanması gereken noktanın [sayfa 448] bu olmasını gerektiriyor. Bu alanda en derin ve en geniş "temele" en yakın yerde gerçekleştirilecek belirli derecede bir ilerleme, büyük sanayiin en enerjik ve en başarılı şekilde yeniden kuruluşuna, en hızlı bir geçişe yolaçacaktır.
Bugüne kadar, gıda maddelerinin sağlanması işinde çalışan işçi, tek bir temel talimat bilmiştir: tahıl tahsisatını yüzde 100 topla. Simdi ona başka bir talimat var: verginin % 100'ünü en kısa zamanda topla ve ardından büyük ve küçük sanayiin ürünleri ile yapılan değişim karşılığında bir % 100 daha topla. Verginin yüzde 75'ini ve büyük ve küçük sanayi ürünleri karşılığında (ikinci yüzün) yüzde 75'ini toplayanlar, verginin yüzde 100'ünü ve değişimle (ikinci yüzün) yüzde 55'ini toplayanlardan daha yararlı ve ulusal önemi olan bir iş yapmış olurlar. Besin maddeleri sağlayan işçinin görevi, şimdi daha karmaşık hale gelmiştir. Bir yanda, malî bir görev: yergiyi mümkün olan en kısa zamanda ve en rasyonel bir şekilde topla. Öte yanda, genel ve iktisadî görev: kooperatifleri yönetmeye çalış, küçük sanayie yardımcı ol, tarımla sanayi arasındaki değişimi artıracak şekilde yerel inisiyatifi geliştir ve devamlı olmasını sağla. Bürokratik pratiğimiz bu işi hâlâ kötü bir şekilde yaptığımızı gösteriyor. Bu alanda' kapitalistten pek çok şey öğrenebileceğimizi, ve öğrenmemiz gerektiğini kabul etmekten korkmamalıyız. Çeşitli bölgelerde, uyezdlerin, volostların ve köylerin pratik deneyimlerini kıyaslayacağız: belirli bir yerde, küçük ve büyük özel kapitalistler şu kadar elde etmişlerdi. Bu, onların yaklaşık kârıdır. Bu kâr, kapitalistin yediği haraçtır; ondan "öğrendiğimiz" şeyler karşılığında ödediğimiz ödentidir. Bir şeyler öğrenirsek bu ödentiyi ödemekten kaçınmayacağız. Komşu bölgede kooperatif yöntemleriyle bu kadarı elde edilmiştir. Kooperatiflerin kârları şu kadardır. Ve üçüncü bir yerde, tamamen devlet yöntemleriyle şu kadar elde edilmiştir (bugünkü dönemde bu üçüncü hal, az bulunan bir istisna olacaktır). [sayfa 449]
Her yerel ekonomi merkezinin ve Guberniye Yürütme Komitesinin topladığı her ekonomik konferansın en başta gelen görevi, aynî vergi ödendikten sonra derhal geri kalan fazla stokla çeşitli deneyler ya da "değişim" sistemleri düzenlemektir. Birkaç ay içinde kıyaslama ve inceleme için pratik sonuçlar elde edilmelidir. Yerli ya da ithal edilmiş tuz; en yakın kentten sağlanan parafin yağı; el emeğine dayanan tahta işleme sanayii; belirli, belki de fazla önemi olmayan, ama yine de köylüler için gerekli ve yararlı maddeler üreten ve yerli hammadde işleyen zanaatlar; "beyaz kömür'.' (küçük yerel su gücü kaynaklarından elektriklendirme için yararlanılması) vb., bütün bunları, ne pahasına olursa olsun tarımla sanayi arasındaki değişimi harekete geçirmek için.çalışır hale getirmelidir. Bu ajanda en iyi sonuçları alanlar, özel kapitalizm yoluyla olsa da, kooperatifler olmaksızın olsa da, bu, kapitalizmi doğrudan devlet kapitalizmine dönüştürmese de, komünizmin saflığı üzerinde "kafa yoran", devlet kapitalizmi ve kooperatifler için nizamnameler, kurallar koyan, ama ticareti harekete geçirmek için pratik hiç bir şey yapmayanlardan çok daha fazla, bütün Rusya'da, sosyalizmin kurulması davasına hizmet edeceklerdir.
Özel sermayenin sosyalizme yardımcı olması çelişkili bir durum değil midir?
Hiç de çelişkili değildir; bu, reddedilmez bir iktisadî gerçektir. Ulaşımın son derece altüst bir halde olduğu bir küçük-köylü ülkesi, —ulaşım sistemini ve büyük sanayii denetleyen— proletaryanın siyasal rehberliğinde olan ve savaştan ve ablukadan henüz çıkmakta olan bir ülke sözkonusu olduğuna göre bundan şu sonuçlar çıkar: birinci olarak, yerel değişim bugün için birinci derecede önem kazanır ve ikinci olarak, sosyalizme (devlet kapitalizmi şöyle dursun) özel kapitalizm vasıtasıyla destek olma olanağı mevcuttur.
Laflar üzerinde daha az tartışalım! Daha böyle çok tartışmalar olacak. Daha çeşitli pratik deneyim ve bu deneyim [sayfa 450] üzerinde daha çok inceleme yapmak zorundayız. Belirli koşullar altında, yerel çalışmalara örnek örgütlenme, en küçük çapta olsa bile, merkezî devlet çalışmalarının pek çok dalından daha büyük ulusal öneme sahiptir. Genel olarak köylü tarımı bakımından ve özel olarak sınaî ürünlerin tarımsal fazla ürünle değişimi bakımından bu anda içinde bulunduğumuz koşullar tam olarak budur. Tek bir volostta bile bu alanda örnek örgütlenme, herhangi bir Halk Komiserliğinin merkez örgütlenmesinde yapılacak "örnek" iyileştirmeden çok daha büyük önem taşır; çünkü merkez örgütümüz son üç-buçuk yıl içinde öylesine genişlemiştir ki, belirli bir derecede' zararlı olan bir atalet kazanmıştır. Kısa zamanda bunu her-' hangi bir ölçüde iyileştirmemiz olanaksızdır, çünkü bunu nasıl yapacağımızı bilmiyoruz. Bu durumu kökten iyileştirme işinde, bir taze kuvvetler akını sağlamada, bürokrasiye karşı etkili bir şekilde mücadele ve zararlı ataleti yenmede gerekli olan destek, küçük bölgelerden aşağı katlardan, küçük çapta da olsa bir "bütün"ün örnek örgütlenmesiyle gelmelidir. "Bütün" diyorum ve yalnızca bir çiftliği, sanayiin tek bir dalını, tek bir fabrikayı değil, ama ekonomik ilişkilerin bir bütününü, sadece küçük bir bölgede de olsa ekonomik değişimin bir bütününü anlatmak istiyorum.
Merkezde çalışma zorunda olanlarımız en alçakgönüllü ve kısa zamanda başarılabilir boyutlarla da olsa, örgütü iyileştirme ve onu bürokrasiden temizleme görevine devam edeceklerdir. Ancak, bu görevin yerine getirilmesinde en büyük yardım yerel bölgelerden geliyor ve gelecek. Genel olarak görebildiğim kadarıyla, işler merkeze göre yerel bölgelerde çok daha iyi gidiyor; ve bunun nedeni açıktır, çünkü doğal olarak, bürokrasi belası merkezde toplanmıştır. Bu bakımdan Moskova en kötü durumda olan kenttir ve genel olarak Cumhuriyetin en kötü "yeri"dir. Yerel bölgelerde durum iyi, orta ve kötü arasında değişmektedir ve kötü durumlara, iyi durumlara göre daha az raslanmaktadır. [sayfa 451]
Kötüye yönelik sapmalar, komünistleri kendi çıkarları uğruna pohpohlayan ve arasıra köylülüğe kargı nefret verici vahşet ve zulüm gösterileri yapan daha önceki hükümet görevlileri, toprakbeyleri, burjuvalar ve bütün diğer ayaktakımının neden olduğu zararlardır. Bu, terörist bir temizlik hareketini, ivedi yargılamaları ve vurucu bir gücü gerektirir. Bırakalım. Martov'lar, Çernov'lar ve onlar gibi partisiz küçük-burjuvalar göğüslerini yumruklayarak haykırsınlar: "Tanrım sana şükürler olsun ki ben bunlar gibi değilim ve asla terörizmi kabul etmedim." Bu ahmaklar terörizmi kabul etmezler, çünkü işçileri ve köylüleri aldatan beyaz muhafızların kölece suç ortaklan olmayı yeğlerler. Sosyalist-devrimciler ve menşevikler "terörizmi kabul etmezler", çünkü "sosyalizm" bayrağı altında yığınları beyaz muhafız terörizminin merhametine teslim etme görevlerini yerine getirmektedirler. Rusya'daki Kerenski rejimi ve Kornilov ayaklanması ve Sibirya'daki Kolçak rejimi ve Gürcistan'daki menşevizm bunun kanıtıdır. Finlandiya'da, Macaristan'da, Avusturya'da Almanya'da, İtalya'da, İngiltere’de vb.'deki İkinci Enternasyonal ve "İki-buçukuncu" Enternasyonal kahramanları bunun kanıtıdır. Bırakalım beyaz muhafız terörizminin dalkavuk suç ortakları terörizmin tümünü reddettikleri çamurda yuvarlansınlar. Biz acı ve kesin gerçekten sözedeceğiz. Eski bağların kopması ve 1914-18 emperyalist savaşını —ki bu dünyanın bütün ülkeleri anlamını taşır— izleyen sınıf mücadelesinin yoğunlaşması sonucu, eşi görülmemiş bir bunalımla kuşatılmış olan ülkelerde, ikiyüzlülere ve lafebelerine karşın terörizmden vazgeçilemez. Ya Amerikan, İngiliz (İrlanda), İtalyan (faşistler), Alman, Macar ve diğer tip beyaz muhafız burjuva terörizmi ya da kızıl, proleter terörizmi. Orta yol, "üçüncü" bir yol yoktur ve olamaz da.
İyiye doğru yönsemeyi, bürokrasinin kötülüklerine karşı mücadelede kazanılan başarı, işçilerin ve köylülerin gereksinmelerinin giderilmesinde gösterilen büyük özen, ulusal ekonomiyi[sayfa 452] geliştirmek, emeğin üretkenliğini artırmak ve tarımla sanayi arasında yerel değişimi geliştirmek konusundaki duyarlılık göstermektedir. İyi örnekler, kötü örneklerden çok daha fazla sayıda oldukları halde, yine de bunlara çok az raslanmaktadır. Ama, iyi örnekler vardır. Bütün yerel bölgelerde içsavaşın ve yoksulluğun çelikleştirdiği yeni, genç, taze komünist güçler ortaya çıkmaktadır. Bu güçlerin aşağı konumdan yukarı konuma sistematik olarak yükselmesini sağlamak konusunda halen çok az çalışıyoruz. Bu iş daha ısrarlı bir şekilde ve bugün yapıldığından daha geniş çapta yapılabilir ve yapılmalıdır, Öte yandan, bazı işçiler, merkezden yerel bölgelere nakledilebilir ve nakledilmelidir. Ekonomik çalışmayı örnek bir şekilde bir bütün olarak örgütleyecekleri uyezdlerin ve volostların yöneticileri olarak, merkezde belirli bazı işleri görerek yapacaklarından çok daha fazla ulusal önem taşıyan bir iş yapacaklar ve daha çök yararlı olacaklardır. Çalışmanın örnek bir biçimde örgütlenmesi, yeni işçilerin yetiştirilmesine yardımcı olacak ve diğer bölgelerin daha kolaylıkla izleyecekleri örnekler sağlayacaktır. Merkezde olan bizler, bütün ülkedeki diğer bölgeleri "iyi" örnekleri izlemeye teşvik edebiliriz ve hatta bunu onlar için zorunlu kılabiliriz.
Tarımla sanayi arasındaki "değişimi", aynî vergi ödendikten sonra geriye kalan fazlanın, küçük başlıca el zanaatlarına dayanan sanayi ürünleri ile değişimini geliştirme işi, kendi öz doğası gereği, bağımsız, yetenekli ve akıllı yerel inisiyatifi gerektirir. İşte bu nedenden, bugün uyezdlerdeki ve volostlardaki çalışmaları örnek bir biçimde örgütlemek, ulusal açıdan olağanüstü önem taşımaktadır. Askerî sorunlarda, örneğin son Polonya savaşında, bürokratik hiyerarşi ilkesinden ayrılmaktan çekinmedik. Cumhuriyet Devrimci Askerî Konseyi üyelerinin (bir yandan merkezdeki daha yüksek düzeydeki görevlerini muhafaza ederken) "rütbelerini indirmekten", onları daha aşağı düzeydeki görevlere vermekten [sayfa 453] çekinmedik. Simdi Ulusal Merkez Yürütme Komitesinin üyelerini ya da Kollegyum üyelerini ya da diğer yüksek konumları olan yoldaşları uyezdlerde hatta volostlarda çalışmaya neden göndermeyelim? Kuşkusuz bunu yapmaya utanacak kadar "bürokratlaşmadık". Buna sevinerek razı olacak, merkez organlarında çalışan düzinelerle işçi bulacağız. Bütün Cumhuriyetin iktisadî gelişmesi bundan çok şey kazanacaktır ve örnek uyezdler ya da örnek volostlar sadece büyük bir rol değil, keşin olarak belirleyici ve tarihsel bir rol oynayacaklardır.
Bu arada şu noktayı belirtelim. Küçük ama yine de önemli bir koşul olarak, vurgunculuğa karşı mücadelede gerekli olan ilke değişikliğine dikkat edilmelidir. "Meşru" ticareti, devlet denetiminden kaçmayan ticareti desteklemeliyiz; bu çeşit ticareti geliştirmek yararımızadır. Ama vurgunculuk, siyasal ve iktisadî anlamda, "meşru" ticaretten ayırdedilemez. Serbest ticaret, kapitalizmdir. Kapitalizm, vurgunculuktur. Buna gözlerimizi yummak gülünç olur.
Bu durumda ne yapmalıyız? Vurgunculuğun cezalandırılmayacağını mı ilân edeceğiz?
Hayır. Vurgunculukla ilgili bütün yasaları gözden geçirmeli ve yeniden tasarlamalıyız ve bütün hazırlıkların, devlet denetim, gözetim ve muhasebesinden her türlü doğrudan ya da dolaylı, açık ya da gizli kaçamakların cezalandırılacak bir suç olduğunu ilân etmeliyiz (ve gerçekten üç misli daha ağır bir şekilde kovuşturmalıyız). (Halk Komiserleri Konseyi şimdiden vurgunculuğa karşı yasaların yeniden gözden geçirilmesi işine başlamış, yani Halk Komiserleri Konseyi bu işe başlanmasını emretmiştir.) Sorunu ancak bu şekilde koyarak kapitalizmin kaçınılmaz ve bir ölçüde zorunlu olan gelişmesini, devlet kapitalizmi kanalına sokma işinde başarı kazanacağız. [sayfa 454]
SİYASAL ÖZET VE ÇIKARILAN SONUÇLAR
Kısaca da olsa, siyasal duruma, yukarda özetlediğim iktisadî gelişmelere bağlı olarak gösterdiği şekillenme ve değişmelere değinmek zorundayım.
1921'de ekonomimizin temel özelliklerinin, 1918'deki özelliklerle hâlâ aynı olduğunu söylemiş bulunuyorum. 1921 ilkyazında, öncelikle mahsulün azlığı ve hayvanların ölmesi yüzünden, köylülerin durumu, savaşın ve ablukanın sonucunda zaten son derece kötü iken, daha da kötü bir hal aldı. Bu, genel olarak, küçük üreticinin öz "niteliğini" ifade eden bir siyasal bocalamaya yolaçtı. Bu bocalamanın en göze çarpan ifadesi, Kronstadt ayaklanmasıdır.
Kronstadt olaylarının en karakteristik özelliği, küçük-burjuva unsurun bocalamağıdır. Ortada tam olarak formüle edilmiş, açık ve belirli hiç bir şey yoktu. "Özgürlük", "serbest ticaret", "kurtuluş", "bolşeviklerin olmadığı Sovyetler", parti "diktatörlüğünden" kurtulma, ya da Sovyetlerde yeni seçimler vb. hakkında bulanık sloganlar duyduk. Hem menşevikler, hem de sosyalist-devrimciler, Kronstadt olaylarının "kendilerine ait" olduğunu ilân ettiler. Viktor Çernov, Kronstadt'a bir ulak gönderdi. Bu ulağın önerisi üzerine Kronstadt liderlerinden biri olan menşevik Valk, Kurucu Meclis istedi. Derhal, denebilir ki, bir anda şimşek hızıyla beyaz muhafızlar bütün güçlerini "Kronstadt için" seferber ettiler. Kronstadt'taki beyaz muhafız askerî uzmanları, sadece Kozlovski değil çok sayıda uzman, Oranienbaum'a kuvvet çıkarılması için bir plan hazırladılar. Bu plan, bocalayan menşevikleri, sosyalist-devrimcileri ve partili-olmayan unsurları ürküttü. Yurtdışında yayınlanan elliden fazla Rus beyaz muhafız gazetesi, "Kronstadt için" azgın bir kampanya yürütmeye başladılar. Büyük bankalar, finans kapitalin bütün kuvvetleri, Kronstadt'a yardım için para topladılar. Burjuvazinin ve büyük toprak sahiplerinin zeki lideri kadet Milyukov, safdil [sayfa 455] Viktor Çernov'a doğrudan doğruya (ve dolaylı olarak, Kronstadt olayları ile ilgileri yüzünden Petrograt'ta hapis olan menşevik Dan ve Rojlov'a), sabırla, Kurucu Meclis konusunda acele etmeye hiç gerek olmadığını ve bolşeviklerin olmadığı bir sovyet hükümetinin desteklenebileceğini ve desteklenmesi gerektiğini anlattı.
Küçük-burjuva lafazanlığının kahramanı Çernov ya da ''marksizme" benzesin diye boyanmış küçük-burjuva reformizminin şövalyesi Martov gibi kendini beğenmiş bön kimselerden daha akıllı olmak, elbette, kolaydır. Dikkati çekmek istediğimiz konu, Milyukov'un birey olarak, daha zeki olması değil, ama sınıfsal durumu, büyük burjuvazinin parti lideri olması nedeniyle, olayların sınıf sal özünü ve karşılıklı etkileme ilişkisini, küçük-burjuvazinin liderlerinden Çernov'lar ve Martov'lardan. daha açıkça görmesi ve kavramasıdır. Burjuvazi, gerçekten, kapitalist düzende, hem monarşi hem de en demokratik cumhuriyet rejimi altında, kaçınılmaz olarak egemen olan ve yine kaçınılmaz olarak dünya burjuvazisinin desteğini alan bir sınıf kuvvetidir, Ama küçük-burjuvazi, yani İkinci Enternasyonalin ve "İki-buçuk"uncu Enternasyonalin kahramanları, durumun iktisadî niteliği gereği, sınıfsal iktidarsızlığın ifadesinden başka bir şey olamaz. Bocalamaları, lafebelikleri ve zavallılıkları bu yüzdendir. 1789'-da küçük-burjuvalar hâlâ büyük devrimciler olabiliyordu. 1848'de gülünç ve acınacak bir haldeydiler. 1917-1921'de oynadıkları gerçek rol, adları Çernov ye Martov, ya da Kautsky, MacDonald, vb. olsun, gericiliğin iğrenç suç ortaklığı ve düpedüz ona yardakçılıktır.
Berlin'deki gazetesinde Martov, Kronstadt'ın sadece menşevik sloganlar benimsemekle yetinmeyip, tamamen beyaz muhafızların, kapitalistlerin ve büyük toprak sahiplerinin hizmetinde olmayan bir bolşevik aleyhtarı hareketin mümkün olduğunu kanıtladığını ilân ettiği zaman, küçük-burjuva kendini beğenmişliğinin iyi bir örneğini verdi. Gerçekte [sayfa 456] söylediği şuydu: "Bütün gerçek beyaz muhafızların Kronstadt isyancılarına alkış tuttuğu ve Kronstadt'a yardım için bankalar kanalıyla para topladığı gerçeğine gözlerimizi kapayalım!" Çernov'lar ve Martov'larla kıyaslandığında Milyukov haklıdır, çünkü o sadece gerçek beyaz muhafız kuvvetin, kapitalistlerin ve toprak ağalarının kuvvetinin asıl taktiklerini ortaya koymaktadır. Gerçekte şunu söylemektedir: "Bolşevikler devrildiği sürece, ister sağa, ister sola, ister menşeviklere, ister anarşistlere olsun, bolşevikler olmadıktan sonra, iktidarın eldeğiştirmesi sözkonusu olduğu sürece, ister anarşist, isterse herhangi türden bir Sovyet hükümeti olsun, kimi desteklediğimizin önemi yoktur." Ondan sonrasını "biz" Milyukov'lar, "biz" kapitalistler, gerisini "biz" büyük toprak sahipleri "kendimiz" hallederiz. Sibirya'da Çernov ve Mayski'ye, Macaristan'da Çernov ve Martov'lara, Almanya'da Kautsky'ye ve Viyana'da Friedrich Adler ve şürekâsına yaptığımız gibi, anarşistleri tekmeleyeceğiz, Çernov ve Martov'lara iyi bir dayak attıktan sonra onları dışarı atacağız. Gerçek, pratik burjuvazi bu saf kendini beğenmişlerin —menşevikler, sosyalist-devrimciler ya da partili-olmayan— yüzlercesini aldatmış ve bütün ülkelerdeki bütün devrimlerde bunları pek çok kez kapı dışarı etmiştir. Bunu tarih tanıtlamıştır; olaylar doğrulamıştır. Kendini beğenmişler gevezelik edecek; Milyukov'lar ve beyaz muhafızlar iş yapacaktır.
Milyukov şunları söylemekte son derece haklıdır: Biraz sağa, biraz sola olsun, eğer iktidar bolşeviklerden giderse mesele yoktur; gerisi kendiliğinden gelecektir. Bu, bütün ülkelerdeki devrimlerin tarihinin, ortaçağdan bu yana modern tarih dönemini oluşturan yüzyılların doğruladığı bir sınıfsal gerçektir. Dağınık küçük üreticiler, köylüler, iktisadî bakımdan ve siyasal bakımdan ya burjuvaziyle birleşirler (kapitalist düzende bütün ülkelerde ve bütün modern devrimlerde böyle olmuştur ve kapitalist düzende her zaman böyle [sayfa 457] olacaktır) ya da proletarya ile (modern tarihin en büyük devrimlerinin bazılarının doruğunda çok kısa dönemler için, en ilkel biçimle böyle oldu; 1917-1921'de Rusya'da daha gelişmiş bir biçimiyle böyle olmuştur). Ancak kibirli kendini beğenmişler "üçüncü" bir yol, "üçüncü" bir kuvvet hakkında gevezelik edebilir, hayal kurabilirler.
Büyük güçlüklerle ve ölüm-kalım mücadelelerinin ortasında bolşevikler, yönetme yeteneği olan bir proleter öncüsü yetiştirdiler. Proletaryanın diktatörlüğünü başarıyla kurdular ve savundular. Dört yıllık pratik deneyimin sınavından sonra, Rusya'daki sınıf kuvvetleri arasındaki ilişki, gün gibi açık bir biçimde ortaya çıkmıştır: biricik devrimci sınıfın su, verilerek çelikleştirilmiş öncüsü; yalpalayan küçük-burjuva unsur ve ülke dışında hazırol durumda gizlenen ve dünya burjuvazisi tarafından desteklenen Milyukov'lar, kapitalistler ve büyük toprak sahipleri. Herhangi bir "iktidar değişikliğinden" ancak sonuncuların yararlanacağı açıktır.
Yukarıya aktardığımız 1918 tarihli broşürde, şu nokta çok açık bir şekilde belirtilmişti: "Başlıca düşman", "küçük-burjuva unsur"dur. "Ya bu küçük-burjuvaziyi denetim ve gözetim altına alırız, ya da onlar, hiç kuşkusuz ve kaçınılmaz olarak, devrimin, tıpkı aynı küçük mülkiyet toprağından devrildiği gibi, işçilerin iktidarını devirirler. Mesele budur. Başka türlü olamaz." (5 Mayıs 1918 tarihli broşürden alınmıştır.)
Kuvvetimiz, Rusya'daki ve bütün dünyadaki, bütün mevcut sınıf kuvvetleri hakkındaki berrak bilgimizde ve bunlar hakkındaki ciddî tahminlerimizde; ayrıca, bundan doğan enerjide, demirden sağlamlıkta, kararlılıkta ve mücadeleye bağlılıkta yatar. Birçok düşmanlarımız vardır, ancak bunlar dağınıktırlar ya da (bütün küçük-burjuvalar, bütün Martov ve Çernov'lar, bütün partili-olmayan unsurlar, bütün anarşistler gibi) ne istediklerini bilmemektedirler. Ama biz, birlik halindeyiz: doğrudan doğruya kendi aramızda ve [sayfa 458] dolaylı olarak bütün ülkelerin proleterleriyle. Biz tam olarak ne istediğimizi biliyoruz. Dünya çapında yenilmezliğimizin nedeni budur. Ancak, bu, tek tek proleter devrimlerinin uzun ya da kısa süreler için yenik düşmesi olasılığını hiç bir şekilde ortadan kaldırmaz.
Küçük-burjuva unsura, unsur denmesi boşuna değildir. Çünkü bu, gerçekten özelliği olmayan, belirsiz ve bilinçsiz bir şeydir. Küçük-burjuva kendini beğenmişler, "genel oy hakkının", kapitalist düzende, küçük üreticinin niteliğini ortadan kaldırdığını sanırlar. Gerçekte "genel oy hakkı", kapitalist düzende, kilisenin, basının, öğretmenlerin, polisin, militaristlerin ve binlerce çeşit ekonomik baskının desteğiyle burjuvaziye yardım eder. Burjuvazinin dağınık küçük üreticileri kendisine bağımlı kılmasına yardım eder. Yıkıntı, yoksulluk ve zorlu yaşam koşullan yalpalamaya yolaçar: bir gün burjuvaziye doğru, başka bir gün proletaryaya doğru. Bu yalpalamaya dayanabilecek ve onu yenebilecek olan, yalnızca proletaryanın çelikleşmiş öncüsüdür.
1921 ilkyazındaki olaylar, sosyalist-devrimcilerin ve menşeviklerin oynadığı rolü bir kez daha ortaya koymuştur: Yalpalayan küçük-burjuva unsurun bolşeviklerden uzaklaşmasına, kapitalistlerin ve toprak ağalarının yararına olarak bir "iktidar değişikliği "ne yolaçmasına yardım ediyorlar. Menşevikler ve sosyalist-devrimciler şimdi kendilerini partisiz olarak gizlemeyi öğrendiler. Bu, tamamen tanıtlanmıştır. Ancak ahmaklar bunu görmeyebilir, aldatılmamıza izin vermememiz gerektiğini anlamayabilir. Partisizler toplantıları bir put değildir. Siyasal bakımdan henüz olgunlaşmamış yığınlara, politikanın dışındaki milyonlarca emekçiye yaklaşmamıza hizmet ederlerse, bunlar yararlıdır. "Partisizlik" kılığına bürünmüş menşeviklere ve sosyalist-devrimcilere bir platform temin ederlerse zararlıdırlar. Bu kimseler ayaklanmalara, beyaz muhafızlara yardım ediyorlar. Açık ya da partisiz olarak gizlenmiş menşeviklerin ya da sosyalist-devrimcilerin [sayfa 459] yeri partisizler toplantıları değil, cezaevidir. (Ya da beyaz mu hafızlarla yanyana yabancı gazetelerdir; Martov'un yurtdışına gitmesine sevinerek izin verdik.) Yığınların neler hissettiklerini bulmanın ve onlara daha da yaklaşmanın başka yöntemlerini bulabiliriz ve bulmalıyız. Parlamentarizmle, Kurucu Meclislerle, partisizler toplantılarıyla vakit geçirmek isteyenlere yurtdışına gitmeleri gerektiğini öneriyoruz. Martov'un yanına giderek "demokrasi"nin tadına bakabilirler; Wrangel'in askerlerine bunun tadını sorun. "Toplantılardaki" "muhalefetle" kaybedecek vaktimiz yok: "Kendi adamlarını" geri getirmek için, büyük toprak sahiplerini ve burjuvaziyi yerine iade etmek için, her yalpalama işaretini dikkatle izleyen dünya burjuvazisi tarafından kuşatılmış bulunuyoruz. İster bir "partisizlik" kisvesine bürünsünler, isterlerse bunu açıkça ilân etsinler, mengevikleri ve sosyalist-devrimcileri cezaevlerinde tutacağız,
Mümkün olan her yoldan siyaset alanında olgunlaşmamış emekçi yığınlarıyla daha yakın ilişkiler kuracağız, ama menşeviklere ve sosyalist-devrimcilere fırsat veren, Milyukov'a yarayan yalpalamalara fırsat veren yöntemler kullanmayacağız. Milyukov'un o kadar yararına olan menşevik ve sosyalist-devrimci dersleri bir mektep kitabından okuyabilmek için kendilerini partisiz olarak "gizleyenleri" değil, yüzlerce partisizi, yığınlar arasından gerçek partisizleri, işçi ve köylüler arasından en aşağı tabakayı, özellikle sovyetik çalışmaya, öncelikle iktisadî çalışmaya teşvik için büyük çaba harcayacağız. Yüzlerce partisiz bizim için çalışmaktadır. Ve bunlardan düzinelercesi çok önemli ve sorumluluk gerektiren konumdadır. Onların çalışma biçimlerine daha çok dikkat göstermeliyiz. En aşağı düzeyden binlerce işçiyi teşvik etmek için, onları sistematik olarak ve ısrarla sınamak ve bu mevkilere lâyık olduklarını gösterdikleri takdirde onların yüzlercesini daha yüksek mevkilere tayin etmek için daha çok çalışmalıyız. [sayfa 460]
Komünistlerimiz gerçek yönetsel görevlerini daha hâlâ yeterince anlamıyorlar: kendilerini yıpratarak, yeteri kadar iş yapmayarak, yirmi işe birden başlayıp hiç birinin sonunu getirmeyerek, "her şeyi kendileri" yapmaya uğraşmamalıdırlar. Düzinelerce ve yüzlerce yardımcının çalışmalarını denetlemeli, bu çalışmaların aşağıdan yani gerçek yığınlar tarafından denetlenmesini sağlamalıdırlar. Çalışmaları yönetmeli ve büyük üretimi örgütleme konusunda deneyimi (kapitalistler) ve, bilgisi (uzmanlar) olanlardan öğrenmelidirler. Askerî uzmanların onda-dokuzu her fırsatta ihanet etmeye muktedir oldukları halde, akıllı bir komünist, bir askerî uzmandan bilgi almaktan çekinmeyecektir. Akıllı bir komünist (kapitalistin bir ayrıcalık sahibi ya da bir komisyoncu ya da kooperatif üyesi küçük bir kapitalist, vb. olmasına bakmaksızın) kapitalistten öğrenmekten korkmayacaktır; kapitalist, askerî uzmandan daha iyi olmadığı halde, Kızıl Ordu'da ihanet eden askerî uzmanları yakalamayı, namuslu ve vicdan sahibi olanları ayırmayı ve, genel olarak, binlerce ve onbinlerce askerî uzmandan yararlanmayı öğrenmedik mi? (Kendine özgü bir biçimde) aynı şeyi öğretmenler ve mühendisler için de yapmayı öğreniyoruz. Bunu Kızıl Ordu'da yaptığımızdan çok daha kötü bir şekilde yapıyorsak da. (Çünkü Kızıl Ordu'da, Denikin ve Kolçak bizi kamçıladı; daha çabuk, daha gayretli ve daha akıllı bir şekilde öğrenmeye zorladı.) (Yine kendine özgü bir biçimde) aynı şeyi komisyoncularla, devlet için çalışan alıcılarla, küçük kooperatif kapitalistleriyle, girişimci ayrıcalık sahipleriyle, vb. yapmayı öğreneceğiz.
İşçi ve köylü yığınlarının durumu derhal iyileştirilmelidir. Bunu, partili-olmayan güçler dahil yeni güçleri yararlı çalışmalara sokarak başaracağız. Aynî vergi ve buna bağlı olan önlemler, bunu kolaylaştıracaktır. Bu yolla, küçük üreticinin kaçınılmaz yalpalamalarının iktisadî kökünü kurutacağız. Sadece Milyukov'a yarayan siyasal yalpalamalara gelince, [sayfa 461] onlara karşı amansızca mücadele edeceğiz. Yalpalayanların sayısı çoktur: biz ise. azız. Yalpalayanlar dağınıktır; biz ise birlik halindeyiz. Yalpalayanlar iktisadî bakımdan bağımsız değillerdir; proletarya bağımsızdır. Yalpalayanlar ne istediklerini bilmiyorlar: çok kötü bir şey yapmak istiyorlar, ama Milyukov onları bırakmıyor. Biz ise ne istediğimizi biliyoruz.
Ve bunun için kazanacağız.
SONUÇ
Özetleyelim.
Aynî vergi, Savaş Komünizminden ürünlerin düzenli sosyalist değişimine geçiştir.
1920 mahsulünün kötülüğünün doğurduğu geniş çaptaki yıkım, büyük sanayiin hızla yeniden kurulmasına olanak olmaması nedeniyle, bu geçişi ivedilikle zorunlu kılmıştır.
Bu yüzden, yapılacak ilk iş, köylülerin durumunu düzeltmektir. Bunun yolları, aynî vergidir, tarımla sanayi arasında değişimin geliştirilmesi ve küçük sanayiin geliştirilmesidir.
Değişim, serbest ticarettir, kapitalizmdir. Küçük üreticinin dağınıklığını yenmede ve bir ölçüde bürokrasinin kötülüklerine karşı mücadelede bize yardımcı olduğu kadarıyla yararlıdır. Ne kadar yararlı olacağını pratik deneyim belirleyecektir. Proletarya, iktidarı, sağlam bir şekilde elinde tuttuğu sürece, ulaşımı ve büyük sanayii sağlam bir şekilde kendi ellerinde tuttuğu sürece, proletarya iktidarı tehlikede değildir.
Vurgunculuğa karşı mücadele, hırsızlığa ve devlet gözetim, muhasebe ve denetiminden kaçmalara karşı mücadeleye dönüştürülmelidir. Kaçınılmaz ve belirli bir ölçüde bizim için gerekli olan kapitalizmi, bu denetim yoluyla, devlet kapitalizmi kanalına sokacağız. [sayfa 462]
Tarımla sanayi arasındaki değişim teşvik edilirken yerel inisiyatifin ve bağımsız hareketin gelişmesine her türlü olanak tanınmalıdır. Bu, en geniş çapta ve ne pahasına olursa olsun yapılmalıdır. Bu alanda edinilen deneyimler üzerinde çalışılmalıdır ve bu deneyim mümkün olduğu kadar çeşitlendirilmelidir.
Köylü tarımına yardım eden ve onu iyileştiren küçük sanayie yardım edilmelidir. Belirli bir ölçüde bu yardım, devlet stoklarından verilen hammadde şeklinde yapılabilir. Bu hammaddeleri işlenmeden bırakmak en büyük suç olur.
Komünistlerin, tüccarlar, kooperatif üyesi küçük kapitalistler ve kapitalistler dahil, burjuva uzmanlardan "öğrenmelerinden" korkmamalıyız. Farklı bir şekilde olsa da, askerî uzmanlardan öğrendiğimiz gibi onlardan da öğrenmekten korkmamalıyız. "Öğrenilenlerin" sonuçlan, sadece pratik deneyimle ve işleri, sizin tarafınızda olan burjuva uzmanlarından daha iyi yapmakla sınanmalıdır. Sanayide ve tarımda bir ilerleme sağlamak ve aralarında değişimi geliştirmek için her yolu deneyin. "Öğrenim karşılığında ödeyeceğiniz para"yı esirgemeyin: bir şeyler öğrenecek olursak, hiç bir bedel fazla olmayacaktır.
Emekçi halk yığınlarına yardım etmek', onlara yakınlaşmak, iktisadî yönetim işi için onlar arasından yüzlerce ve binlerce partisiz yetiştirmek için elinizden gelen her şeyi yapın. Ancak Kronstadt stilinde son moda, partisiz kılığına bürünmüş menşeviklerden ve sosyalist-devrimcilerden başkaları olmayan "partisizlere" gelince; saf demokrasinin bütün nimetlerinden serbestçe yararlanabilmeleri ve Çernov, Milyukov ve Gürcü menşevikleriyle serbestçe fikir teatisinde bulunabilmeleri için Berlin'e, Martov'un yanına gönderilmeli ya da cezaevlerinde emniyet altında tutulmalıdırlar. [sayfa 463]
21 Nisan 1921
1921 Mayısında, broşür olarak basılmıştır.
Dipnotlar
[1*] K. Marks, F. Engels, Gotha ve Erfurt Programlarının Eleştirisi, Sol Yayınları, Ankara 1976, s. 31. –Ed.
[2*] Friedrich Engels, Almanya'da Burjuva Demokratik Devrim , "Fransa'da ve Almanya'da Köylü Sorunu", Sol Yayınları, Ankara 1975, s. 430. -Ed.
[3*] Pud — yaklaşık olarak 16 kg'a eşit bir Rus ağırlık bîrimi. -Ed.
Aynî vergi sorunu bugün geniş çapta ilgi uyandırmakta ve üzerinde birçok konuşmalara ve tartışmalara yolaçmaktadır. Bu oldukça doğaldır, çünkü bugünkü koşullar altında aynî vergi sorunu, politikanın bellibaşlı sorunlarından birisidir.
Bu konuda yapılan tartışmalar birbirinden oldukça kopuk niteliktedir. Bu, çok açık nedenlerden dolayı hepimizin suçu kabulleneceği bir yanılgıdır. Şu halde, bu soruna "güncel tartışmalar" açısından değil, genel ilkeler açısından yaklaşmamız çok daha yararlı olacaktır. Başka bir deyişle, üzerinde bugünün politikasının belirli pratik önlemlerinin örgüsünü izlemekte olduğumuz tablonun bellibaşlı, genel arka planını incelemek çok daha yararlı olacaktır. [sayfa 420]
Bu işe girişebilmek için, önce Günümüzün Başlıca Görevi; "Sol-Kanat" Çocukluğu ve Küçük-Burjuva Zihniyeti adlı broşürümden uzun bir parçayı buraya aktaracağım. Bu broşür ilk kez 1918'de Petrograt İşçi ve Asker Vekilleri tarafından bastırılmıştır ve gazetelere yazdığım iki makaleyi kapsar: birincisi, Brest Barışı ile ilgili 11 Mart 1918 tarihli makale; ikincisi, o zamanlar mevcut olan Sol Komünistler grubuna karşı yazdığım 5 Mayıs 1918 tarihli polemik yazım. Polemik şimdi artık gereksizdir ve bunun için bu kısmı çıkarıyorum. "Devlet kapitalizmi" ve kapitalizmden sosyalizme geçiş ekonomisi olan bugünkü ekonomimizin başlıca unsurları ile ilgili tartışmalara uygulanacak kısmı alıyorum.
O şırada şunları yazmıştım:
RUSYA'NIN ÇAĞDAŞ İKTİSADI
(1918 BROŞÜRÜNDEN ALINTI)
Sovyet Cumhuriyetimizde, devlet kapitalizmi, bugünkü koşullarda ileri bir adım olur. Eğer devlet kapitalizmi aşağı yukarı altı aylık bir süre içinde kurulabilirse, bu büyük bir başarı ve sosyalizmin bir yıl içinde sürekli bir dayanak kazanması ve ülkemizde yenilmez hale gelmesi için çok güvenilir bir güvence olur.
Bu sözler karşısında bazı kimselerin ne soylu bir hiddetle irkileceklerini tahmin ediyorum. ... Ne! Sovyet Sosyalist Cumhuriyetinde devlet kapitalizmine geçiş, bir ilerleme ha? ... Bu, sosyalizme ihanet değil midir?
Bu sorun üzerinde daha ayrıntılı olarak durmalıyız.
Her şeyden önce, bize, ülkemize Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri adını verme hakkını ve nedenlerini veren, kapitalizmden sosyalizme geçişin doğasını incelemeliyiz.
İkinci olarak, ülkemizde sosyalizmin başlıca düşmanının küçük-burjuva iktisadî koşulları ve küçük-burjuva unsur [sayfa 421] olduğunu göremeyenlerin yanılgısını ortaya koymalıyız.
Üçüncü olarak, Sovyet devleti ile burjuva devlet arasındaki farklılığın iktisadî içice girişini açıkça kavramalıyız. Bu üç noktayı inceleyelim.
Sanırım, Rusya'nın iktisadî düzeni sorununu tartışan hiç kimse, bu ekonominin geçiş ekonomisi olma niteliğini yad-sımamıştır. Ne de, sanırım, herhangi bir komünist, "Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti" teriminin bugünkü ekonomi düzeninin sosyalist bir düzen olduğunu değil, Sovyet hükümetinin sosyalizme geçişi başarma azmini ifade ettiğini yadsımıştır.
Ama geçiş sözcüğü ne anlama gelir? Bir ekonomiye uygulandığı şekliyle, bugünkü düzenin hem kapitalizmin hem de sosyalizmin unsurlarını, parçalarını, kırıntılarını kapsadığı anlamına gelmez mi? Bu anlama geldiğini herkes kabul edecektir. Ama bunu kabul edenlerin hepsi, bugün Rusya'da mevcut olan çeşitli toplumsal-ekonomik yapıları gerçekten hangi unsurların oluşturduğunu düşünmek zahmetine katlanmıyor. Ve sorunun çözülmesi zor olan kısmı da budur.
Bu unsurları sıralayalım:
1) Ataerkil, yani önemli ölçüde doğal köylü ekonomisi;
2) Küçük meta üretimi (bu, tahıllarını satan köylülerin çoğunluğunu kapsar);
3) Özel kapitalizm;
4) Devlet kapitalizmi;
5) Sosyalizm.
Rusya o kadar geniştir ve o kadar çeşitlilik gösterir ki, bütün bu farklı toplumsal-ekonomik biçimler birbirine karışmıştır. Durumun kendine özgü niteliğini oluşturan şey budur.
Akla şu soru geliyor: Egemen olan unsurlar hangileridir?
Açıktır ki, bir küçük-köylü ülkesinde egemen unsur küçük-burjuva unsurdur. Ve bu böyle olmak zorundadır, çünkü büyük çoğunluk, toprağı işleyenlerin büyük çoğunluğu, küçük meta üreticileridir. Devlet kapitalizmi örtüsü (tahıl tekeli, [sayfa 422] devlet denetimi altındaki üreticiler ve tüccarlar, kooperatif üyesi burjuvalar) şurasından burasından vurguncular tarafından yırtılır ve vurgunculuğun başlıca konusu ise tahıldır.
Esas mücadele bu alanda verilmektedir. "Devlet kapitalizmi" gibi ekonomik kategoriler terimleri ile konuşacak olursak, bu mücadele hangi unsurlar arasında olmaktadır? Yukarda sıraladığımız unsurların dördüncüsü ve beşincisi arasında mı? Elbette ki, hayır.'Sosyalizmle savaş halinde olan, devlet kapitalizmi değildir. Hem devlet kapitalizmine, hem de sosyalizme karşı mücadele edenler, küçük-burjuvazi ve özel kapitalizmdir. Küçük-burjuvazi, kapitalist olsun, sosyalist olsun, her türlü devlet müdahalesine, düzenlemesine ve denetimine karşıdır. Bu, gerçekliğin karşı çıkılması mutlak olarak olanaksız olan bir olgusudur ve bunu yanlış anlamanın kaynağında yatan, iktisat biliminde düşülen birçok yanılgıdır. Vurguncu, ticaret yağmacısı, tekel kaçakçısı [tekel alanına kaçakçı şeklinde sızan -ç.] başlıca "iç" düşmanlarımız; Sovyet hükümetinin aldığı iktisadî önlemlerin düşmanları bunlardır. Yüzyirmibeş yıl önce Fransız küçük-burjuva-sının, devrimcilerin en içten ve en ateşlisinin, aralarından "seçtikleri" birkaçını asarak ve dehşet saçan bildiriler yayınlayarak vurguncuları ezmeye uğraşması hoşgörülebilir. Ama bugün, bazı sol sosyalist-devrimcilerin bu sorunda takındıkları tamamen Fransızlara özgü olan yaklaşım, siyasal açıdan bilinçli her devrimcide ancak nefret ve tepki uyandırabilir, Vurgunculuğun iktisadî temelini, genellikle Rusya'da çok yaygın olan küçük mülk sahiplerinin ve herbir küçük-burjuvanın, onun bir unsuru olduğu özel kapitalizmin meydana getirdiğini çok iyi biliyoruz. Bu küçük-burjuva ahtapotunun milyonlarca kolunun emekçilerin çeşitli kesimlerini zaman zaman kuşattığını; devlet tekeli yerine vurguncu güçlerin toplumsal ve ekonomik organizmamızın bütün gözeneklerine daldığını, biliyoruz. [sayfa 423]
Bunu göremeyenler körlükleriyle küçük-burjuva önyargılarının tutsakları olduklarını ortaya koyuyorlar. ...
Küçük-burjuvanın bir kenara konmuş parası vardır; bu paranın birkaç bini savaş sırasında "namusluca" ve özellikle de namussuzca kazanılmıştır. Vurgunculuğun ve özel kapitalizmin temeli olan karakteristik iktisadî tip budur. Para, ona sahip olana, toplumsal servetten pay alma hakkını veren bir belgedir; ve küçük mülk sahiplerinin sayısı milyonlara varan büyük bir tabakası, bu belgeye sarılmıştır ve onu "devlet"ten gizlemektedir. Onlar sosyalizme ya da komünizme katiyen inanmıyorlar ve proleter fırtınası gelip geçene kadar yerlerinde "sıkıca tutunuyorlar". Ya bu küçük-burjuvaziyi denetim ve gözetim altına alırız (yoksulları, yani, nüfusun çoğunluğunu ya da yarı-proletaryayı sınıf bilincine varmış proleter öncünün etrafında örgütleyebilirsek bunu yapabiliriz) ya da onlar, devrimin tıpkı aynı küçük mülkiyet toprağından fışkıran Napolyon'lar ve Cavaignac'lar tarafından devrildiği gibi kuşkusuz ve kaçınılmaz olarak, bizim işçi iktidarımızı da devireceklerdir. Sorun budur. Sorunu sadece bu açıdan ele alabiliriz. ...
Binliklerini biriktirip saklayan küçük-burjuvazi, devlet kapitalizminin düşmanıdır. O, binliklerini, bütün devlet denetimine karşın, yoksullara karşı, sadece kendisi için kullanmak ister. Bu binliklerin milyarları bulan toplamı, sosyalist kuruluşumuzu baltalayan vurgunculuğun temelini meydana getirir. Diyelim ki, belirli sayıda işçi, şu kadar günde, örneğin 1.000 değerinde mal üretir. Yine diyelim ki, bu toplam değerin 200'lük kısmı, küçük vurgunculuk, dolandırıcılık ve küçük mülk sahiplerinin Sovyet kararnamelerini ve nizamnamelerini uygulamamaları nedeniyle yitirilsin. Sınıf bilincine varmış her işçi şunu söyleyecektir: eğer 300 ödeyerek daha iyi bir düzen ve örgütlenme sağlanabilecek olsa, 1.000'in 200’ü yerine 300'ünü isteyerek verirdim, çünkü Sovyet yönetimi altında düzen ve örgütlenme kurulduğu ve küçük-burjuvanın [sayfa 424] devlet tekelini çiğnemesine son verildiği zaman, bu haracı 100'e, ya da 50'ye indirmek kolay olacaktır.
Tamamen açık bir şekilde anlaşılması için bilerek son derece, basitleştirdiğim bu sayılı basit örnek, bugün devlet kapitalizmi ile sosyalizm arasındaki karşılıklı ilişkiyi açıklar, Siyasal iktidar işçilerin elindedir; sosyalist amaçlar dışında başka hiç bir şey için tek bir kuruş bırakmaksızın, bütün binliği almak için her türlü yasal olanağa sahiptirler. İktidarın 'gerçekten işçilere geçmiş olmasına dayanan bu yasal olanak, sosyalizmin bir unsurudur. Ancak küçük mülk sahibi ve özel kapitalist unsur, pek çok yollardan bu yasal durumu baltalar, vurgunculuğu devam ettirir ve Sovyet kararnamelerinin uygulanışını engeller. Bugün ödediğimizden daha fazlasını ödeyecek olsak bile (rakamlara dayanan bu örneği, bu noktayı daha kesin olarak ortaya koymak için bilerek seçtim) devlet kapitalizmi ileriye doğru dev bir adım olurdu; çünkü o, bu "bedeli" ödemeye değer; çünkü o, işçiler için yararlıdır; çünkü en önemli şey, düzensizlik, yıkıntı ve laçkalığa karşı zafer kazanmaktır; çünkü bizi tehdit eden en büyük, en ciddî tehlike, küçük mülk sahipliği anarşisinin devamıdır ve (onu yenemezsek) hiç kuşkusuz bizi yıkacaktır. Öte yandan, devlet kapitalizmine daha ağır bir haraç ödenmesi bizi yıkmaz; ayrıca, bizi sosyalizme en güvenilir yoldan götürecektir. İşçi sınıfı, devlet sistemini, küçük mülk sahipliği anarşisine karşı korumayı öğrendiği zaman büyük-ölçekli üretimi, devlet kapitalizmi çizgisi üzerinde bütün ulusu kapsayan çapta örgütlemeyi öğrendiği zaman, eğer bu deyimi kullanmama izin verilirse, bütün kozları elinde tutacak ve sosyalizmin sağlamlaştırılması güvence altına alınacaktır.
Her şeyden önce iktisadî açıdan, devlet kapitalizmi bugünkü iktisat sistemimizden çok daha üstündür.
İkinci olarak, Sovyet rejiminin bundan korkacak hiç bir şeyi yoktur; çünkü Sovyet devleti, işçilerle yoksul köylülerin [sayfa 425] iktidarını güvenlik altına aldığı bir devlettir. ...
Soruna daha da açıklık kazandırmak için, her şeyden önce, devlet kapitalizminin en somut örneğini ele alalım. Herkes bu örneğin ne olduğunu bilir. Bu örnek Almanya'dır. Almanya'da, junker-burjuva emperyalizmine bağımlı modern büyük-çapta kapitalist tekniğin ve planlı örgütlenmenin "en son şeklini" buluruz. Altı çizili sözcükleri çıkarın ve militarist, junker-burjuva emperyalist devletin yerine, yine bir devlet; ama farklı bir toplumsal tipte, farklı bir sınıf özü olan bir devlet, bir sovyet devleti yani bir işçi devleti koyun, o zaman sosyalizm için gerekli koşulların hepsini bulacaksınız.
Modern bilimin en son buluşlarına dayanan büyük-çapta kapitalist sanayi tekniği olmaksızın sosyalizm düşünülemez. Sosyalizm, on milyonlarca insanı üretimde ve dağıtımda tek bir standarda en sıkı bir biçimde uymak zorunda bırakan planlı bir devlet örgütü olmaksızın, düşünülemez. Biz marksistler, daima bu konudan sözettik ve bunu bile anlamayan kimselerle (anarşistler ve sol sosyalist-devrimcilerin yarısından çoğu) konuşmak için birkaç saniye bile harcamaya değmez.
Aynı zamanda, proletarya iktidarda olmadıkça, sosyalizm düşünülemez. Bu da işin ABC'sidir. (Birinci sınıf menşevik mankafalar hariç, hiç kimsenin, "tam" bir sosyalizmi yavaşça, kolaylıkla ve basit bir şekilde getirmesini beklemediği) tarih, öylesine garip bir yol tuttu ki, 1918'e ulaşıldığında, uluslararası emperyalizmin kabuğu içinde yer alan geleceğin iki civcivi gibi yanyana duran, sosyalizmin birbiriyle bağı olmayan iki yarısını doğurdu. 1918'de Almanya ve Rusya, sosyalizm için, bir yanda ekonomik, üretici ve sosyo-ekonomik koşulların, öte yanda siyasal koşulların [sayfa 426] maddî gerçekleşmesinin en çarpıcı biçimlenmesi haline gelmişlerdi.
Almanya'da başarılı bir proleter devrimi, derhal ve çok kolaylıkla (ne yazık ki, en iyi çelikten yapılmıştır ve bu yüzden herhangi bir civcivin gayretleriyle kınlamaz) emperyalizmin kabuğunu kırabilirdi. Bu devrim, hiç güçlük çekmeksizin ya da çok az güçlükle mutlaka dünya sosyalizminin zaferine yolaçardı; elbette ki, eğer, "güçlük" ile, dargörüşlü küçük-burjuva çevrelerin anladığı şeyi değil, dünya çapında tarih açısından güçlüğü kastediyorsak.
Almanya'da devrim "patlak vermede" gecikirken bizim görevimiz Almanların devlet kapitalizmini incelemek, onu kopya etmek için hiç bir çabadan kaçınmamak ve barbar Rusya'nın Batı kültürünü kopya etmesini hızlandırmak için diktatörce yöntemleri, benimsemekten çekinmemek ye barbarlığa karşı mücadelede barbarca yöntemleri kullanmak konusunda tereddüt etmemektir. Karelin-benzeri düşüncelere kapılan ve Alman emperyalizminden "ders almanın" biz devrimcilere yakışmayacağını söyleyen anarşistler ve sol sosyalist-devrimciler varsa, (birden Merkez Yürütme Komitesinde Karelin'in ve Gay'ın yaptığı konuşmaları anımsadım) onlara, bizim, yanıt olarak söyleyeceğimiz tek bir şey vardır: sizin gibi kimseleri ciddî olarak yakalayan devrim, geri dönülmez bir biçimde (ve layığını bularak) ortadan yokolur.
Bugün Rusya'da küçük-burjuva kapitalizmi egemendir; ve buradan, hem büyük-çapta devlet kapitalizmine ve hem de sosyalizme giden ve "üretimin ve dağıtımın, ulusal muhasebesi ve denetimi" adını alan tek ve aynı ara duraktan geçen tek ve aynı yol vardır. Bunu anlayamayanlar iktisat biliminde bağışlanmaz bir hata işlemektedirler. Ya yaşantının gerçeklerini bilmiyor, neyin gerçekten varolduğunu görmüyor ve gerçeğin çıplak yüzüne bakamıyorlar, ya da kendilerini "kapitalizm"le "sosyalizm"in soyut bir biçimde [sayfa 427] karşılaştırılmasıyla sınırlıyor ve ülkemizde yer almakta olan geçiş döneminin somut biçim ve aşamalarım incelemiyorlar.
Bu arada parantez içinde belirtelim ki, Novaya Jizn ve Vperyod grupları içindeki en iyi elemanları yanlış yola sürükleyen teorik hata budur. Bu gruplar içindeki kötü ve vasat kimseler, aptallıkları ve karaktersizlikleri yüzünden, huşu içinde baktıkları burjuvazinin kuyruğunda sürükleniyorlar. En iyileri ise, sosyalizm öğretmenlerinin, bütün bir kapitalizmden sosyalizme geçiş döneminden sözetmelerinin ve yeni toplumun "uzun doğum sancılarının" üzerinde önemle durmalarının nedensiz olmadığını anlayamadılar.[1*] Ve bu yeni toplum da, ancak şu ya da bu sosyalist devleti yaratmak için girişilecek bir dizi değişik, tam olmayan, somut çabalardan geçerek gerçekleşebilecek olan bir soyutlamadır.
Başkalarını ve kendilerini "devlet kapitalizmine doğru evrim" ile korkutma teşebbüsü tam teorik bir saçmalıktan ibarettir, çünkü Rusya devlet kapitalizminin ve sosyalizmin ortak yolu olan (ulusal muhasebe ve denetimi) açmaksızın bugünkü iktisadî durumundan ileriye gidemez. Bu türden saçmalar, insanın düşüncesinin "evrim"in gerçek yolundan "uzaklaşmasına" izin vermek, bu yolun ne olduğunu anlayamamak demektir. Pratikte bu, küçük mülk sahipliği kapitalizmine doğru geriye çekmekle aynı şeydir.
Okuru, devlet kapitalizmine ilk kez bu "yüksek" değeri vermediğime ve aynı şeyi bolşevik iktidara gelmeden önce de yaptığıma inandırmak için, Eylül 1917'de yazılan Yaklaşan Bunalım ve Nasıl Mücadele Etmeli adlı broşürümden aşağıdaki parçayı aktarıyorum.
"Junker-kapitalist devletin, toprak sahibi-kapitalist devletin yerine, devrimci demokrat bir devlet, yani bütün ayrıcalıkları devrimci bir şekilde ortadan kaldıran ve en tam demokrasiyi devrimci bir şekilde uygulamaktan korkmayan bir [sayfa 428] devleti koymayı deneyin ve, gerçekten devrimci demokrat bir devletin varlığı halinde, tekelci devlet kapitalizminin, kaçınılmaz ve önlenmez bir biçimde, sosyalizme doğru bir adım ... olacağım göreceksiniz. ...
"Çünkü sosyalizm, devlet kapitalizmi tekelinden bir sonraki adımdır. ...
"Devlet kapitalizmi, sosyalizm için tam bir maddî hazırlık, sosyalizme bir başlangıç ve tarih merdiveninde sosyalizm adını alan basamakla arasında başka basamakların olmadığı bir basamaktır." (s. 27 ve 28.)
Bu satırların, Kerenski'nin iktidarda olduğu, proletaryanın devrimci iktidarını değil, sosyalist devleti değil, "devrimci-demokrat" devleti tartıştığımız bir sırada yazıldığına lütfen dikkat edin. Bu siyasal merdivende ne kadar yukarda durursak, Sovyetlerde sosyalist devlet ile proletaryanın diktatörlüğünü o kadar tam olarak birleştirebileceğimiz, "devlet kapitalizminden" o kadar daha az korkacağımız çok açık değil midir? Maddî, iktisadî ve üretken açıdan, henüz sosyalizmin "eşiğinde" olmadığımız açık değil midir? Ve sosyalizm kapısından geçmek için henüz varmamış olduğumuz "eşiği" aşmaktan başka yol olmadığı açık değil midir? ...
Aşağıdakiler de son derece öğreticidir.
Merkez Yürütme Komitesindeki tartışmamız sırasında Buharin, başka şeylerin yanısıra, uzmanlar için yüksek maaş sorununda, "kendilerinin", "Lenin'den daha çok sağda" olduklarını, çünkü Marx'ın da belirli koşullar altında bunun "tümünü satın almanın"[2*] (yani kapitalistler güruhunu, yani burjuvaziden bütün toprakları, fabrikaları, işletmeleri ve diğer üretim araçlarını satın almanın) işçi sınıfı bakımından daha yerinde [sayfa 429] olacağını söylediğini anımsarsak, bu konuda ilkelerden bir sapma görmediklerini söyledi.
Bu son derece ilgi çekici bir ifadedir. ...
Marx'ın düşüncesini dikkatle ele alalım.
Marx geçen yüzyılın yetmişlerinin, kapitalizmin tekelci evreye geçmeden önceki gelişmesinin son dönemindeki İngiltere'yi inceliyordu. O sırada İngiltere militarizmin ve bürokrasinin diğer herhangi bir ülkeye kıyasla daha az belirgin olduğu bir ülke, işçilerin burjuvaziyi "satın almaları" anlamında, sosyalizmi "barışçı" bir zaferle kazanmaları olasılığının en büyük olduğu bir ülkeydi. Ve Marx şöyle dedi; belirli koşullar altında işçiler, burjuvaziyi satın almayı elbette reddetmeyeceklerdir. Marx, ne kendisini ve ne de sosyalist devrimin gelecekteki liderlerini, biçim sorunlarına, devrimi gerçekleştirme yöntemlerine ve yollarına bağımlı kılmadı. Birçok yeni sorunun ortaya çıkabileceğini, devrim süreci içinde bütün durumun değişebileceğini, durumun devrim süreci içinde sık sık ve köklü bir biçimde değişebileceğini tam olarak kavramıştı.
Peki, Sovyet Rusya hakkında ne diyorsunuz? İktidar proletaryanın eline geçtikten sonra, ve sömürücülerin silahlı direnmesi ve sabotajları ezildikten sonra, o sırada sosyalizme barışçı bir geçiş başlamış olsaydı, yarım yüzyıl önce İngiltere'de mevcut olabilecek olan koşullara benzer belirli koşulların hüküm sürdüğü açık değil midir? İngiltere'de kapitalistlerin işçilere bağımlı kılınması o sırada şu koşullardan dolayı güvenlik altına alınmış olurdu: 1) Köylülüğün bulunmayışı yüzünden nüfus içinde işçilerin, proleterlerin mutlak ağırlığı (yetmişlerde İngiltere'de sosyalizmin tarım işçileri arasında son derece hızla yayılması konusunda insanı umutlandıran belirtiler vardı); 2) proletaryanın işçi sendikaları içinde mükemmel örgütlenişi (o sırada İngiltere bu bakımdan dünyadaki öncü ülkeydi); 3) yüzyıllar boyunca gelişen siyasal özgürlüğün eğittiği proletaryanın nispeten yüksek kültür düzeyi; [sayfa 430] 4) iyi örgütlenmiş İngiliz kapitalistlerinin siyasal ve iktisadî sorunları uzlaşma yoluyla halletme konusundaki eski alışkanlığı — o sırada, dünyanın herhangi başka bir ülkesinin kapitalistlerine kıyasla, İngiliz kapitalistleri çok daha iyi örgütlenmişlerdi (bu üstünlük şimdi Almanya'ya geçmiştir). O sırada, işçilerin, İngiliz kapitalistlerine barışçı yoldan boyuneğdirmelerinin mümkün olduğu fikrini yaratan koşullar bunlardı.
Bugün Rusya'da kapitalistlerin işçi sınıfı kargısında boyuneğmeleri, temel önem taşıyan belirli koşullar tarafından güvenlik altına alınmıştır (Ekim zaferi ve Ekimden Şubata kadar kapitalistlerin silahlı direniş ve sabotajlarının bastırılması). Ama Rusya'da ulaşılan zaferin önemli etmeni, nüfus içinde işçilerin, proleterlerin mutlak olarak ağır basması ve işçilerin yüksek bir örgütlenme düzeyinde olmaları değil, proletaryanın, yoksul ve hızla sefalete sürüklenmiş olanların desteğini sağlamasıdır. Son olarak, bizde, ne yüksek bir kültür düzeyi, ne de uzlaşma alışkanlığı vardır. Bu somut koşullar dikkate alınacak olursa, iki yöntemi aynı zamanda uygulayabileceğimiz ve uygulamak zorunda olduğumuz açıkça görülecektir. Yani bir yandan devlet kapitalizmini ya da herhangi bir uzlaşma biçimini reddeden ve vurgunculuk vasıtasıyla, yoksul köylüleri dolandırarak, vb. Sovyetlerin aldığı önlemlerin uygulanmasını engellemeye devam eden kültürsüz kapitalistleri acımasızca ezmeliyiz. Öte yandan ise uzlaşma yöntemini kullanmalıyız ya da "devlet kapitalizmini" kabul eden devlet kapitalizmini uygulamaya koyabilen ve on milyonlarca insana ürün sağlayan çok büyük çaptaki işletmelerin akıllı ve deneyimi^ örgütleyicileri olarak proletaryaya faydalı olan kültürlü kapitalistler satın almalıyız.
Buharin çok iyi yetişmiş bir marksist iktisatçıdır.
Bu nedenle, tam olarak sosyalizme geçişi kolaylaştırmak amacıyla, büyük üretimin örgütlenmesini muhafaza etmenin önemini işçilere öğreten Marx'ın tamamıyla haklı olduğunu [sayfa 431] anımsadı. Marx'ın (bir istisna olarak) öğrettiği şey (ve o zaman İngiltere bir istisnaydı), ceplerini iyice doldurmak koşuluyla, eğer koşullar kapitalistleri barış içinde boyuneğmeye ve kültürlü ve örgütlü bir biçimde sosyalizme gelmeye zorlayacak gibiyse, kapitalistlerin ceplerini doldurmanın ve onları satın almanın kabul edilebilir bir düşünce olmasıydı.
Ama Buharin, Rusya'daki bugünkü durumun kendine özgü nitelikleri üzerinde yeteri kadar düşünmediği için hataya düştü. Bizler, Rus proletaryası, siyasal düzenimiz bakımından, işçilerin siyasal iktidarının kuvveti bakımından, İngiltere ve Almanya gibi herhangi bir ülkeden daha ilerdeyiz; ancak iyi bir devlet kapitalizminin örgütlenmesi, kültür düzeyimiz ve sosyalizmin "kuruluşu" için maddî ve üretken hazırlık derecesi bakımından Batı Avrupa'nın en geri ülkesinden de geriyiz. Bu, olağanüstü bir durumdur. Bugünkü kendine özgü durumun, Sovyet hükümetinin hizmetine girmeye ve "devlet" sanayiini mümkün olan en geniş çapta örgütlemeye samimî olarak yardıma hazır olan kapitalistler arasındaki en kültürlü, en becerikli ve en yetenekli örgütleyicileri "satın almak" için, işçilerin kendine özgü bir öneride bulunmalarını gerektirdiği açık değil midir? Bu kendine özgü durumda, her ikisi de küçük-burjuva doğaya sahip olan iki hatayı engellemek için elimizden geleni ardımıza koymamamız gerektiği açık değil midir? Öte yandan, iktisadî "kuvvetlerimiz"le siyasal kuvvetlerimiz arasında dengesizlik olduğunu kabul ettiğimize göre, iktidarı devralmamamız gerektiği sonucuna varmak, onarılmaz bir yanılgı olurdu. Böyle bir iddia ancak, daima böyle bir "ihtilâfın olabileceğini, doğanın gelişmesinde olduğu kadar, toplumun gelişmesinde de onun daima varolduğunu —tek başlarına alındıklarında herbirinin tek-yanlı olacağı ve belli bir tutarsızlık taşıyacağı— ancak bir dizi girişimle bütün ülkelerin proletaryanın devrimci işbirliği ile tam bir sosyalizmin yaratılabileceğini unutan [sayfa 432] "keçe içindeki adam" tarafından ileri sürülebilir.
Öte yandan, kendilerini "parlak" devrimciliğe kaptıran ama geçiş döneminin en zorlu aşamalarını hesaba katan ağırbaşlı, düşünceli ve temkinli devrimci çalışmayı yürütmekten âciz olan, yüksek sesli laf ebelerine dolu dizgin gitme olanağını vermek açık bir yanılgı olur.
Bereket versin, devrimci partilerin gelişmesi tarihi ve bolşevizmin onlara karşı yürüttüğü mücadelenin tarihi, bize, çok belirgin bir biçimde tanımlanmış tipleri miras bırakmıştır. Bunlar arasında, sol sosyalist-devrimciler ve anarşistler kötü devrimciliğin en göze çarpan örnekleridir. Şimdi bunlar "sağ bolşeviklerin" "uzlaşmasına" karşı avazları çıktığı kadar —bir sinir bunalımına kapılmışçasına, kendilerini yırtarcasına— bağırıyorlar. Ama "uzlaşma"da kötü olanın ne olduğunu, ve "uzlaşma"nın neden tarih tarafından ve devrimin akışı içinde haklı olarak mahkûm edildiğini düşünmekten âcizdirler.
Kerenski zamanında uzlaşma, iktidarın emperyalist burjuvaziye teslim edilmesine yolaçtı. Her devrimin temel sorunu, iktidar sorunudur. Ekim-Kasım 1917'de bolşeviklerin bir kesiminin uzlaşması, ya proletaryanın iktidarı ele geçirmesinden korkmaları ya da sadece sol sosyalist-devrimciler gibi "güvenilmez yoldaşlar"la değil, düşmanla, Kurucu Meclisin dağıtılması, Bogayevski'lerin amansızca bastırılması, sovyet kurumlarının tam olarak kabulü gibi temel sorunlarda ve her elkoyma girişiminde kaçınılmaz olarak bize engel olacak olan çernovcular ve menşeviklerle de iktidarı eşit olarak paylaşma arzusunda olmaları anlamını taşıyordu.
Sonuncusu, bizi, kaçınılmaz olarak, Kurucu Meclisin dağıtılması, Bogayevski'lerin acımasızca bastırılması, sovyet kurumlarının evrensel olarak kurulması ve bütün kamulaştırma eylemleri gibi temel sorunlarda engelleyecekti.
Şimdi iktidar ele geçirilmiş, korunmuş ve, "güvenilmez yoldaşlar "in dahil olmadığı, tek bir partinin, proletarya [sayfa 433] partisinin elinde toplanmıştır. İktidarı paylaşma gibi, proletaryanın burjuvazi üzerindeki devrimci iktidarını reddetme gibi bir sorunun olmadığı, olamayacağı günümüzde uzlaşmalardan sözetmek, ezberlenen ama anlaşılmamış olan sözleri bir papağan gibi yinelemekten başka bir şey değildir. Ülkeyi yönetebileceğimiz ve yönetmemiz gereken bir duruma ulaştığımız bir sırada, masraftan kaçınmaksızın, kapitalizmin yetiştirdiği en etkin unsurları yanımıza kazanmak için, küçük mülk sahibi unsurun yolaçtığı dağılmaya karşı onları hizmetimize almak için çalışmamızı bir "uzlaşma" olarak tanımlamak, sosyalist kuruluşun iktisadî görevlerini çözmede tam bir yeteneksizliği ortaya koymaktadır.
AYNÎ VERGİ, SERBEST TİCARET VE AYRICALIKLAR
Yukarda aktarılan 1918 tartışmalarında, gerekli görülen dönemlerin uzunluğu bakımından bazı hatalar vardır. Bu dönemler, o zaman umulduğundan, çok daha uzun sürdü. Bu şaşırtıcı değildir. (Âma ekonomik yaşamımızın ana unsurları aynı kalmıştır. Pek çok durumda köylü "yoksullar" (proleterler ve yarı-proleterler), orta köylü haline gelmiştir. Bu, küçük mülk sahibi, küçük-burjuva "unsur "da bir artışa yolaçmıştır. 1918-1920 arasındaki içsavaş, ülkenin mahvını büyük çapta artırmış, onun üretici güçlerinin yeniden yerine konmasını önlemiş ve proletaryaya herhangi başka bir sınıftan daha çok zarar vermiştir. Buna başka şeylerin yanısıra, başlıca yakıtımız olan odunun taşınmasında köylülerin atlarından yararlanılmasını engellediği için ulaşımın ve sanayiin düzelmesini daha da geciktiren 1920 mahsulünün kötülüğü, hayvan yemi kıtlığı ve, hayvanların ölmesi de eklendi.
Bunun sonucunda, 1921 ilkyazında siyasal durum, derhal, alınacak, kararlı ve önemli önlemlerle köylünün durumunun düzeltilmesini ve onların üretici güçlerinin artırılmasını gerektiriyordu. [sayfa 434]
Neden köylülerin de, işçilerin değil?
Çünkü işçilerin durumunu düzeltmek için, tahıllara ve yakıta gereksinme vardır. Bir bütün olarak ulusal ekonomi açısından, en büyük "engel" şimdi budur. Tahılların üretimini ve toplanmasını ve yakıtların toplanmasını ve ulaştırılmasını geliştirmek, ancak köylülerin koşullarını düzeltmekle, ve onların üretici güçlerini artırmakla mümkün olabilir. İşe köylülerden başlamalıyız. Bunu anlayamayanlar, ve köylülerin bu ön plana çıkarılmasını, bunu proletaryanın devrimci iktidardan "vazgeçme" ya da vazgeçmeye benzer bir şey olarak görenler, bir an durup düşünmüyorlar ve laflara kapılıyorlar. Proletaryanın diktatörlüğü, proletaryanın politikayı yönetmesi demektir. Öncü ve egemen sınıf olarak proletarya, politikayı ilkönce en önemli, en "can sıkıcı" sorunu çözecek şekilde yönetmesini bilmelidir. Bugün için en ivedi şey, köylü Sarımının üretici güçlerini derhal artıracak olan önlemleri almaktır. İşçilerin içinde bulunduğu koşulları iyileştirmek ve işçilerle köylüler arasındaki ittifakı sağlamlaştırmak, proletaryanın diktatörlüğünü kuvvetlendirmek ancak bu yolla mümkün olacaktır. İşçilerin durumunu bu yoldan düzeltmeyi reddeden proleter ya da proletarya temsilcisi, gerçekte beyaz muhafızların ve kapitalistlerin suç ortağı olacaktır. Çünkü bu yolu reddetmek, işçilerin meslekî çıkarlarını onların sınıf çıkarlarına üstün tutmak, bütün işçi sınıfının, onun diktatörlüğünün büyük toprak sahiplerine ve kapitalistlere karşı köylülerle ittifakını, emeğin sermayenin boyunduruğundan kurtuluşu için mücadeledeki öncü rolünü, işçilerin günlük, geçici ve kısmî çıkarları uğruna feda etmek demektir.
Bunun için, yapılması gereken ilk iş, köylülerin üretici güçlerini artıracak ivedi ve ciddî önlemlerin alınmasıdır.
Bu, besin politikamızda ciddî bir değişiklik olmadan yapılamaz. Böyle bir değişiklik, fazla ürüne elkonması sistemi yerine hiç değilse yerel ekonomik değişimde, vergi [sayfa 435] ödendikten sonra, geri kalan ürünün serbest ticarete konu olmasını gerektiren aynî verginin konmasıydı.
Aynî verginin, fazla ürüne elkonması sisteminin yerini almasının özü nedir?
Bu konuda yanlış fikirler yaygındır. Bu yanlış fikirler temel olarak, geçişin anlamını araştırmak ya da onun gerektirdiği şeyleri saptamak için hiç bir çabanın gösterilmemesi, değişmenin genel olarak komünizmden genel olarak burjuva düzenine doğru olduğunun düşünülmesi olgusundan kaynaklanmaktadırlar. Bu hatayı önlemek için, kaçınılmaz olarak, Mayıs 1918'de söylenenlere atıfta bulunmak gerekir.
Aynî vergi, aşırı kıtlık, yıkıntı ve savaş yüzünden başvurmak zorunda kaldığımız kendine özgü Savaş Komünizminden, ürünlerin sosyalist değişimine düzenli geçişin biçimlerinden biridir. Buna karşılık, ürünlerin sosyalist değişimi ise, nüfusa küçük köylünün egemen olmasının yarattığı kendine özgü koşullarıyla, sosyalizmden komünizme geçişin biçimlerinden biridir.
Bu kendine özgü "Savaş Komünizmi" sırasında, köylüden bütün fazla ürününü —ve bazan sadece fazla ürünü değil, köylünün yiyecek olarak muhtaç olduğu ürünün bir kısmını da— ordunun gereksinmesini karşılamak ve işçileri beslemek amacıyla aldık. Bunun çoğunu, ilerde karşılığını para olarak ödemek üzere, borç olarak aldık. Bunu yapmasaydık, mahvolmuş (bir küçük köylü ülkesinde büyük toprak sahiplerini ve kapitalistleri yenmemiz mümkün olamazdı. (Sömürücülerimizin dünyanın en kuvvetli ülkelerinden yardım almalarına karşın) zafer kazanmamız, sadece işçi ve köylülerin kurtuluşları için verdikleri mücadelede kahramanlık mucizeleri yaratabileceklerini değil, menşeviklerin, sosyalist-devrimcilerin ve Kautsky ve şürekâsının bu "Savaş Komünizmi" yüzünden bizi itham ettikleri zaman burjuvaziye uşaklık ettiklerini de gösterdi. Bu, bizim lehimize bir husustur. [sayfa 436]
Ama, lehimime olan bu hususun gerçekte nereye kadar gittiğini bilmek de, aynı derecede zorunludur. Savaş ve yıkım, bizi, "Savaş Komünizmi"ne başvurmak zorunda bıraktı, Bu, proletaryanın iktisadî görevlerine uygun düşen bir politika değildi, olamazdı. Geçici bir önlemdi. ^Bir küçük köylü ülkesinde iktidarda bulunan proletaryanın doğru politikası, köylünün gereksinme duyduğu mamul mallar karşılığında köylüden tahıl almaktır. Ancak böyle bir yiyecek politikası proletaryanın görevlerine uygun düşer; ancak böyle bir politika sosyalizmin temellerini kuvvetlendirebilir ve onu tam zafere götürebiliri
Aynî vergi böyle bir politikaya geçiştir. Hâlâ öylesine bir yıkıntı içindeyiz, öylesine savaş (dünkü savaşın ve kapitalistlerin açgözlülüğü ve hiddeti yüzünden yarın patlak verebilecek olan savaş) yükünün altında ezilmiş bir durumdayız ki,/köylülerden aldığımız tahılın hepsi karşılığında', onlara mamul mallar verebilecek durumda değiliz. Bunu bildiğimizden, aynî vergiyi koyuyoruz, yani (ordu ve işçiler için) gereksinme duyduğumuz tahılın asgarisini bir vergi biçiminde alacak ve gerisini mamul maddelerle değişeceğiz.
Ancak, şunları unutmamalıyız: yoksulluğumuz ve yıkıntımız o kadar büyüktür ki, tek bir hamlede büyük-çapta sosyalist devlet sanayiini kuramayız. Bu, büyük sanayi merkezlerinde geniş tahıl ve yakıt stokları biriktirmek, yıpranmış makinelerin yerine yenilerini koymakla vb. gerçekleştirilebilir. Deneyimlerimiz bizi şuna inandırmıştır: bunlar bir hamlede yapılamaz. Ve biliyoruz ki, yıkıcı emperyalist savaştan sonra en zengin ve en ileri ülkeler bile bu sorunu ancak yıllar süren bir dönem sırasında çözebileceklerdir. Bu yüzden, belirli bir oranda devlet makinelerinde büyük hammadde, yakıt ve besin stoklarına gereksinme duymayan ve köylü tarımına derhal yardım elini uzatabilecek ve onun üretici güçlerini artırabilecek olan küçük sanayiin yeniden kurulmasına yardımcı olmak zorunludur. [sayfa 437]
Bunun sonucu ne olacaktır?
Sonuç, küçük-burjuvazinin ve kapitalizmin belirli bir miktar (yerel) serbest ticaret temeli üzerinde canlanması olacaktır. Bundan hiç kuşku yoktur. Buna gözlerimizi kapamak gülünç olur.
Şu soru ortaya çıkar: bu gerekli midir? Haklı gösterilebilir mi? Tehlikeli değil midir?
Bunun gibi pek çok soru sorulmaktadır ve çoğu durumda bu, soruları soranların en azından basitliğini ortaya koymaktadır.
Benim, Mayıs 1918'de, ekonomimizde çeşitli toplumsal-ekonomik kuruluşların unsurlarının (bileşeni oluşturan parçalarının) varlığını ne şekilde tanımladığımı inceleyin. Hiç kimse —Ataerkil, yani yarı-barbar sistemden sosyalist sisteme kadar— ekonominin bu beş biçiminin, bu beş aşamanın (ya da bileşeni oluşturan parçanın) varlığını yadsıyamaz. Bir küçük köylü ülkesine kısmen ataerkil, kısmen küçük-burjuva olan küçük köylü "yapı"sının egemen olduğu kendinden bellidir. Değişim varolduğuna göre, küçük ekonominin gelişmesi, küçük-burjuva-kapitalist gelişmedir. Bu, sokaktaki adamın günlük deneyimi ve gözlemiyle bile doğrulanan, karşı çıkılmaz bir gerçek, ekonomi politiğin basit bir gerçeğidir. Bu ekonomik gerçeklik karşısında, sosyalist proletarya nasıl bir politika izleyebilir? Tahıl ve hammadde karşılığında, küçük köylüye, büyük-çapta sosyalist sanayiin ürettiği mallardan bütün istediklerimi verilmelidir? Bu en çok arzu edilen ve en "doğru" politikadır; başlattığımız politika budur. Ama bütün malları veremeyiz; bundan çok uzağız. Bunu yakın bir zamanda da yapamayız. Hiç değilse ülkenin elektriklendirilmesinin ilk aşamasını tamamlamadan bunu yapamayacağız. O halde, ne yapılmalıdır? Ya, özel, devlete ait olmayan değişimin, yani ticaretin, yani milyonlarca küçük üreticinin bulunduğu yerde kaçınılmaz olan kapitalizmin gelişmesine kilit vurmaya, tamamen yasaklamaya çalışılmalıdır. Ama böyle [sayfa 438] bir politika, onu uygulamaya çalışan parti için, aptalca bir iş ve intihar etmek demek olur. Aptalca olur; çünkü böyle bir politika iktisadî bakımdan olanaksızdır. İntihar etmek demek olur çünkü böyle bir politikayı uygulamaya çalışan parti kaçınılmaz olarak yıkımla karşılaşır. Bazı komünistlerin tam anlamıyla böyle bir politikayı benimsedikleri için "düşündükleriyle, söyledikleriyle ve yaptıklarıyla" hata işlediklerini , kendimizden gizlemeye gerek yoktur. Bu hataları düzeltmeye çalışacağız. Bu hataları mutlaka düzeltmeliyiz, yoksa işlerimiz kötü gidecektir.
Ya da, (ve bu mümkün olan en son ve tek akla-uygun politika olur) kapitalizmin gelişmesine kilit vurulmamalı, onu yasaklamaya çalışılmamalı; bunun yerine, onu, devlet kapitalizmi kanalına yöneltmeye çalışılmalıdır. Bu, iktisadî bakımdan mümkündür, çünkü devlet kapitalizmi —şu ya d,a bu biçimde, şu ya da bu derecede— genel olarak serbest ticaretin ve kapitalizmin Unsurlarının bulunduğu her yerde vardır.
Sovyet devleti ve proletarya diktatörlüğü, devlet kapitalizmi ile birleştirilebilir mi? Bunlar birbiriyle bağdaşabilir mi?
Elbette bağdaşabilir. Mayıs 1918'de iddia ettiğim, tam olarak bu idi. Mayıs 1918'de bu hususu tanıtladığımı umarım. Bundan da öteye, o zaman, küçük mülk sahibi (hem küçük ataerkil, hem küçük-burjuva) unsurla kıyaslandığında, devlet kapitalizminin ileri bir adım olduğunu tanıtladım. Devlet kapitalizmini yalnızca sosyalizmle kıyaslayanlar, bir sürü hata işliyorlar. Çünkü bugünün iktisadî ve siyasal koşulları altında, devlet kapitalizmini, küçük-burjuva üretimiyle de kıyaslamak gerekir.
Hem teorik, hem pratik bakımdan bütün sorun, kapitalizmin (belirli bir dereceye kadar ve belirli bir 3Üre için kaçınılmaz olan) gelişmesini, devlet kapitalizmi kanalına yöneltmenin doğru yöntemlerini bulmak; uzak olmayan bir gelecekte devlet kapitalizminin sosyalizme dönüşmesini güvence altına [sayfa 439] almak için onu hangi koşullarla çevrelemenin gerektiğini saptamaktır.
Bu sorunun çözümüne yaklaşmak için, her şeyden önce, sovyet sistemimiz içinde, sovyet devletimiz çerçevesi içinde devlet kapitalizminin pratikte ne olacağını ve ne olabileceğini mümkün olan en belirgin bir şekilde gözümüzde canlandırmalıyız,
Sovyet hükümetinin, kapitalizmin gelişmesini devlet kapitalizmi kanalına yöneltmesinin, devlet kapitalizmi "aşılama"sının en basit örneği, ayrıcalıklardır. Şimdi hepimiz ayrıcalıkların gerekli olduğu konusunda anlaşıyoruz; ama hepimiz ayrıcalıkların ne anlama geldiği üzerinde düşünmüyoruz. Yukarıda değindiğimiz ekonomi biçimlerinin ışığı altında ve onların karşılıklı ilişkileri açısından, sovyet sistemi altında ayrıcalıklar nedir? Bunlar, küçük mülk sahibi (ataerkil ve küçük-burjuva) unsura karşı sovyet devleti yani proleter devleti ile devlet kapitalizmi arasında bir ittifak, bir blok, bir anlaşmadır. Ayrıcalığı olan bir kapitalisttir. İşini, kapitalist yoldan, kâr amacıyla yönetir. Normal kârın ötesinde ve üstünde, fazla kâr elde etmek amacıyla; ya da başka türlü sağlayamayacağı veya büyük zorlukla sağlayabileceği hammaddeyi elde etmek amacıyla, proleter hükümeti ile bir anlaşma yapmayı istemektedir. Üretici güçlerin gelişmesiyle, derhal ya da çok kısa bir süre içinde malların miktarında artış sağlayarak, sovyet hükümeti kazançlı çıkar. Diyelim ki, yüz tane petrol alanına, maden ve orman bölgesine sahibiz. Bütün bunları geliştiremiyoruz, çünkü makinelere, yiyeceğe ve ulaşım olanaklarına sahip değiliz. Ve bu yüzden de diğer bölgelerin geliştirilmesi için hemen hemen hiç bir şey yapamıyoruz. Büyük işletmelerin yetersiz gelişme düzeyi yüzünden, küçük mülk sahibi unsur her bakımdan yoğunluk kazanmaktadır, ve bu husus çevredeki (ve sonra bütün) köylü tarımının yıkılmasında onun üretici güçlerinin azalmasında, sovyet hükümetine olan güveninin azalmasında, hırsızlığın ve küçük (en tehlikeli) vurgunculuğun, [sayfa 440] vb. yayılmasında yansımaktadır. Sovyet hükümeti, ayrıcalıklar yoluyla, devlet kapitalizmini "aşılayarak" küçük üretime karşı büyük üretimi, geri üretime karşı ileri üretimi, el üretimine karşı makine üretimini kuvvetlendiriyor. Ve sovyet hükümeti, büyük sanayiin imal ettiği mallardan (onun verim yüzdesinden) daha çok miktarda sağlıyor ve küçük-burjuva anarşik ilişkilere karşı, devletin düzenlediği iktisadî ilişkileri kuvvetlendiriyor. Ayrıcalıklar politikasının olumlu ve dikkatli bir şekilde uygulanması, işçilerin ve köylülerin içinde bulundukları koşulların ve sanayiin durumunun (fazla yüksek olmayan, belirli bir derecede) hızla iyileştirilmesinde bize yardımcı olacaktır. Elbette ki, bu belirli fedakârlıklar, en değerli ürünlerden on milyonlarca pud'un[3*] kapitalistlere teslim edilmesi pahasınadır. Ayrıcalıkların, bizim için yararlı ve tehlikesiz olan derecesi ve koşullara, kuvvet ilişkilerine bağlıdır ve mücadele tarafından tayin edilecektir; çünkü ayrıcalıklar da, mücadelenin bir biçimi, sınıf mücadelesinin başka bir biçimde sürdürülmesidir ve hiç bir şekilde sınıf mücadelesinin yerine sınıflar arasında barışın konması değildir. Mücadelenin biçimlerini pratik tayin edecektir.
Sovyet sistemi içindeki diğer devlet kapitalizmi biçimleriyle karşılaştırıldığında, ayrıcalıklar biçiminde devlet kapitalizmi, belki de, en basit, en belirgin, açık ve en kesin olarak tanımlanmış olandır. Burada, en kültürlü, en ileri Batı Avrupa kapitalizmi ile resmî, yazılı bir anlaşmamız var. Kazançlarımızı ve kayıplarımızı, haklarımızı ve yükümlülüklerimizi tam olarak biliyoruz. Ayrıcalıkları ne kadar süre için verdiğimizi biliyoruz. Eğer anlaşma böyle bir tazminatı öngörüyorsa, anlaşmanın sona ermesinden önce tazminatın koşullarını biliyoruz. Dünya kapitalizmine belirli bir "haraç" ödüyoruz; ona bir "fidye" vererek şu ya da bu formüllerle "kendimizi kurtarıyoruz" ve derhal sovyet hükümetinin [sayfa 441] durumunun istikrar kazanmasında belirli bir artış, ekonomimizin koşullarında bir iyileşme sağlıyoruz. Ayrıcalıklar bakımından bütün güçlük, bir ayrıcalık anlaşması yaparken, bütün koşulları iyi düşünmek ve tartmakta ve sonra anlaşmanın yerine getirilişini gözetmeyi başarmakta yatar. Hiç kuşkusuz, burada güçlükler vardır; ve olasıdır ki, başlangıçta hatalar yapmak kaçınılmazdır. Ama bu güçlükler, toplumsal devrimin diğer sorunlarıyla karşılaştırıldığında ve özellikle devlet kapitalizmini geliştirmenin, ona yol vermenin ve onu aşılamanın diğer biçimlerinde sözkonusu olan güçlüklerle karşılaştırıldığında, önemsizdir.
Aynî verginin uygulanmasından bütün Parti ve sovyet işçilerinin karşısında duran en önemli görev, "ayrıcalıklar" politikasının temel ilkelerini (yani, "ayrıcalıklar" politikasına benzeyen, devlet kapitalizmini), kapitalizmin diğer biçimlerine, serbest ticarete, yerel dolaşıma, vb. uygulamayı başarmaktır.
Kooperatifleri ele alalım. Aynî vergi kararnamesinin, kooperatif yönetmeliklerinin derhal yeniden düzenlenmesini ve "özgürlüklerinin" ve haklarının belirli bir miktarda genişletilmesini gerektirmiş olması şaşırtıcı değildir. Kooperatifler de, devlet kapitalizminin, daha az basit olan diğer bir biçimidir. Çizgileri daha az belirgindir, daha karmaşıktır ve bundan dolayı hükümetimiz için daha büyük pratik güçlükler doğurmaktadır. Küçük meta üreticileri kooperatifleri (işçi kooperatiflerinden değil, bir küçük köylü ülkesinde kooperatiflerin egemen ve tipik biçimi olan bu kooperatiflerden söz-ediyoruz) kaçınılmaz olarak kapitalist ilişkiler doğurur, gelişmelerini kolaylaştırır, küçük kapitalistleri ön plana iter ve en çok onlara yararlı olur. Bu başka türlü olamaz, çünkü ülkemizde küçük mülk sahipleri ağır basmaktadır ve değişim mümkün ve zorunludur. Bugün Rusya'ya egemen olan koşullar altında, kooperatif topluluklara verilen özgürlük ve haklar, kapitalizme verilen özgürlük ve haklardır. Bu, apaçık [sayfa 442] gerçeğe gözlerimizi yummak, aptallık ya da suç olur.
Ancak, özel kapitalizmin tersine, sovyet yönetimi altındaki "kooperatif" kapitalizmi, devlet kapitalizminin bir çeşididir ve bu yüzden bugün için elbette ki belirli ölçüler içinde, bizim için yararlıdır. Aynî vergi (vergi şeklinde alınanın üstünde, ve ötesinde kalan) fazla ürünün serbestçe satılması demek olduğuna göre, kapitalizmin bu gelişmesini —çünkü serbest pazar, kapitalizmin gelişmesi demektir— kooperatif kapitalizmi kanalına yöneltmek için elimizden gelen her şeyi yapmalıyız. Kooperatif kapitalizmi, muhasebeyi denetimi, gözetimi ve devletle (bu durumda sovyet devletiyle) kapitalist arasında sözleşmeye dayanan ilişkilerin kurulmasını kolaylaştırması bakımından devlet kapitalizmine benzer. Sadece yukarda belirtilen nedenlerden ötürü değil, milyonlarca insanın ve daha sonra nüfusun tümünün birleştirilmesini, örgütlenmesini kolaylaştırdığı için de (ve bu, daha sonraki devlet kapitalizminden sosyalizme geçiş açısından büyük bir kazançtır) kooperatif ticaret, özel ticaretten çok daha yararlı ve kullanışlıdır.
Devlet kapitalizmi biçimleri olarak ayrıcalıklarla kooperatifleri kıyaslayalım. Ayrıcalıklar, büyük makine sanayiine dayanır; kooperatifler, küçük sanayie, el zanaatlarına ve hatta kısmen ataerkil sanayie dayanır. Herbir ayrıcalık anlaşması, tek bir kapitalisti, tek bir firmayı, bir ticarî firmalar birliğini, karteli ya da tröstü ilgilendirir. Kooperatif topluluklar, binlerce hatta milyonlarca küçük mülk sahibini içine alır. Ayrıcalıklar belirli bir süre için yapılan belirli bir anlaşmaya izin verir ve hatta bunların varlığını gerektirir. Kooperatif topluluklar, ne belirli bir anlaşmaya ne de belirli bir sureye izin vermez. Kooperatiflerle ilgili yasayı yürürlükten kaldırmak, bir ayrıcalık anlaşmasını iptal etmekten zordur. Ancak bir anlaşmanın iptali, kapitalist ile yapılan iktisadî ittifakın, ya da iktisadî "birlikte yaşamanın" pratik ilişkilerinde anî bir bozulma anlamına gelir; oysa, kooperatif [sayfa 443] yasasının ya da herhangi bir yasanın yürürlükten kaldırılması, ne sovyet hükümeti ile küçük kapitalistler arasındaki pratik "birlikte yaşamayı" derhal ortadan kaldırır, ne de genel olarak, günlük ekonomik ilişkileri ortadan kaldırabilir. Ayrıcalık sahiplerini "gözetlemek" kolaydır; ama kooperatifçileri gözetlemek kolay değildir. Ayrıcalıklardan sosyalizme geçiş, büyük bîr üretim biçiminden, başka büyük bir üretim biçimine geçiştir. Küçük mülk sahipleri kooperatiflerinden sosyalizme geçiş, küçük üretimden büyük üretime geçiştir, yani daha karmaşık bir geçiştir. Ancak başarıya ulaştığı takdirde, nüfusun daha geniş yığınlarım kapsayabilir, bütün "yeniliklere" inatla direnen, eski, sosyalizm-öncesi ve hatta kapitalizm-öncesi ilişkilerin derin ve daha güçlü köklerini söküp atabilir. Ayrıcalıklar politikası, başarıya ulaştığı takdirde, bize, modern, ileri kapitalizm düzeyi üzerine kurulu, —bizimkilerle kıyaslandığında— mükemmel olan birkaç büyük işletme sağlayacaktır. Birkaç on yıl sonra bu işletmeler tamamen bize geçecektir. Kooperatif politikası, başarıya ulaştığı takdirde, küçük ekonominin yükselmesi ve onun belirsiz bir süre içinde, gönüllü birleşme temeli üzerinde büyük üretime geçişini kolaylaştırma sonucunu verecektir.
Devlet kapitalizminin bir üçüncü biçimini ele alalım. Devlet, kapitalisti, bir tüccar olarak kaydeder ve devlet mallarının satışı ve küçük üreticinin mallarının satın alınması üzerinden ona belirli bir komisyon öder. Bir dördüncü biçim: Devlet, kendisine ait olan bir sınaî kuruluşu, petrol alanını, orman bölgesini, toprağı vb. kapitalist girişimciye belirlibir süre için kiralar. Bu kiralama bir ayrıcalık sözleşmesine çok benzer. Devlet kapitalizminin bu son iki biçimi üzerinde ne sözedilir, ne düşünülür, ne de gözlem yapılır. Bu güçlü ve akıllı olduğumuz için değil, zayıf ve aptal olduğumuz içindir: "çıplak gerçeğin" içine dikine bakmaktan korkarız ye çoğu zaman "büyük bir aldanışa" boyuneğeriz. Durmadan [sayfa 444] kapitalizmden sosyalizme "geçtiğimizi" yineliyoruz, ama "bizim" kim olduğumuza ilişkin açık bir tablo elde etmek sıkıntısına katlanmıyoruz. Bunu unutmamamız için, 5 Mayıs 1918 tarihli makalemde sıraladığım ulusal ekonomimizi meydana getiren bütün unsurların —eksiksiz— bütün listesini daima aklımızda tutmalıyız. "Biz", proletaryanın öncü, ileri müfrezesi, doğrudan doğruya sosyalizme geçiyoruz; ama ileri müfreze bütün proletaryanın küçük bir kesiminden, bütün proletarya ise bütün nüfusun küçük bir kesiminden ibarettir. Ve "bizim" sosyalizme doğrudan geçiş sorunumuzu başarıyla çözebilmemiz için, kapitalizm-öncesi ilişkilerden sosyalizme geçiş için hangi ara yolların, yöntemlerin, vasıtaların ve araçların gerekli olduğunu anlamalıyız. Bütün sorun budur.
RSSFC'nin haritasına bir bakın. Vologda'dan kuzeye, Rostov-on-Don'dan ve Saratov'dan güney-doğuya, Orenburg'-dan ve Omsk'dan güneye, Toms'dan kuzeye, düzinelerle büyük uygar devletlerin yer alabileceği kadar büyük alanlar vardır. Ve bütün bu alanlar üzerinde ataerkillik, yarı-barbarlık ve tam barbarlık egemendir. Köyleri, demiryollarından, yani kültürle, kapitalizmle, büyük üretimle, büyük kentlerle maddî ilişkiden ayıran fersahlarca uzanan patikaların bulunduğu, daha doğrusu patikaları bile olmayan toprakların bulunduğu Rusya'nın geri kalan uzak köylü bölgelerine ne demeli? Ataerkillik, oblomovizm ve yarı-barbarlık bu bölgelerde de egemen değil mi?
Rusya'ya egemen olan bu koşullardan sosyalizme doğrudan geçiş, düşünülebilir mi? Evet, bir dereceye kadar düşünülebilir, ancak, tamamlanmış olan dev bir bilimsel çalışmanın sayesinde niteliğini artık tam olarak bildiğimiz bir koşulla. Bu koşul, elektriklendirmedir. Eğer düzinelerle yerel elektrik enerjisi istasyonu inşa edersek (bunların nerede ve nasıl inşa edileceğini biliyoruz), bu istasyonlardan bütün köylere elektrik enerjisi verebilirsek, yeterli sayıda elektrik [sayfa 445] motoru ve diğer makineleri sağlayabilirsek, ataerkillikle sosyalizm arasında ara bağlantılara ya da geçiş aşamalarına gereksinmemiz olmayacak ya da çok az olacak. Ama biliyoruz ki, bu "tek" koşulun birinci aşamasını tamamlamak için en azından on yıl gereklidir. Bu sürecin kısalması, İngiltere, Almanya ya da Amerika gibi ülkelerde proletarya devriminin zafere ulaşması halinde ancak düşünülebilir.
önümüzdeki birkaç yıl içinde, ataerkillikten, küçük üretimden sosyalizme geçişi kolaylaştıracak ara bağlantılar üzerinde düşünmeyi öğrenmeliyiz. "Bizler" daha hâlâ, sık sık "kapitalizmin kötü, sosyalizmin iyi" olduğu iddiasını yineleyip duruyoruz. Ama böyle bir iddia yanlıştır; çünkü bu iddia, bütün varlığını sürdüren ekonomik biçimleri hesaba katmamakta ve aralarından sadece ikisini seçip almaktadır.
Sosyalizmle kıyaslandığında kapitalizm kötüdür. Küçük üreticilerin dağınıklığıyla ilgili olan ataerkillikle, küçük üretimle, bürokrasiyle kıyaslandığında kapitalizm iyidir. Küçük üretimden doğrudan doğruya sosyalizme geçmemiz mümkün olmadığı sürece, küçük üretimin ve değişimin basit bir sonucu olan bir miktar kapitalizm kaçınılmazdır. Ve, bunun için, küçük üretimle sosyalizm arasındaki ara bağlantı olarak, üretici güçleri artırmanın bir aracı, bir yolu, bir yöntemi olarak kapitalizmden yararlanmalıyız (ve özellikle onu devlet kapitalizmi kanalına yöneltmeliyiz).
Bürokrasinin kötülüklerinin ekonomik yönüne bir gözatın. 5 Mayıs 1918'de bunların hiç birisini görmemekteyiz. Ekim devriminden altı ay sonra, eski, bürokratik mekanizmayı tepeden tırnağa değiştirdikten sonra onun kötülüklerinden hiç birini hissetmedik.
Aradan bir yıl geçti. Rus Komünist Partisinin Sekizinci Kongresinde (18-23 Mart 1919) yeni bir parti programı kabul edildi ve bu programda —tehlikeyi kabul etmekten korkmayarak, onu ortaya koymayı, teşhir etmeyi, gözler önüne sermeyi, ona karşı savaşma fikrini ve iradesini, enerjisini ve eylemini [sayfa 446] uyandırmayı arzu ederek— açıkça "Sovyet sisteminde bürokrasinin kısmî bir canlanışı"ndan sözediyoruz.
Aradan iki yıl daha geçti. 1921 ilkyazında, bürokrasi sorununu görüşen Sovyetlerin Sekizinci Kongresinden (Aralık 1920) sonra, ve bu kötülüklerin tahlili ile ilgili görüş ayrılıklarını toplayan Rus Komünist Partisi Onuncu Kongresinden (Mart 1921) sonra, bu kötülüklerin daha açık, daha belirgin ve daha tehdit edici bir şekilde durduğunu görüyoruz. Bürokrasinin iktisadî kökleri nelerdir? İki temel kökü vardır: gelişmiş bir burjuvazi, birinci olarak, işçilerin (ve kısmen köylülerin) devrimci hareketine karşı kullanılmak üzere öncelikle askerî olan bürokratik bir işleyişe ve ikinci olarak yargısal vb. işleyişe gereksinme duyar. Bizde bu yoktur. Bizim mahkemelerimiz, burjuvaziye karşı yöneltilen sınıf mahkemeleridir. Ordumuz, burjuvaziye karşı yöneltilmiş bir sınıf ordusudur. Bürokrasinin kötülükleri orduda değil, ona hizmet eden kurumlarda vardır. Bu ülkede bürokrasinin farklı iktisadî kökleri vardır: yoksulluğu, kültürsüzlüğü, bilisizliği ile küçük üretimin dağınık ve yayılmış karakteri, yolların olmayışı, tarımla sanayi arasında değişimin bulunmayışı, bu ikisi arasında bağın ve karşılıklı ilişkinin bulunmayışı. Bu, geniş çapta içsavaşın sonucudur. Abluka altında olduğumuz, her yandan kuşatıldığımız, bütün dünyadan ve tahıl yetiştiren güneyden, Sibirya'dan, kömür havzalarından koparıldığımız bir sırada, sanayii yeniden kuramazdık. Hiç duraksamadan "Savaş Komünizmine" geçmek, en tehlikeli aşırı uçlara kadar gitmeyi göze almak zorundaydık. Yarı-aç ve bundan daha da kötü bir yaşamı sürdürmek, ama ne pahasına olursa olsun, görülmemiş yıkıntı ve iktisadî ilişkilerin yokluğuna, işçi ve köylü yönetimini kurtarmak için dayanmak, sosyalist-devrimcileri ve menşevikleri korkutan şeyin, bizi korkutmasına izin vermedik (gerçekte bunlar, daha çok, korktukları için, burjuvazinin peşinden gittiler). Abluka altına alınmış, kuşatılmış bir kalede kazanılan zaferin koşullarından biri, en son beyaz muhafızın [sayfa 447] nihayet RSSFC topraklarından sürülmesinden sonra, 1921 ilkyazında olumsuz yanını gösterdi. Kuşatılmış kalede, bütün ticarete "kilit vurmak" mümkün ve zorunlu idi; olağanüstü bir kahramanlık gösteren yığınlarla bu duruma üç yıl dayanabilirdi. Ondan sonra, küçük üreticinin mahvı arttı, büyük üretimin yeniden kurulması yine gecikti, ertelendi. Bürokrasi "kuşatmanın" bıraktığı bir miras olarak, ezilen ve parçalanan küçük üreticinin üstyapısı olarak kendini tam olarak gösterdi.
Onunla daha sağlam bir şekilde mücadele etmek için, tekrar işe başlamak için bir kötülüğü kabul etmeyi öğrenmeliyiz. Pek çok defa ve çalışmamızın bütün alanlarında tamamlanmamış olanı tamamlamak ve soruna farklı yaklaşım yöntemleri seçmek için, işe, yeniden ta başından başlamak zorunda kalacağız. Büyük üretimin yeniden kurulmasında bir gecikme olduğu açıktır. Sanayi ile tarım arasındaki değişime "kilit vurulması" dayanılmaz bir hal almıştır. Bu yüzden, çabalarımızı, yapılması mümkün olan şeye toplamalıyız: yani küçük sanayii yeniden kurmalı, işe bu taraftan başlamalı, savaş ve ablukanın birlikte yıktığı yapının bu yanını desteklemeliyiz. Kapitalizmden korkmadan, ticareti geliştirmek için ne pahasına olursa olsun mümkün olan her şeyi yapmalıyız. Çünkü kapitalizme koymuş olduğumuz sınırlamalar (iktisadî alanda büyük toprak sahiplerinin ve burjuvazinin mülksüzleştirilmesi, siyasal alanda işçi ve köylülerin egemenliği) yeteri kadar dar, yeteri kadar "ılımlı"dır. Aynî verginin dayandığı temel fikir budur: iktisadî anlamı budur.
"Küçük" araçlarla, küçük çapta olsa da, küçük yerel sanayii geliştirmek suretiyle ona yardım ederek, köylü tarımını hızla yükseltmek amacıyla, bütün parti ve sovyet işçileri, bütün çabalarını, bütün dikkatlerini, iktisadî kuruluş çalışmasında —güberniyelerde, daha da çok uyezdlerde, daha da çok volostlarda ve köylerde— yerel teşvikte toplamalıdırlar. Bütün halindeki devlet ekonomi planı bütün dikkat ve ihtimamın, "ivediliğin" üzerinde toplanması gereken noktanın [sayfa 448] bu olmasını gerektiriyor. Bu alanda en derin ve en geniş "temele" en yakın yerde gerçekleştirilecek belirli derecede bir ilerleme, büyük sanayiin en enerjik ve en başarılı şekilde yeniden kuruluşuna, en hızlı bir geçişe yolaçacaktır.
Bugüne kadar, gıda maddelerinin sağlanması işinde çalışan işçi, tek bir temel talimat bilmiştir: tahıl tahsisatını yüzde 100 topla. Simdi ona başka bir talimat var: verginin % 100'ünü en kısa zamanda topla ve ardından büyük ve küçük sanayiin ürünleri ile yapılan değişim karşılığında bir % 100 daha topla. Verginin yüzde 75'ini ve büyük ve küçük sanayi ürünleri karşılığında (ikinci yüzün) yüzde 75'ini toplayanlar, verginin yüzde 100'ünü ve değişimle (ikinci yüzün) yüzde 55'ini toplayanlardan daha yararlı ve ulusal önemi olan bir iş yapmış olurlar. Besin maddeleri sağlayan işçinin görevi, şimdi daha karmaşık hale gelmiştir. Bir yanda, malî bir görev: yergiyi mümkün olan en kısa zamanda ve en rasyonel bir şekilde topla. Öte yanda, genel ve iktisadî görev: kooperatifleri yönetmeye çalış, küçük sanayie yardımcı ol, tarımla sanayi arasındaki değişimi artıracak şekilde yerel inisiyatifi geliştir ve devamlı olmasını sağla. Bürokratik pratiğimiz bu işi hâlâ kötü bir şekilde yaptığımızı gösteriyor. Bu alanda' kapitalistten pek çok şey öğrenebileceğimizi, ve öğrenmemiz gerektiğini kabul etmekten korkmamalıyız. Çeşitli bölgelerde, uyezdlerin, volostların ve köylerin pratik deneyimlerini kıyaslayacağız: belirli bir yerde, küçük ve büyük özel kapitalistler şu kadar elde etmişlerdi. Bu, onların yaklaşık kârıdır. Bu kâr, kapitalistin yediği haraçtır; ondan "öğrendiğimiz" şeyler karşılığında ödediğimiz ödentidir. Bir şeyler öğrenirsek bu ödentiyi ödemekten kaçınmayacağız. Komşu bölgede kooperatif yöntemleriyle bu kadarı elde edilmiştir. Kooperatiflerin kârları şu kadardır. Ve üçüncü bir yerde, tamamen devlet yöntemleriyle şu kadar elde edilmiştir (bugünkü dönemde bu üçüncü hal, az bulunan bir istisna olacaktır). [sayfa 449]
Her yerel ekonomi merkezinin ve Guberniye Yürütme Komitesinin topladığı her ekonomik konferansın en başta gelen görevi, aynî vergi ödendikten sonra derhal geri kalan fazla stokla çeşitli deneyler ya da "değişim" sistemleri düzenlemektir. Birkaç ay içinde kıyaslama ve inceleme için pratik sonuçlar elde edilmelidir. Yerli ya da ithal edilmiş tuz; en yakın kentten sağlanan parafin yağı; el emeğine dayanan tahta işleme sanayii; belirli, belki de fazla önemi olmayan, ama yine de köylüler için gerekli ve yararlı maddeler üreten ve yerli hammadde işleyen zanaatlar; "beyaz kömür'.' (küçük yerel su gücü kaynaklarından elektriklendirme için yararlanılması) vb., bütün bunları, ne pahasına olursa olsun tarımla sanayi arasındaki değişimi harekete geçirmek için.çalışır hale getirmelidir. Bu ajanda en iyi sonuçları alanlar, özel kapitalizm yoluyla olsa da, kooperatifler olmaksızın olsa da, bu, kapitalizmi doğrudan devlet kapitalizmine dönüştürmese de, komünizmin saflığı üzerinde "kafa yoran", devlet kapitalizmi ve kooperatifler için nizamnameler, kurallar koyan, ama ticareti harekete geçirmek için pratik hiç bir şey yapmayanlardan çok daha fazla, bütün Rusya'da, sosyalizmin kurulması davasına hizmet edeceklerdir.
Özel sermayenin sosyalizme yardımcı olması çelişkili bir durum değil midir?
Hiç de çelişkili değildir; bu, reddedilmez bir iktisadî gerçektir. Ulaşımın son derece altüst bir halde olduğu bir küçük-köylü ülkesi, —ulaşım sistemini ve büyük sanayii denetleyen— proletaryanın siyasal rehberliğinde olan ve savaştan ve ablukadan henüz çıkmakta olan bir ülke sözkonusu olduğuna göre bundan şu sonuçlar çıkar: birinci olarak, yerel değişim bugün için birinci derecede önem kazanır ve ikinci olarak, sosyalizme (devlet kapitalizmi şöyle dursun) özel kapitalizm vasıtasıyla destek olma olanağı mevcuttur.
Laflar üzerinde daha az tartışalım! Daha böyle çok tartışmalar olacak. Daha çeşitli pratik deneyim ve bu deneyim [sayfa 450] üzerinde daha çok inceleme yapmak zorundayız. Belirli koşullar altında, yerel çalışmalara örnek örgütlenme, en küçük çapta olsa bile, merkezî devlet çalışmalarının pek çok dalından daha büyük ulusal öneme sahiptir. Genel olarak köylü tarımı bakımından ve özel olarak sınaî ürünlerin tarımsal fazla ürünle değişimi bakımından bu anda içinde bulunduğumuz koşullar tam olarak budur. Tek bir volostta bile bu alanda örnek örgütlenme, herhangi bir Halk Komiserliğinin merkez örgütlenmesinde yapılacak "örnek" iyileştirmeden çok daha büyük önem taşır; çünkü merkez örgütümüz son üç-buçuk yıl içinde öylesine genişlemiştir ki, belirli bir derecede' zararlı olan bir atalet kazanmıştır. Kısa zamanda bunu her-' hangi bir ölçüde iyileştirmemiz olanaksızdır, çünkü bunu nasıl yapacağımızı bilmiyoruz. Bu durumu kökten iyileştirme işinde, bir taze kuvvetler akını sağlamada, bürokrasiye karşı etkili bir şekilde mücadele ve zararlı ataleti yenmede gerekli olan destek, küçük bölgelerden aşağı katlardan, küçük çapta da olsa bir "bütün"ün örnek örgütlenmesiyle gelmelidir. "Bütün" diyorum ve yalnızca bir çiftliği, sanayiin tek bir dalını, tek bir fabrikayı değil, ama ekonomik ilişkilerin bir bütününü, sadece küçük bir bölgede de olsa ekonomik değişimin bir bütününü anlatmak istiyorum.
Merkezde çalışma zorunda olanlarımız en alçakgönüllü ve kısa zamanda başarılabilir boyutlarla da olsa, örgütü iyileştirme ve onu bürokrasiden temizleme görevine devam edeceklerdir. Ancak, bu görevin yerine getirilmesinde en büyük yardım yerel bölgelerden geliyor ve gelecek. Genel olarak görebildiğim kadarıyla, işler merkeze göre yerel bölgelerde çok daha iyi gidiyor; ve bunun nedeni açıktır, çünkü doğal olarak, bürokrasi belası merkezde toplanmıştır. Bu bakımdan Moskova en kötü durumda olan kenttir ve genel olarak Cumhuriyetin en kötü "yeri"dir. Yerel bölgelerde durum iyi, orta ve kötü arasında değişmektedir ve kötü durumlara, iyi durumlara göre daha az raslanmaktadır. [sayfa 451]
Kötüye yönelik sapmalar, komünistleri kendi çıkarları uğruna pohpohlayan ve arasıra köylülüğe kargı nefret verici vahşet ve zulüm gösterileri yapan daha önceki hükümet görevlileri, toprakbeyleri, burjuvalar ve bütün diğer ayaktakımının neden olduğu zararlardır. Bu, terörist bir temizlik hareketini, ivedi yargılamaları ve vurucu bir gücü gerektirir. Bırakalım. Martov'lar, Çernov'lar ve onlar gibi partisiz küçük-burjuvalar göğüslerini yumruklayarak haykırsınlar: "Tanrım sana şükürler olsun ki ben bunlar gibi değilim ve asla terörizmi kabul etmedim." Bu ahmaklar terörizmi kabul etmezler, çünkü işçileri ve köylüleri aldatan beyaz muhafızların kölece suç ortaklan olmayı yeğlerler. Sosyalist-devrimciler ve menşevikler "terörizmi kabul etmezler", çünkü "sosyalizm" bayrağı altında yığınları beyaz muhafız terörizminin merhametine teslim etme görevlerini yerine getirmektedirler. Rusya'daki Kerenski rejimi ve Kornilov ayaklanması ve Sibirya'daki Kolçak rejimi ve Gürcistan'daki menşevizm bunun kanıtıdır. Finlandiya'da, Macaristan'da, Avusturya'da Almanya'da, İtalya'da, İngiltere’de vb.'deki İkinci Enternasyonal ve "İki-buçukuncu" Enternasyonal kahramanları bunun kanıtıdır. Bırakalım beyaz muhafız terörizminin dalkavuk suç ortakları terörizmin tümünü reddettikleri çamurda yuvarlansınlar. Biz acı ve kesin gerçekten sözedeceğiz. Eski bağların kopması ve 1914-18 emperyalist savaşını —ki bu dünyanın bütün ülkeleri anlamını taşır— izleyen sınıf mücadelesinin yoğunlaşması sonucu, eşi görülmemiş bir bunalımla kuşatılmış olan ülkelerde, ikiyüzlülere ve lafebelerine karşın terörizmden vazgeçilemez. Ya Amerikan, İngiliz (İrlanda), İtalyan (faşistler), Alman, Macar ve diğer tip beyaz muhafız burjuva terörizmi ya da kızıl, proleter terörizmi. Orta yol, "üçüncü" bir yol yoktur ve olamaz da.
İyiye doğru yönsemeyi, bürokrasinin kötülüklerine karşı mücadelede kazanılan başarı, işçilerin ve köylülerin gereksinmelerinin giderilmesinde gösterilen büyük özen, ulusal ekonomiyi[sayfa 452] geliştirmek, emeğin üretkenliğini artırmak ve tarımla sanayi arasında yerel değişimi geliştirmek konusundaki duyarlılık göstermektedir. İyi örnekler, kötü örneklerden çok daha fazla sayıda oldukları halde, yine de bunlara çok az raslanmaktadır. Ama, iyi örnekler vardır. Bütün yerel bölgelerde içsavaşın ve yoksulluğun çelikleştirdiği yeni, genç, taze komünist güçler ortaya çıkmaktadır. Bu güçlerin aşağı konumdan yukarı konuma sistematik olarak yükselmesini sağlamak konusunda halen çok az çalışıyoruz. Bu iş daha ısrarlı bir şekilde ve bugün yapıldığından daha geniş çapta yapılabilir ve yapılmalıdır, Öte yandan, bazı işçiler, merkezden yerel bölgelere nakledilebilir ve nakledilmelidir. Ekonomik çalışmayı örnek bir şekilde bir bütün olarak örgütleyecekleri uyezdlerin ve volostların yöneticileri olarak, merkezde belirli bazı işleri görerek yapacaklarından çok daha fazla ulusal önem taşıyan bir iş yapacaklar ve daha çök yararlı olacaklardır. Çalışmanın örnek bir biçimde örgütlenmesi, yeni işçilerin yetiştirilmesine yardımcı olacak ve diğer bölgelerin daha kolaylıkla izleyecekleri örnekler sağlayacaktır. Merkezde olan bizler, bütün ülkedeki diğer bölgeleri "iyi" örnekleri izlemeye teşvik edebiliriz ve hatta bunu onlar için zorunlu kılabiliriz.
Tarımla sanayi arasındaki "değişimi", aynî vergi ödendikten sonra geriye kalan fazlanın, küçük başlıca el zanaatlarına dayanan sanayi ürünleri ile değişimini geliştirme işi, kendi öz doğası gereği, bağımsız, yetenekli ve akıllı yerel inisiyatifi gerektirir. İşte bu nedenden, bugün uyezdlerdeki ve volostlardaki çalışmaları örnek bir biçimde örgütlemek, ulusal açıdan olağanüstü önem taşımaktadır. Askerî sorunlarda, örneğin son Polonya savaşında, bürokratik hiyerarşi ilkesinden ayrılmaktan çekinmedik. Cumhuriyet Devrimci Askerî Konseyi üyelerinin (bir yandan merkezdeki daha yüksek düzeydeki görevlerini muhafaza ederken) "rütbelerini indirmekten", onları daha aşağı düzeydeki görevlere vermekten [sayfa 453] çekinmedik. Simdi Ulusal Merkez Yürütme Komitesinin üyelerini ya da Kollegyum üyelerini ya da diğer yüksek konumları olan yoldaşları uyezdlerde hatta volostlarda çalışmaya neden göndermeyelim? Kuşkusuz bunu yapmaya utanacak kadar "bürokratlaşmadık". Buna sevinerek razı olacak, merkez organlarında çalışan düzinelerle işçi bulacağız. Bütün Cumhuriyetin iktisadî gelişmesi bundan çok şey kazanacaktır ve örnek uyezdler ya da örnek volostlar sadece büyük bir rol değil, keşin olarak belirleyici ve tarihsel bir rol oynayacaklardır.
Bu arada şu noktayı belirtelim. Küçük ama yine de önemli bir koşul olarak, vurgunculuğa karşı mücadelede gerekli olan ilke değişikliğine dikkat edilmelidir. "Meşru" ticareti, devlet denetiminden kaçmayan ticareti desteklemeliyiz; bu çeşit ticareti geliştirmek yararımızadır. Ama vurgunculuk, siyasal ve iktisadî anlamda, "meşru" ticaretten ayırdedilemez. Serbest ticaret, kapitalizmdir. Kapitalizm, vurgunculuktur. Buna gözlerimizi yummak gülünç olur.
Bu durumda ne yapmalıyız? Vurgunculuğun cezalandırılmayacağını mı ilân edeceğiz?
Hayır. Vurgunculukla ilgili bütün yasaları gözden geçirmeli ve yeniden tasarlamalıyız ve bütün hazırlıkların, devlet denetim, gözetim ve muhasebesinden her türlü doğrudan ya da dolaylı, açık ya da gizli kaçamakların cezalandırılacak bir suç olduğunu ilân etmeliyiz (ve gerçekten üç misli daha ağır bir şekilde kovuşturmalıyız). (Halk Komiserleri Konseyi şimdiden vurgunculuğa karşı yasaların yeniden gözden geçirilmesi işine başlamış, yani Halk Komiserleri Konseyi bu işe başlanmasını emretmiştir.) Sorunu ancak bu şekilde koyarak kapitalizmin kaçınılmaz ve bir ölçüde zorunlu olan gelişmesini, devlet kapitalizmi kanalına sokma işinde başarı kazanacağız. [sayfa 454]
SİYASAL ÖZET VE ÇIKARILAN SONUÇLAR
Kısaca da olsa, siyasal duruma, yukarda özetlediğim iktisadî gelişmelere bağlı olarak gösterdiği şekillenme ve değişmelere değinmek zorundayım.
1921'de ekonomimizin temel özelliklerinin, 1918'deki özelliklerle hâlâ aynı olduğunu söylemiş bulunuyorum. 1921 ilkyazında, öncelikle mahsulün azlığı ve hayvanların ölmesi yüzünden, köylülerin durumu, savaşın ve ablukanın sonucunda zaten son derece kötü iken, daha da kötü bir hal aldı. Bu, genel olarak, küçük üreticinin öz "niteliğini" ifade eden bir siyasal bocalamaya yolaçtı. Bu bocalamanın en göze çarpan ifadesi, Kronstadt ayaklanmasıdır.
Kronstadt olaylarının en karakteristik özelliği, küçük-burjuva unsurun bocalamağıdır. Ortada tam olarak formüle edilmiş, açık ve belirli hiç bir şey yoktu. "Özgürlük", "serbest ticaret", "kurtuluş", "bolşeviklerin olmadığı Sovyetler", parti "diktatörlüğünden" kurtulma, ya da Sovyetlerde yeni seçimler vb. hakkında bulanık sloganlar duyduk. Hem menşevikler, hem de sosyalist-devrimciler, Kronstadt olaylarının "kendilerine ait" olduğunu ilân ettiler. Viktor Çernov, Kronstadt'a bir ulak gönderdi. Bu ulağın önerisi üzerine Kronstadt liderlerinden biri olan menşevik Valk, Kurucu Meclis istedi. Derhal, denebilir ki, bir anda şimşek hızıyla beyaz muhafızlar bütün güçlerini "Kronstadt için" seferber ettiler. Kronstadt'taki beyaz muhafız askerî uzmanları, sadece Kozlovski değil çok sayıda uzman, Oranienbaum'a kuvvet çıkarılması için bir plan hazırladılar. Bu plan, bocalayan menşevikleri, sosyalist-devrimcileri ve partili-olmayan unsurları ürküttü. Yurtdışında yayınlanan elliden fazla Rus beyaz muhafız gazetesi, "Kronstadt için" azgın bir kampanya yürütmeye başladılar. Büyük bankalar, finans kapitalin bütün kuvvetleri, Kronstadt'a yardım için para topladılar. Burjuvazinin ve büyük toprak sahiplerinin zeki lideri kadet Milyukov, safdil [sayfa 455] Viktor Çernov'a doğrudan doğruya (ve dolaylı olarak, Kronstadt olayları ile ilgileri yüzünden Petrograt'ta hapis olan menşevik Dan ve Rojlov'a), sabırla, Kurucu Meclis konusunda acele etmeye hiç gerek olmadığını ve bolşeviklerin olmadığı bir sovyet hükümetinin desteklenebileceğini ve desteklenmesi gerektiğini anlattı.
Küçük-burjuva lafazanlığının kahramanı Çernov ya da ''marksizme" benzesin diye boyanmış küçük-burjuva reformizminin şövalyesi Martov gibi kendini beğenmiş bön kimselerden daha akıllı olmak, elbette, kolaydır. Dikkati çekmek istediğimiz konu, Milyukov'un birey olarak, daha zeki olması değil, ama sınıfsal durumu, büyük burjuvazinin parti lideri olması nedeniyle, olayların sınıf sal özünü ve karşılıklı etkileme ilişkisini, küçük-burjuvazinin liderlerinden Çernov'lar ve Martov'lardan. daha açıkça görmesi ve kavramasıdır. Burjuvazi, gerçekten, kapitalist düzende, hem monarşi hem de en demokratik cumhuriyet rejimi altında, kaçınılmaz olarak egemen olan ve yine kaçınılmaz olarak dünya burjuvazisinin desteğini alan bir sınıf kuvvetidir, Ama küçük-burjuvazi, yani İkinci Enternasyonalin ve "İki-buçuk"uncu Enternasyonalin kahramanları, durumun iktisadî niteliği gereği, sınıfsal iktidarsızlığın ifadesinden başka bir şey olamaz. Bocalamaları, lafebelikleri ve zavallılıkları bu yüzdendir. 1789'-da küçük-burjuvalar hâlâ büyük devrimciler olabiliyordu. 1848'de gülünç ve acınacak bir haldeydiler. 1917-1921'de oynadıkları gerçek rol, adları Çernov ye Martov, ya da Kautsky, MacDonald, vb. olsun, gericiliğin iğrenç suç ortaklığı ve düpedüz ona yardakçılıktır.
Berlin'deki gazetesinde Martov, Kronstadt'ın sadece menşevik sloganlar benimsemekle yetinmeyip, tamamen beyaz muhafızların, kapitalistlerin ve büyük toprak sahiplerinin hizmetinde olmayan bir bolşevik aleyhtarı hareketin mümkün olduğunu kanıtladığını ilân ettiği zaman, küçük-burjuva kendini beğenmişliğinin iyi bir örneğini verdi. Gerçekte [sayfa 456] söylediği şuydu: "Bütün gerçek beyaz muhafızların Kronstadt isyancılarına alkış tuttuğu ve Kronstadt'a yardım için bankalar kanalıyla para topladığı gerçeğine gözlerimizi kapayalım!" Çernov'lar ve Martov'larla kıyaslandığında Milyukov haklıdır, çünkü o sadece gerçek beyaz muhafız kuvvetin, kapitalistlerin ve toprak ağalarının kuvvetinin asıl taktiklerini ortaya koymaktadır. Gerçekte şunu söylemektedir: "Bolşevikler devrildiği sürece, ister sağa, ister sola, ister menşeviklere, ister anarşistlere olsun, bolşevikler olmadıktan sonra, iktidarın eldeğiştirmesi sözkonusu olduğu sürece, ister anarşist, isterse herhangi türden bir Sovyet hükümeti olsun, kimi desteklediğimizin önemi yoktur." Ondan sonrasını "biz" Milyukov'lar, "biz" kapitalistler, gerisini "biz" büyük toprak sahipleri "kendimiz" hallederiz. Sibirya'da Çernov ve Mayski'ye, Macaristan'da Çernov ve Martov'lara, Almanya'da Kautsky'ye ve Viyana'da Friedrich Adler ve şürekâsına yaptığımız gibi, anarşistleri tekmeleyeceğiz, Çernov ve Martov'lara iyi bir dayak attıktan sonra onları dışarı atacağız. Gerçek, pratik burjuvazi bu saf kendini beğenmişlerin —menşevikler, sosyalist-devrimciler ya da partili-olmayan— yüzlercesini aldatmış ve bütün ülkelerdeki bütün devrimlerde bunları pek çok kez kapı dışarı etmiştir. Bunu tarih tanıtlamıştır; olaylar doğrulamıştır. Kendini beğenmişler gevezelik edecek; Milyukov'lar ve beyaz muhafızlar iş yapacaktır.
Milyukov şunları söylemekte son derece haklıdır: Biraz sağa, biraz sola olsun, eğer iktidar bolşeviklerden giderse mesele yoktur; gerisi kendiliğinden gelecektir. Bu, bütün ülkelerdeki devrimlerin tarihinin, ortaçağdan bu yana modern tarih dönemini oluşturan yüzyılların doğruladığı bir sınıfsal gerçektir. Dağınık küçük üreticiler, köylüler, iktisadî bakımdan ve siyasal bakımdan ya burjuvaziyle birleşirler (kapitalist düzende bütün ülkelerde ve bütün modern devrimlerde böyle olmuştur ve kapitalist düzende her zaman böyle [sayfa 457] olacaktır) ya da proletarya ile (modern tarihin en büyük devrimlerinin bazılarının doruğunda çok kısa dönemler için, en ilkel biçimle böyle oldu; 1917-1921'de Rusya'da daha gelişmiş bir biçimiyle böyle olmuştur). Ancak kibirli kendini beğenmişler "üçüncü" bir yol, "üçüncü" bir kuvvet hakkında gevezelik edebilir, hayal kurabilirler.
Büyük güçlüklerle ve ölüm-kalım mücadelelerinin ortasında bolşevikler, yönetme yeteneği olan bir proleter öncüsü yetiştirdiler. Proletaryanın diktatörlüğünü başarıyla kurdular ve savundular. Dört yıllık pratik deneyimin sınavından sonra, Rusya'daki sınıf kuvvetleri arasındaki ilişki, gün gibi açık bir biçimde ortaya çıkmıştır: biricik devrimci sınıfın su, verilerek çelikleştirilmiş öncüsü; yalpalayan küçük-burjuva unsur ve ülke dışında hazırol durumda gizlenen ve dünya burjuvazisi tarafından desteklenen Milyukov'lar, kapitalistler ve büyük toprak sahipleri. Herhangi bir "iktidar değişikliğinden" ancak sonuncuların yararlanacağı açıktır.
Yukarıya aktardığımız 1918 tarihli broşürde, şu nokta çok açık bir şekilde belirtilmişti: "Başlıca düşman", "küçük-burjuva unsur"dur. "Ya bu küçük-burjuvaziyi denetim ve gözetim altına alırız, ya da onlar, hiç kuşkusuz ve kaçınılmaz olarak, devrimin, tıpkı aynı küçük mülkiyet toprağından devrildiği gibi, işçilerin iktidarını devirirler. Mesele budur. Başka türlü olamaz." (5 Mayıs 1918 tarihli broşürden alınmıştır.)
Kuvvetimiz, Rusya'daki ve bütün dünyadaki, bütün mevcut sınıf kuvvetleri hakkındaki berrak bilgimizde ve bunlar hakkındaki ciddî tahminlerimizde; ayrıca, bundan doğan enerjide, demirden sağlamlıkta, kararlılıkta ve mücadeleye bağlılıkta yatar. Birçok düşmanlarımız vardır, ancak bunlar dağınıktırlar ya da (bütün küçük-burjuvalar, bütün Martov ve Çernov'lar, bütün partili-olmayan unsurlar, bütün anarşistler gibi) ne istediklerini bilmemektedirler. Ama biz, birlik halindeyiz: doğrudan doğruya kendi aramızda ve [sayfa 458] dolaylı olarak bütün ülkelerin proleterleriyle. Biz tam olarak ne istediğimizi biliyoruz. Dünya çapında yenilmezliğimizin nedeni budur. Ancak, bu, tek tek proleter devrimlerinin uzun ya da kısa süreler için yenik düşmesi olasılığını hiç bir şekilde ortadan kaldırmaz.
Küçük-burjuva unsura, unsur denmesi boşuna değildir. Çünkü bu, gerçekten özelliği olmayan, belirsiz ve bilinçsiz bir şeydir. Küçük-burjuva kendini beğenmişler, "genel oy hakkının", kapitalist düzende, küçük üreticinin niteliğini ortadan kaldırdığını sanırlar. Gerçekte "genel oy hakkı", kapitalist düzende, kilisenin, basının, öğretmenlerin, polisin, militaristlerin ve binlerce çeşit ekonomik baskının desteğiyle burjuvaziye yardım eder. Burjuvazinin dağınık küçük üreticileri kendisine bağımlı kılmasına yardım eder. Yıkıntı, yoksulluk ve zorlu yaşam koşullan yalpalamaya yolaçar: bir gün burjuvaziye doğru, başka bir gün proletaryaya doğru. Bu yalpalamaya dayanabilecek ve onu yenebilecek olan, yalnızca proletaryanın çelikleşmiş öncüsüdür.
1921 ilkyazındaki olaylar, sosyalist-devrimcilerin ve menşeviklerin oynadığı rolü bir kez daha ortaya koymuştur: Yalpalayan küçük-burjuva unsurun bolşeviklerden uzaklaşmasına, kapitalistlerin ve toprak ağalarının yararına olarak bir "iktidar değişikliği "ne yolaçmasına yardım ediyorlar. Menşevikler ve sosyalist-devrimciler şimdi kendilerini partisiz olarak gizlemeyi öğrendiler. Bu, tamamen tanıtlanmıştır. Ancak ahmaklar bunu görmeyebilir, aldatılmamıza izin vermememiz gerektiğini anlamayabilir. Partisizler toplantıları bir put değildir. Siyasal bakımdan henüz olgunlaşmamış yığınlara, politikanın dışındaki milyonlarca emekçiye yaklaşmamıza hizmet ederlerse, bunlar yararlıdır. "Partisizlik" kılığına bürünmüş menşeviklere ve sosyalist-devrimcilere bir platform temin ederlerse zararlıdırlar. Bu kimseler ayaklanmalara, beyaz muhafızlara yardım ediyorlar. Açık ya da partisiz olarak gizlenmiş menşeviklerin ya da sosyalist-devrimcilerin [sayfa 459] yeri partisizler toplantıları değil, cezaevidir. (Ya da beyaz mu hafızlarla yanyana yabancı gazetelerdir; Martov'un yurtdışına gitmesine sevinerek izin verdik.) Yığınların neler hissettiklerini bulmanın ve onlara daha da yaklaşmanın başka yöntemlerini bulabiliriz ve bulmalıyız. Parlamentarizmle, Kurucu Meclislerle, partisizler toplantılarıyla vakit geçirmek isteyenlere yurtdışına gitmeleri gerektiğini öneriyoruz. Martov'un yanına giderek "demokrasi"nin tadına bakabilirler; Wrangel'in askerlerine bunun tadını sorun. "Toplantılardaki" "muhalefetle" kaybedecek vaktimiz yok: "Kendi adamlarını" geri getirmek için, büyük toprak sahiplerini ve burjuvaziyi yerine iade etmek için, her yalpalama işaretini dikkatle izleyen dünya burjuvazisi tarafından kuşatılmış bulunuyoruz. İster bir "partisizlik" kisvesine bürünsünler, isterlerse bunu açıkça ilân etsinler, mengevikleri ve sosyalist-devrimcileri cezaevlerinde tutacağız,
Mümkün olan her yoldan siyaset alanında olgunlaşmamış emekçi yığınlarıyla daha yakın ilişkiler kuracağız, ama menşeviklere ve sosyalist-devrimcilere fırsat veren, Milyukov'a yarayan yalpalamalara fırsat veren yöntemler kullanmayacağız. Milyukov'un o kadar yararına olan menşevik ve sosyalist-devrimci dersleri bir mektep kitabından okuyabilmek için kendilerini partisiz olarak "gizleyenleri" değil, yüzlerce partisizi, yığınlar arasından gerçek partisizleri, işçi ve köylüler arasından en aşağı tabakayı, özellikle sovyetik çalışmaya, öncelikle iktisadî çalışmaya teşvik için büyük çaba harcayacağız. Yüzlerce partisiz bizim için çalışmaktadır. Ve bunlardan düzinelercesi çok önemli ve sorumluluk gerektiren konumdadır. Onların çalışma biçimlerine daha çok dikkat göstermeliyiz. En aşağı düzeyden binlerce işçiyi teşvik etmek için, onları sistematik olarak ve ısrarla sınamak ve bu mevkilere lâyık olduklarını gösterdikleri takdirde onların yüzlercesini daha yüksek mevkilere tayin etmek için daha çok çalışmalıyız. [sayfa 460]
Komünistlerimiz gerçek yönetsel görevlerini daha hâlâ yeterince anlamıyorlar: kendilerini yıpratarak, yeteri kadar iş yapmayarak, yirmi işe birden başlayıp hiç birinin sonunu getirmeyerek, "her şeyi kendileri" yapmaya uğraşmamalıdırlar. Düzinelerce ve yüzlerce yardımcının çalışmalarını denetlemeli, bu çalışmaların aşağıdan yani gerçek yığınlar tarafından denetlenmesini sağlamalıdırlar. Çalışmaları yönetmeli ve büyük üretimi örgütleme konusunda deneyimi (kapitalistler) ve, bilgisi (uzmanlar) olanlardan öğrenmelidirler. Askerî uzmanların onda-dokuzu her fırsatta ihanet etmeye muktedir oldukları halde, akıllı bir komünist, bir askerî uzmandan bilgi almaktan çekinmeyecektir. Akıllı bir komünist (kapitalistin bir ayrıcalık sahibi ya da bir komisyoncu ya da kooperatif üyesi küçük bir kapitalist, vb. olmasına bakmaksızın) kapitalistten öğrenmekten korkmayacaktır; kapitalist, askerî uzmandan daha iyi olmadığı halde, Kızıl Ordu'da ihanet eden askerî uzmanları yakalamayı, namuslu ve vicdan sahibi olanları ayırmayı ve, genel olarak, binlerce ve onbinlerce askerî uzmandan yararlanmayı öğrenmedik mi? (Kendine özgü bir biçimde) aynı şeyi öğretmenler ve mühendisler için de yapmayı öğreniyoruz. Bunu Kızıl Ordu'da yaptığımızdan çok daha kötü bir şekilde yapıyorsak da. (Çünkü Kızıl Ordu'da, Denikin ve Kolçak bizi kamçıladı; daha çabuk, daha gayretli ve daha akıllı bir şekilde öğrenmeye zorladı.) (Yine kendine özgü bir biçimde) aynı şeyi komisyoncularla, devlet için çalışan alıcılarla, küçük kooperatif kapitalistleriyle, girişimci ayrıcalık sahipleriyle, vb. yapmayı öğreneceğiz.
İşçi ve köylü yığınlarının durumu derhal iyileştirilmelidir. Bunu, partili-olmayan güçler dahil yeni güçleri yararlı çalışmalara sokarak başaracağız. Aynî vergi ve buna bağlı olan önlemler, bunu kolaylaştıracaktır. Bu yolla, küçük üreticinin kaçınılmaz yalpalamalarının iktisadî kökünü kurutacağız. Sadece Milyukov'a yarayan siyasal yalpalamalara gelince, [sayfa 461] onlara karşı amansızca mücadele edeceğiz. Yalpalayanların sayısı çoktur: biz ise. azız. Yalpalayanlar dağınıktır; biz ise birlik halindeyiz. Yalpalayanlar iktisadî bakımdan bağımsız değillerdir; proletarya bağımsızdır. Yalpalayanlar ne istediklerini bilmiyorlar: çok kötü bir şey yapmak istiyorlar, ama Milyukov onları bırakmıyor. Biz ise ne istediğimizi biliyoruz.
Ve bunun için kazanacağız.
SONUÇ
Özetleyelim.
Aynî vergi, Savaş Komünizminden ürünlerin düzenli sosyalist değişimine geçiştir.
1920 mahsulünün kötülüğünün doğurduğu geniş çaptaki yıkım, büyük sanayiin hızla yeniden kurulmasına olanak olmaması nedeniyle, bu geçişi ivedilikle zorunlu kılmıştır.
Bu yüzden, yapılacak ilk iş, köylülerin durumunu düzeltmektir. Bunun yolları, aynî vergidir, tarımla sanayi arasında değişimin geliştirilmesi ve küçük sanayiin geliştirilmesidir.
Değişim, serbest ticarettir, kapitalizmdir. Küçük üreticinin dağınıklığını yenmede ve bir ölçüde bürokrasinin kötülüklerine karşı mücadelede bize yardımcı olduğu kadarıyla yararlıdır. Ne kadar yararlı olacağını pratik deneyim belirleyecektir. Proletarya, iktidarı, sağlam bir şekilde elinde tuttuğu sürece, ulaşımı ve büyük sanayii sağlam bir şekilde kendi ellerinde tuttuğu sürece, proletarya iktidarı tehlikede değildir.
Vurgunculuğa karşı mücadele, hırsızlığa ve devlet gözetim, muhasebe ve denetiminden kaçmalara karşı mücadeleye dönüştürülmelidir. Kaçınılmaz ve belirli bir ölçüde bizim için gerekli olan kapitalizmi, bu denetim yoluyla, devlet kapitalizmi kanalına sokacağız. [sayfa 462]
Tarımla sanayi arasındaki değişim teşvik edilirken yerel inisiyatifin ve bağımsız hareketin gelişmesine her türlü olanak tanınmalıdır. Bu, en geniş çapta ve ne pahasına olursa olsun yapılmalıdır. Bu alanda edinilen deneyimler üzerinde çalışılmalıdır ve bu deneyim mümkün olduğu kadar çeşitlendirilmelidir.
Köylü tarımına yardım eden ve onu iyileştiren küçük sanayie yardım edilmelidir. Belirli bir ölçüde bu yardım, devlet stoklarından verilen hammadde şeklinde yapılabilir. Bu hammaddeleri işlenmeden bırakmak en büyük suç olur.
Komünistlerin, tüccarlar, kooperatif üyesi küçük kapitalistler ve kapitalistler dahil, burjuva uzmanlardan "öğrenmelerinden" korkmamalıyız. Farklı bir şekilde olsa da, askerî uzmanlardan öğrendiğimiz gibi onlardan da öğrenmekten korkmamalıyız. "Öğrenilenlerin" sonuçlan, sadece pratik deneyimle ve işleri, sizin tarafınızda olan burjuva uzmanlarından daha iyi yapmakla sınanmalıdır. Sanayide ve tarımda bir ilerleme sağlamak ve aralarında değişimi geliştirmek için her yolu deneyin. "Öğrenim karşılığında ödeyeceğiniz para"yı esirgemeyin: bir şeyler öğrenecek olursak, hiç bir bedel fazla olmayacaktır.
Emekçi halk yığınlarına yardım etmek', onlara yakınlaşmak, iktisadî yönetim işi için onlar arasından yüzlerce ve binlerce partisiz yetiştirmek için elinizden gelen her şeyi yapın. Ancak Kronstadt stilinde son moda, partisiz kılığına bürünmüş menşeviklerden ve sosyalist-devrimcilerden başkaları olmayan "partisizlere" gelince; saf demokrasinin bütün nimetlerinden serbestçe yararlanabilmeleri ve Çernov, Milyukov ve Gürcü menşevikleriyle serbestçe fikir teatisinde bulunabilmeleri için Berlin'e, Martov'un yanına gönderilmeli ya da cezaevlerinde emniyet altında tutulmalıdırlar. [sayfa 463]
21 Nisan 1921
1921 Mayısında, broşür olarak basılmıştır.
Dipnotlar
[1*] K. Marks, F. Engels, Gotha ve Erfurt Programlarının Eleştirisi, Sol Yayınları, Ankara 1976, s. 31. –Ed.
[2*] Friedrich Engels, Almanya'da Burjuva Demokratik Devrim , "Fransa'da ve Almanya'da Köylü Sorunu", Sol Yayınları, Ankara 1975, s. 430. -Ed.
[3*] Pud — yaklaşık olarak 16 kg'a eşit bir Rus ağırlık bîrimi. -Ed.
COMMENTS